Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Türkiye İstatistik Kurumu, Hanelerde bilişim teknolojileri bulunma oranı başlıklı tablosunda, 2013 yılı ile birlikte internete bağlanabilen tv adlı bir sütun eklemiş. Smart TV, Connected TV, Internet TV gibi farklı isimler alsa bile sonuçta bahsedilen, TÜİK'in istatistiğinde kullandığı gibi, internete bağlanabilen televizyon.
2013 yılında, kentlerde % 9,5; kırsalda % 1,9 ve ülke ortalaması olarak % 7,3 şeklinde gerçekleşmiş internete bağlanabilen televizyon sahipliği. Bu sayı neden önemli, neyi gösteriyor diye sorarsanız televizyon yayınını dağıtım şekilleri dönüşüyor. Televizyon izleme alışkanlıkları, akışa bağlı doğrusal yayından, isteğe bağlı doğrusal olmayan yayına evriliyor. Bu evrilmenin bir çok sonucu var. Bunları bu kısa yazıda tartışmak yerine ilerleyen günlerde farklı yazıların konusu yapacağım. Aslında televizyon dünyasında değişen iş modelleri diye üç yazılık bir dizi yapmıştım. Belki onu güncel gelişmelerle yeniden yazmam gerekecek.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.