Ana içeriğe atla

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

21 Aralık 2013 EMO sayısal karasal televizyon çalıştayındaki sunumum

Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) tarafından düzenlenen Sayısal Karasal Televizyon (DTT) Yayıncılığı çalıştayında, EMO adına yaptığım sunum slaytlarını ve açıklamalarını aktarmaya çalışacağım. 

 Kabloyu keşke ülkemizin tüm hanelerine yaygınlaştırabilsek. Geniş bant interneti fiber optik kablolarla tüm hanelere ulaştırabilmiş olsak işimiz çok daha kolay olurdu. Uydu yayını da gerek hava koşullarına bağımlılığı gerekse ulusal güvenlik açısından sorunludur. Verici kulelerine fiber optik kablolarla yayının ulaştırıldığı bir karasal yayında bu sorunlar yoktur. Yerel ve bölgesel yayıncılar için sayısal karasal bir çok avantaj getirmektedir. Blog sayfamda bu konuya özel olarak değindiğim yazılarım var. Bugün Free To Air (FTA) yayın ile ücret ödemeden izlediklerimizin ileride de böyle devam edeceğini varsaymak pek gerçekçi değil. Hibrit kutular ile DTT + IP birlikteliğindeki bir çözüm çok tatmin edici deneyimler yaşatacaktır.
Sayısal karasal öncesi yayını klasik trenlere, sayısal karasalı ise hızlı trene benzetebiliriz. Klasik tren zamanı Ankara - Eskişehir arasında kaç kişi tren yolunu tercih ediyordu, bugün kaç kişi hızlı treni tercih ediyor. DTT'de de durum böyle olacaktır. Bugün çok düşük kaliteli olan analog yayını kimse izlemiyor diye yarın yüksek kalitede DTT yayınını da kimse izlemez demek gerçekçi değildir.

Ülkemizde 2000'li yıllarda analog karasal yayınlar ile uydu yayınlarının tercih edilme oranı aşağı yukarı eşitti. Zaman içerisinde uydu yayınları yaygınlaşırken, yatırım yapılmayan analog karasal pazar kaybetti. Günümüzde sadece analog karasalı tercih edenlerin oranının %10'un altına indiği söylenebilir.
 
Avrupa'daki duruma bakıldığında analog yayınların sonlandırılmasının bir çok ülkede gerçekleştirildiğini görebiliriz. Henüz analog yayınlarını kapatmamış Avrupa ülkelerinde ise sürecin çoktan başlatıldığı görülmektedir. Ülkemizin sayısal karasal yayınlara başlama tarihi ise 2014 olacaktır.

 Bu yansıda Avrupa ülkelerinde sayısal yayınların ilk başlangıç tarihi ile analog yayınların sonlandırılması arasında geçen süre gösterilmiştir. En uzun sürenin Birleşik Krallık (UK) geçişinde kullanıldığı sizleri şaşırtabilir. Ancak UK'de süreç tüm Avrupa'dan önce başlatılmıştır. Ülkemiz için ön görülen geçiş süresi 1 yıldır. Bu süre Avrupa rekoru olacaktır. Ülkemizde analog yayınlara bağımlılığın düşük olduğu gerçeği göz önüne alındığında, sürenin tutturulmasının zor ancak olanaklı olduğu söylenebilir.
 Avrupa'da sayısal karasal yayınlara tam geçiş sırasında yayını karasal ortamdan alan hanelerin oranının gösterildiği grafik Avrupa çapında ülkeden ülkeye ne kadar büyük farklılıklar olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. İspanya'da %70 civarında karasal yayın izlenirken Hollanda'da %1 bile değildir bu oran. 
 Avrupa ortalamalarına göre hanelerin %40'ı sayısal karasal, %31'i kablo, %23'ü ise uydudan yayın izlemektedir. Bu oranlar, bir sonraki yansıda görebileceğiniz gibi gene ülkeden ülkeye çok büyük değişiklikler göstermektedir.


