Ana içeriğe atla

yürüyen merdiven

Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu.  Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı.  Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu.  Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı.  Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim.  Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...

21 Aralık 2013 EMO sayısal karasal televizyon çalıştayındaki sunumum

Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) tarafından düzenlenen Sayısal Karasal Televizyon (DTT) Yayıncılığı çalıştayında, EMO adına yaptığım sunum slaytlarını ve açıklamalarını aktarmaya çalışacağım. 

 Kabloyu keşke ülkemizin tüm hanelerine yaygınlaştırabilsek. Geniş bant interneti fiber optik kablolarla tüm hanelere ulaştırabilmiş olsak işimiz çok daha kolay olurdu. Uydu yayını da gerek hava koşullarına bağımlılığı gerekse ulusal güvenlik açısından sorunludur. Verici kulelerine fiber optik kablolarla yayının ulaştırıldığı bir karasal yayında bu sorunlar yoktur. Yerel ve bölgesel yayıncılar için sayısal karasal bir çok avantaj getirmektedir. Blog sayfamda bu konuya özel olarak değindiğim yazılarım var. Bugün Free To Air (FTA) yayın ile ücret ödemeden izlediklerimizin ileride de böyle devam edeceğini varsaymak pek gerçekçi değil. Hibrit kutular ile DTT + IP birlikteliğindeki bir çözüm çok tatmin edici deneyimler yaşatacaktır.
Sayısal karasal öncesi yayını klasik trenlere, sayısal karasalı ise hızlı trene benzetebiliriz. Klasik tren zamanı Ankara - Eskişehir arasında kaç kişi tren yolunu tercih ediyordu, bugün kaç kişi hızlı treni tercih ediyor. DTT'de de durum böyle olacaktır. Bugün çok düşük kaliteli olan analog yayını kimse izlemiyor diye yarın yüksek kalitede DTT yayınını da kimse izlemez demek gerçekçi değildir.

Ülkemizde 2000'li yıllarda analog karasal yayınlar ile uydu yayınlarının tercih edilme oranı aşağı yukarı eşitti. Zaman içerisinde uydu yayınları yaygınlaşırken, yatırım yapılmayan analog karasal pazar kaybetti. Günümüzde sadece analog karasalı tercih edenlerin oranının %10'un altına indiği söylenebilir.
 
Avrupa'daki duruma bakıldığında analog yayınların sonlandırılmasının bir çok ülkede gerçekleştirildiğini görebiliriz. Henüz analog yayınlarını kapatmamış Avrupa ülkelerinde ise sürecin çoktan başlatıldığı görülmektedir. Ülkemizin sayısal karasal yayınlara başlama tarihi ise 2014 olacaktır.

 Bu yansıda Avrupa ülkelerinde sayısal yayınların ilk başlangıç tarihi ile analog yayınların sonlandırılması arasında geçen süre gösterilmiştir. En uzun sürenin Birleşik Krallık (UK) geçişinde kullanıldığı sizleri şaşırtabilir. Ancak UK'de süreç tüm Avrupa'dan önce başlatılmıştır. Ülkemiz için ön görülen geçiş süresi 1 yıldır. Bu süre Avrupa rekoru olacaktır. Ülkemizde analog yayınlara bağımlılığın düşük olduğu gerçeği göz önüne alındığında, sürenin tutturulmasının zor ancak olanaklı olduğu söylenebilir.
 Avrupa'da sayısal karasal yayınlara tam geçiş sırasında yayını karasal ortamdan alan hanelerin oranının gösterildiği grafik Avrupa çapında ülkeden ülkeye ne kadar büyük farklılıklar olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. İspanya'da %70 civarında karasal yayın izlenirken Hollanda'da %1 bile değildir bu oran. 
 Avrupa ortalamalarına göre hanelerin %40'ı sayısal karasal, %31'i kablo, %23'ü ise uydudan yayın izlemektedir. Bu oranlar, bir sonraki yansıda görebileceğiniz gibi gene ülkeden ülkeye çok büyük değişiklikler göstermektedir.


