Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Gene bir sahaf gezisi, gene kenarda köşede kalmış önemli bir eser: Geçmişi Aşabilmek. İki buçuk liraya satılıyordu sahafta. Bireşim yayınlarından ilk baskısını ekim 2000'de yapan kitabın, benim okuduğum kasım 2000 tarihli ikinci baskısıydı. Müftüoğlu soyadını duyanların aklına ilk gelen Oğuzhan Müftüoğlu'nun kuzeni Osman Müftüoğlu oluyor. Türkiye sol tarihini bilenler için ise Oğuzhan Müftüoğlu ismi yabancı değil. 1980 darbesi öncesi Devrimci Yol'un lideri Oğuzhan Müftüoğlu darbe sonrası 11 yılını hapishanede geçirmiş. Geçmişi Aşabilmek adlı kitabında, Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nin kuruluşu öncesi yaşanan tartışma dönemine ışık tutan yazılara yer vermiş. 1996 yılında Ankara'da düzenlenen coşkulu bir şenlikle "Aşkın ve Devrimin Partisi" sloganı eşliğinde kurulan partinin 1999 seçimlerinde aldığı (250.000 oydan ibaret) sonuçlara, kitapta değinilmemiş. Sanırım kitabın derlenme aşamasında amaçlanan partileşme sürecinin kitaplaştırılmasıydı zaten.
Kitap üç bölümden oluşuyor. Kitabı oluşturan makaleler, daha önce çeşitli dergilerde yayınlanmış. Bu anlamda derleme bir kitap Geçmişi Aşabilmek. Her ne kadar isim olarak geçmişin aşılması seçilmiş olsa da kitaba alınan makalelerin önemli sayılabilecek bir bölümü, özellikle Doğu Perinçek'in liderliğini yaptığı anlayışa verilen yanıtlardan oluşuyor. Yakın zamanda okuduğum iki anı kitabında da gördüğüm sol gruplar arası, bir yere varması ve bir yarar sağlaması olanaklı olmayan, tartışmaların 2000'lerin başında da bitmemiş olmasını görmek düşündürücü. Hele ki geçmişi aşmayı amaçlayan bir kitapta geçmişe yolculuk hissi uyandıran tartışmaları okumak üzücü.
Partileşme tartışmaları sırasında, halk evleri seçeneği ile siyasete devam kararı alan grubun tercihinin mi doğru olduğu bugünden bakınca daha anlamlı bir soru olarak karşımızda duruyor. Bu yazı, böylesi bir soruya yanıt vermeyi amaçlayan bir yazı değil. Kaldı ki böylesi bir soruya yanıt verecek ne birikimim ne de yetkim var. Ayrıca bir grubun tercihinin daha doğru olduğunu ileri sürecek verilere de sahip değilim. Sadece kitabı okuduğumda kafamda böyle bir soru oluştu. Bunu paylaşmak istedim.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.