 İhale süreci ve sonuçlarına geçmeden bir hatırlatma yapayım. 6112 sayılı kanunun geçici 4. maddesinin ikinci fıkrasına göre ihalenin yasanın yayımı tarihinden itibaren iki yıl içerisinde ihalenin yapılması zorunludur. Bu süre 3 Mart 2013 tarihinde bitmiştir. İhale sürecinin ilk ilanı ise 22 Mart 2013 tarihlidir. 
Frekans tahsis ihalesinde lisans bedelleri ne için ödendiğini bir analoji ile anlatmaya çalışayım. Sayısal karasal televizyon yayıncılığı alanını bir alışveriş merkezine benzetebiliriz. Uydu platformları ve kablo ortamı da başka alışveriş merkezleridir. Markalar, yani TV kanalları, farklı alışveriş merkezlerinde dükkan tutup mallarını (yayın saatlerini) satmaya uğraşmaktadır. AVM'nin ziyaretçisinin çokluğu ve dükkan sayısı o AVM'deki dükkan kirasının yüksekliğini (lisans parasını) belirlemektedir. Sayısal karasal AVM'si için birçokları yeri ters, kimse gitmez oraya tespitlerinde bulunmaktadır. Oysa orada dükkan kiralayacak markalardan Kanal D, dükkan için 51.200.000 TL hava parası vermeyi taahhüt etmiştir. Aynı marka, Kanal D, uydu AVM'si için ve kablo AVM'si için 210.000 TL ödemiştir. Yani enazından ihaleye girip teklifleriyle fiyatı yükselten 33 ulusal, 20 bölgesel ve 212 yerel kanal (marka) sahibi bu AVM'nin tutacağına inanmıştır.
 Sürecin sonunda 8 ilde hiç bir yerel yayıncı çıkmamıştır. 19 ilde ise tek yerel yayıncı olacaktır. Aynı şekilde 7 x 4 = 28 tane bölgesel yayıncı olabilecekken bu sayı 20'de kalmıştır. İhalelerin parçalı yapılması sonucu ulusal lisans bölgesel ve hatta yerel lisanstan, kimi yerler için, ucuz kalmıştır. 
Ulusaldan başlayıp yerel ve bölgesellere doğru genişleyen mahkeme kararları sonucu süreç tıkanmıştır. Yeni ihalelerin düzenlenebilmesi için 6112 sayılı yasada değişiklik yapılmasının gerekliliği ilgili çevrelerde oluşan hakim görüştür. 
 Bugün ulusal lisans sahibi olan herhangi bir şirket olmadığından 6112 sayılı yasada tariflenen verici tesis ve işletim şirketi olmaya aday herhangi bir şirket yoktur. ANTEN A.Ş. isimli şirket DTT yayınlarına hazırlık amacıyla kurulmuştur ve deneme çalışmaları gerçekleştirmektedir. 
 6112'de belirtilen şirket kurulduğunda bir takım sorunlarla karşılaşacaktır. En büyük sorun DTT şebekesinin kurulması için gerekli bedeldir. Tüm multiplekslerin tüm ülke çapına yaygınlaştırılması için gerekli bedelin bir milyar avro civarında olacağı konuşulmaktadır. İlk etapta nüfusun %70'ini kapsayacak şekilde bir yayın ağı oluşturulması planlanmaktadır. 
 6112 sayılı kanunun 26. maddesinin 2. fıkrasında TRT'ye yönelik bir ifade yer almaktadır. Buna göre TRT'ye bir multipleks tahsis edilecektir ve bu tahsis sonrası iki yıl içerisinde yayına başlanması gereklidir. Eğer tahsis yapıldıysa iki yıllık sürenin de başladığı göz ardı edilmemelidir. 
 Sayısal pay olarak adlandırılan ve özelliklerinden ötürü çok kıymetli olan 61 - 69. kanalların nasıl değerlendirileceği konusunda Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu gerekli hazırlıkları yapmaktadır. Konuyla ilgili sektörle eşgüdümlü çalışmalar yürütülmektedir. Bu noktada yerli ar-ge şartı anlamlı olabilir. Kamu çıkarının gözetilmesi bağlamında meslek odası da sürece dahil edilmelidir.
 Farklı platformlardan yayına erişim bedellerine ilişkin Arthur D. Little firmasının TV Platforms in Germany başlıklı bir raporundan bir kaç sayıyı dikkatinize sunarım. Toplam sahip olma maliyeti bakımından platformlar kıyaslandığında DTT açık ara en ucuz durumdadır.
 Bu slaytın başlığına dikkat edin lütfen: Kamuoyunu BilgilendirME!. Gerçekten de gerek TRT gerek özel TVler gerekse RTÜK kamuoyunu bilgilendirmemek için birbiriyle yarış içerisindedir. Tüm halkı ilgilendiren bu süreç adeta kamunun dikkatinden kaçırılmaktadır. Ne ihale süreci ne onun iptali haber yapılmamış adeta görmezden gelinmiştir. 1 Kasım 2013'de Ankara'da başlaması gereken yayınların neden başlamadığı, ne zaman başlayacağı hiçbir şekilde sorgulanmamıştır. 
Uydu sektöründe ciddi endişeler vardır. Bunları giderecek yeterli açıklamalar ise yoktur. Referans laboratuvarının kurulacağı ilan edilmişse bile DTT alıcıları için ortaya konulan standart zorunlu standart haline getirilememiş ve hal böyle olunca laboratuvar aktif hale getirilememiştir. 
 Free Access olarak adlandırılan ve aslında korumalı/kontrollü yayın dünyası oluşturacak bir yapının kurulması değerlendirilmelidir. Piyasada kalitesiz alıcıların önüne geçecek söz konusu sistem, işin başında kurulmalıdır.


