Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Son dönemde, özellikle 20 yaş altı insanlara televizyon izliyor musun diye sorduğumda aldığım yanıt hayır oluyor. Televizyon izlemiyoruz, tabletten/netbooktan/bilgisayardan film/dizi seyrediyoruz diyorlar. Bu durum, dediğim gibi, özellikle belli bir yaşın üzerindeki insanlar için geçerli. Diyebilirsiniz ki bunun ne önemi var ki? Yani sonuçta ha televizyon denilen cihaz ile yayına ulaşsın, ha internet üzerinden. Ulaşılan aynı içerik olduktan sonra durum değişir mi?
İzleyici açısından, şimdilik, büyük değişikliklere yol açmadığı bir gerçek. Çeşitli ara birim cihazlarını kullanarak küçük ekranlarda izlediği yayını, televizyon cihazına da aktarınca televizyondaki deneyimin aynısını yaşayabilen izleyici, yayının nereden geldiğini önemsemeyecektir elbette. Ancak paralı abonelikleri olanlar, izlediği içeriğe internet üzerinden erişebilince, bu paralı aboneliklerini sürdürmeyi gözden geçirebilir. Tabii internet üzerinden ücretsiz erişebildiği içeriğin ne kadar sağlıklı ve sürekli olduğu ayrı bir tartışma.
Televizyon dünyası dönüşüyor
Bu noktada en büyük değişiklik klasik televizyon kanalları açısından yaşanıyor. Rating olarak adlandırılan izlenme oranları, dizilerin devamlılığının en önemli referansı. Eğer dizi rating almıyorsa, izlenmediği, beğenilmediği düşünülüyor ve bu durum, dizinin sonu oluyor. İçeriğe televizyonda ilk yayınlanmasından sonra da erişebilmek, dizinin ratingini nasıl etkiliyor? Peki hiç televizyonda yayınlanmayan, sadece internette yayınlanan bir dizinin izlenme oranı nasıldır? Reklam verenler ve kanallar için büyük bir soru/n.
Kevin Spacey ismi pek çoğunuza tanıdık gelecektir. American Buity, K-Pax gibi akılda kalan filmlerin başrolünde yer almış bu ünlü oyuncu, bugünlerde House of Cards adlı bir dizinin başrolüyle gündemde. Özellikle yakın zamanda yaptığı bir konuşma, televizyon sektörünün yaşadığı dönüşüme vurgu yapıyor. Spacey'nin konuşmasına internette kısa bir arama ile ulaşabilirsiniz. Burada konuşmanın ayrıntılarından ziyade ana fikrini belirtmekle yetineceğim:
Artık başka bir dünya var. İnternet, herşeyi dönüştürdüğü gibi yayıncılık dünyasında da kuralları yeni baştan yazıyor. Kimse eski alışkanlıklarıyla iş yapmaya devam etmesin. İnternetin değiştirici gücünü dikkate almazsanız yok olursunuz.
Bunlar, dediğim gibi, Spacey'nin sözleri değil. Konuşmasından benim çıkardıklarım.
Peki nedir bu House of Cards?
Amerika Birleşik Devletleri'nde yayın şebekeleri dışında sadece NetFlix adlı OTT hizmeti kanalında yayınlanan ve 9 dalda Emmy Ödülü kazanarak tarihe geçen bir dizi. Kevin Spacey'nin baş rolünde yer aldığı dizi ABD'de başkanlık mücadelesini anlatan politik bir drama. İlk 13 bölümü aynı gün, tüm bölümleri aynı anda, NetFlix platformuna konularak izleyiciye ulaştırılmış. House Of Cards projesini öncelikle ABD'deki televizyon şebekelerine önermişler. Şebekeler (television networks:bizdeki televizyon kanalları olarak düşünebiliriz) pilot bölümü görmeliyiz demişler. Proje sahipleri ise buna karşı çıkmış. 13 bölümde anlatılacak hikayenin pilot bölümde yeterince işlenemeyeceğini anlatmışlar ancak kanalları ikna edememişler. NetFlix ise pilot bölüm olmadan, 13 bölümlük ilk sezon için anlaşma yapmış.
Sonuç ortada.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.