 İhale süreci ve sonuçlarına geçmeden bir hatırlatma yapayım. 6112 sayılı kanunun geçici 4. maddesinin ikinci fıkrasına göre ihalenin yasanın yayımı tarihinden itibaren iki yıl içerisinde ihalenin yapılması zorunludur. Bu süre 3 Mart 2013 tarihinde bitmiştir. İhale sürecinin ilk ilanı ise 22 Mart 2013 tarihlidir. 
Frekans tahsis ihalesinde lisans bedelleri ne için ödendiğini bir analoji ile anlatmaya çalışayım. Sayısal karasal televizyon yayıncılığı alanını bir alışveriş merkezine benzetebiliriz. Uydu platformları ve kablo ortamı da başka alışveriş merkezleridir. Markalar, yani TV kanalları, farklı alışveriş merkezlerinde dükkan tutup mallarını (yayın saatlerini) satmaya uğraşmaktadır. AVM'nin ziyaretçisinin çokluğu ve dükkan sayısı o AVM'deki dükkan kirasının yüksekliğini (lisans parasını) belirlemektedir. Sayısal karasal AVM'si için birçokları yeri ters, kimse gitmez oraya tespitlerinde bulunmaktadır. Oysa orada dükkan kiralayacak markalardan Kanal D, dükkan için 51.200.000 TL hava parası vermeyi taahhüt etmiştir. Aynı marka, Kanal D, uydu AVM'si için ve kablo AVM'si için 210.000 TL ödemiştir. Yani enazından ihaleye girip teklifleriyle fiyatı yükselten 33 ulusal, 20 bölgesel ve 212 yerel kanal (marka) sahibi bu AVM'nin tutacağına inanmıştır.
 Sürecin sonunda 8 ilde hiç bir yerel yayıncı çıkmamıştır. 19 ilde ise tek yerel yayıncı olacaktır. Aynı şekilde 7 x 4 = 28 tane bölgesel yayıncı olabilecekken bu sayı 20'de kalmıştır. İhalelerin parçalı yapılması sonucu ulusal lisans bölgesel ve hatta yerel lisanstan, kimi yerler için, ucuz kalmıştır. 
Ulusaldan başlayıp yerel ve bölgesellere doğru genişleyen mahkeme kararları sonucu süreç tıkanmıştır. Yeni ihalelerin düzenlenebilmesi için 6112 sayılı yasada değişiklik yapılmasının gerekliliği ilgili çevrelerde oluşan hakim görüştür. 
 Bugün ulusal lisans sahibi olan herhangi bir şirket olmadığından 6112 sayılı yasada tariflenen verici tesis ve işletim şirketi olmaya aday herhangi bir şirket yoktur. ANTEN A.Ş. isimli şirket DTT yayınlarına hazırlık amacıyla kurulmuştur ve deneme çalışmaları gerçekleştirmektedir. 
 6112'de belirtilen şirket kurulduğunda bir takım sorunlarla karşılaşacaktır. En büyük sorun DTT şebekesinin kurulması için gerekli bedeldir. Tüm multiplekslerin tüm ülke çapına yaygınlaştırılması için gerekli bedelin bir milyar avro civarında olacağı konuşulmaktadır. İlk etapta nüfusun %70'ini kapsayacak şekilde bir yayın ağı oluşturulması planlanmaktadır. 
 6112 sayılı kanunun 26. maddesinin 2. fıkrasında TRT'ye yönelik bir ifade yer almaktadır. Buna göre TRT'ye bir multipleks tahsis edilecektir ve bu tahsis sonrası iki yıl içerisinde yayına başlanması gereklidir. Eğer tahsis yapıldıysa iki yıllık sürenin de başladığı göz ardı edilmemelidir. 
 Sayısal pay olarak adlandırılan ve özelliklerinden ötürü çok kıymetli olan 61 - 69. kanalların nasıl değerlendirileceği konusunda Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu gerekli hazırlıkları yapmaktadır. Konuyla ilgili sektörle eşgüdümlü çalışmalar yürütülmektedir. Bu noktada yerli ar-ge şartı anlamlı olabilir. Kamu çıkarının gözetilmesi bağlamında meslek odası da sürece dahil edilmelidir.
 Farklı platformlardan yayına erişim bedellerine ilişkin Arthur D. Little firmasının TV Platforms in Germany başlıklı bir raporundan bir kaç sayıyı dikkatinize sunarım. Toplam sahip olma maliyeti bakımından platformlar kıyaslandığında DTT açık ara en ucuz durumdadır.
 Bu slaytın başlığına dikkat edin lütfen: Kamuoyunu BilgilendirME!. Gerçekten de gerek TRT gerek özel TVler gerekse RTÜK kamuoyunu bilgilendirmemek için birbiriyle yarış içerisindedir. Tüm halkı ilgilendiren bu süreç adeta kamunun dikkatinden kaçırılmaktadır. Ne ihale süreci ne onun iptali haber yapılmamış adeta görmezden gelinmiştir. 1 Kasım 2013'de Ankara'da başlaması gereken yayınların neden başlamadığı, ne zaman başlayacağı hiçbir şekilde sorgulanmamıştır. 
Uydu sektöründe ciddi endişeler vardır. Bunları giderecek yeterli açıklamalar ise yoktur. Referans laboratuvarının kurulacağı ilan edilmişse bile DTT alıcıları için ortaya konulan standart zorunlu standart haline getirilememiş ve hal böyle olunca laboratuvar aktif hale getirilememiştir. 
 Free Access olarak adlandırılan ve aslında korumalı/kontrollü yayın dünyası oluşturacak bir yapının kurulması değerlendirilmelidir. Piyasada kalitesiz alıcıların önüne geçecek söz konusu sistem, işin başında kurulmalıdır.