Bu son yansı ile 2014 yılını Fransa'da geçireceğimi ve 2015'te yeniden ülkemizde başka etkinliklerde buluşma dileğimi iletmiş olayım.....
Herkese mutlu yıllar, keyifli seneler.

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Hüküm Gecesi / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Seneler önce okuduğum Yaban'ı saymazsam Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okuduğum ikinci roman oldu Hüküm Gecesi. 1926'da yazılmaya başlanılan eser, 1927'de yayınlanmış. Roman Osmanlı'nın son dönemine tanıklık eden Ahmet Kerim adlı kurgu karakterin gözünden anlatılıyor. İttihat ve Terakki'nin kabinenin içinde yer almadığı hükümet, sopalı seçim, Hürriyet ve İtilâf'ın kurduğu hükümet, Trablusgarp bozgunu, Uşi Anlaşması, Balkan bozgunu, Bab-ı Ali baskını... Anlatılsa roman olur denilen bir dönem, Hüküm Gecesi'nin tarihsel arka planı.  Romanın başkahramanı Ahmet Kerim'in Yakup Kadri'ye benzerliği dikkat çekici. Öyle ki romanın bir yerinde Ahmet Kerim İstanbul'un Sodome ve Gomore'yi andırdığını söylüyor, ki hepimiz Y. Kadri'nin aynı adlı romanını hatırlıyor. Y. Kadri'nin yaşam öyküsüne baktığımda o tarihlerde, tıpkı Ahmet Kerim gibi, gazetelerde çalıştığını okudum. Kurgu karakterler dışında Ali Kemal, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Ahmet ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Dorian Gray'in Portresi / Oscar Wilde

Remzi Kitabevi'nin Ağustos 1968 tarihli ikinci baskısından okudum bu klasik romanı. Dilimize Ferhunde ve Orhan Şaik Gökyay çevirmiş. Günümüzde yapılan çeviriler daha özenli oluyor. Bu baskıda, romanda Fransızca olarak geçen kimi bölümlerin çevirisi yapılmamış. Oysa dip not şeklinde bu ifadelerin Türkçesi verilmeliydi. Dizgiye dair de sorunlar var. Sanırım yeni tarihli baskılarda bu sorunlar giderilmiştir.  Alt metinlerle, göndermelerle dolu bir roman Dorian Gray'in Portresi. Bunları bilmeden, fark etmeden de okunabilir elbette. Yayınlandığı dönem tartışmalara sebep olmuş, kimi bölümleri sansürlenmiş. Yakın tarihli baskıları, "sansürsüz" ibaresiyle okuyucuya sunulmuş.

değişiklik

Sabah uyandığımda bugünün de diğerleri gibi geçeceğini düşünmüştüm. Aynı şeyleri yapıp, aynı saatte aynı yoldan döneceğimi eve. Oysa bu gördüğünüz geçidi kullanıyorum bu kez.  Aslında bir kaç sokak değişikliği tek yaptığım. Kim bilir hangi zamanda yapılmış bu saray kompleksinin kenarındaki yapıya düşürdüm yolumu.  Küçük değişiklikler yapmak gerek hayatta. Bazen öğlen yemeği için tercih ettiğiniz mekânı, bazen kalvaltıda yediğiniz zeytini, bazen ise ev - iş - okul arasındaki sokağı.     

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm. 

Rangers - Fenerbahçe maçı devre arası yorumlarım

Blogumda futbola dair yazı sayısı fazla değil. Böylesini ise ilk kez deniyorum. Saat itibariyle 14 Mart 2025'e girdiğimiz bu dakikalarda, İstanbul'da 3-1 kaybettiği maçın rövanşında en az iki farklı galibiyet arayan Fenerbahçe'nin ilk yarısını 1-0 önde bitirdiği maçın devre arasına dair görüşlerimi kayda geçiriyorum. İlk yarıyı tek cümle ile özetlemem gerekirse, iyi oynamasak da golü bulduk, derdim. Rangers'ın oyunun kontrolünü elinde tuttuğu, arada kalemizde tehlikeli pozisyonlara girdiği, bizimse bir türlü organize ataklar geliştiremediğimiz bir ilk yarı izledik.  İkinci yarıda, uzatmalara gitmek için iki farklı galibiyet şart. Başka bir ifade ile, gol yemeden en az bir gol daha bulmalıyız. Talisca ve El Nesri gibi her an skora katkı yapabilecek oyuncuların olduğu Fenerbahçe, bunu başaracaktır.  Maç sonu yorumlarımı da sıcağı sıcağına kaydedeceğim.