Bu son yansı ile 2014 yılını Fransa'da geçireceğimi ve 2015'te yeniden ülkemizde başka etkinliklerde buluşma dileğimi iletmiş olayım.....
Herkese mutlu yıllar, keyifli seneler.

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Civitas - Suadiye / İstanbul

Sadeceözgür, 2004 doğumlu bir blog. Başlangıç senelerinde, "mekân" etiketli bir çok yazı yayınladım. O tarihlerde Google Haritalar hizmeti yoktu hayatımızda. Artık, ben de bir çok kişi gibi, Google Haritalar'a yazdığım yorumlar ile gittiğim mekânları değerlendiriyorum. Bu yüzden "mekân" etiketli son yazım 2019 tarihli ve o yazı film yıkatıp negatiften baskı alabileceğiniz mekânlarla ilgili .  Bu giriş paragrafının ardından gelelim bu yazıyı neden hazırladığıma. Malûmunuz, İstanbul sokakları ve kafelerini keşfetmeye devam ediyorum. Bu keşifleri, zaman zaman blogda da paylaşmaya karar verdim. Civitas , bu serinin ilk yazısına konu oldu.  İstanbul'un Anadolu Yakası'nda, Marmara kıyılarına yakın, güzide semtlerinden Suadiye'deki bir kafe Civitas . Mekâna ilk ziyaretimde sadece kahve içmiş, vitrindeki tatlıların görüntülerine hayran kalıp, bir daha gelmeliyim diyerek, ayrılmıştım. İstanbul gibi devasa bir şehirde yaşayınca, bir daha, bir sene sonraya den...

Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin / Barış Bıçakçı

Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum.  Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte.  Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor.  Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...

Füreya Koral ve İMÇ

NOW kanalında dün (15 Aralık 2024) tarihinde gösterilmeye başlanılan Şakir Paşa Ailesi Mucizeler ve Skandallar adlı diziyi büyük bir ilgi ile izledim. Dekorundan kıyafetlerine özenli bir iş çıkmış.  Dizide kucakta çocuk olan, ünlü seramik sanatçısı Füreya Koral'ın bir panosunun İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ) 1. Blok'un duvarını süslediğini hatırlatmak istedim.  İMÇ'nin farklı bloklarının duvarlarında Bedri Rahmi ve Eren Eyüpoğlu'nun da eserleri yer alıyor. Yolunuz Unkapanı'na düşerse görmenizi öneririm.

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat ...

yine yeni bir yıl

Havaların gidişinden anlamak pek mümkün olmasa da Aralık ayının sonuna yaklaşıyoruz. Mağazalarda ve caddelerde ışıklı, geyikli süslemeler yeni bir senenin geldiğini hatırlatıyor.  Herkesin yeni yıldan bekledikleri farklı elbette. Ben huzur ve sağlık diliyorum, tüm insanlık için.  2025 yılı içinde her hafta en az bir blog yazısı eklemeyi kendime hedef olarak koydum. Bu yazıların belirli bir konusu olmayacak. Doğaçlama, aklıma gelenler, aklıma takılanlar.  Video izlemektense okumayı tercih edenlerdenseniz, beklerim bloguma.  Yazıları, çeşitli tarihlerde farklı mekânlarda çektiğim fotograflar süsleyecek.  Bir de sürpriz bekliyor, 2025 yılında okurlarımı.  Umarım beğenirsiniz...

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Emeklilik

Emeklilik başlıklı yazımı hazırlamanın kolay olacağını düşünmüştüm. Yazıp sildikçe, tahminimin doğru olmadığını gördüm. 1995'te üniversiteden mezun oldum ve çalışmaya başladım. Bu sene Mart'ın son günü emekli olana dek neredeyse kesintisiz çalıştım.  "Emeklilik" kavramı üzerine yazmak istiyorum ancak söz dönüp dolaşıp neden emekli oldum, emekli olduktan sonra büyük bir heyecanla başladığım ve kelimenin gerçek anlamıyla gecemi gündüze katıp çalıştığım yeni işimden 3 ay sonunda neden ayrıldığım gibi konulara geliyor. Aynı tuzağa bu kez düşmeyeceğim ve emeklilik kavramı üzerine kalem oynatacağım. Osmanlıca'da tekaüt ya da takaüt kelimesi kullanılırmış, ki oturmak kökeninden gelirmiş . Emekli olana ise mütekaid denilirmiş. Emek sahibi, emek vermiş anlamına gelsin diye mi emekli kullanılıyor günümüzde emin değilim. 18-20'li yaşlarda başlayan çalışma hayatı, ömrün sonuna kadar sürmüyor. Çalışma hayatı boyunca, hafta içi günlerin gündüzlerini kapsayan vakitlerimi...