Ana içeriğe atla

Estonya - Türkiye maçına gidecekleri için Talin rehberi

Yazının başında söyleyeyim: tur rehberi ya da turizmci değilim. Talin'de dört gece beş gün geçirmiş bir mühendisim. Sayfamı takip edenler Talin'e neden gittim, ne zaman gittim hatırlayacaktır. Gelelim rehbere:
Talin, Estonya'nın başkenti. Ülkenin bir buçuk milyon civarındaki nüfusunun üçte biri Talin'de yaşıyor. Kent, Avrupa'nın en kuzeyinde yer alan başkentlerden birisi. Bu yüzden hava maçın oynanacağı tarihte muhtemelen soğuk olacaktır. Ben Temmuz 2013'ün sonlarında gitmiştim Talin'e. Ankara'da 35 derece civarındaydı hava sıcaklığı. Estonya'da 20'li derecelerdeydi. Özellikle güneş battıktan sonra üşütecek kadar soğuk oluyordu. 
Her Avrupa kenti gibi Talin'in de bir eski kent merkezi var. Aslına bakarsanız Almanya'nın bir çok kentinin eski kent merkezinden daha görkemli değil burası. Ortaçağdan kalma (1600'ler sanırım tam tarihi) binaları, oradakilerin anlatımıyla biraz da fakirlikten, yıkmamışlar zamanında. Merkez, neredeyse el değmeden kalmış böylelikle. Daracık sokaklar elbette günümüz araçları için yetersiz. Mekanı yaya dolaşmak en keyiflisi. 
Deniz kenarında, Helsinki'nin 80 km güneyinde yer alıyor Talin. Helsinki'ye geçmeyi düşünenler için sık feribot seferlerinin olduğunu hatırlatayım. Ücreti, feribotun hızına ve seyahat edeceğiniz konuma göre değişiyor. Yanlış anımsamıyorsam 20 € civarından başlıyordu fiyatları. Süre ise bir saat 20 dakika kadar. Helsinki dışında şimdiki ve eski adı St. Petersburg, devrim sonrası bir dönem adıyla Leningrad'da Talin'e bir gece otobüsü yolculuğu mesafesinde. 
Eat.Tallinn adlı ayrı bir tanıtım kitapçığı bastıracak kadar iddialı yeme-içme mekanlarına sahip başkent. Türk mutfağı dışında dünyanın büyük mutfaklarının neredeyse tümüne ait mekanlar var. Ayrıca bira imalathaneleri, şarap evleri ile sağlam bir içki kültürü sunuyor misafirlerine. 
Havaalanından şehir merkezine otobüs ile kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Para biriminin Euro (Avro) oluşu ayrı bir kolaylık. Otobüs biletini otobüste sürücü de satıyor. E-kart diye bir şey de var. Ondan edinince binişler daha ucuza geliyor. Ben toplam iki kez otobüs kullandım tüm seyahatim boyunca. Bu yüzden o kartın nasıl edinileceğini araştırmadım bile. Taksiler çok ilginç. Farklı firmaların araçları var. Her birinin tarifesi de farklı. Hem taksimetre açılışları, hem kilometre başına atan miktar değişiyor. Öyle çok aman aman farklar değil bahsettiğim. Ancak gene de haberdar olmakta yarar var. Taksilerin ücretleri ülkemizden epey yüksek. 
Talin içerisinde neredeyse her yerde ücretsiz ve şifresiz WiFi bağlantısı bulunabiliyor. bu yüzden telefonlarınızı internete bağlanırken, bağlantı türünü sorar konumda tutun. Yoksa yurtdışında telefon üzerinden internete bağlanmanın dayanılmaz faturasıyla karşılaşabilirsiniz. 
Hediyelik eşya olarak getirilebilecekler bütçenize göre değişiyor. Yünlü hırkalar, kazaklar, başlıklar bol ve hesaplı sayılabilir. Polonya'da ve Macaristan'da gördüğüm yerel kıyafetli oyuncak bebekler küçükleri sevindiriyor. Likör, cin ve votka ise kuzeyin soğuğuna karşı kullanılan sanal silahlar :) Amber takılar, küçük biblolar ve tabii ki magnetler Talin'den alınabilecek hatıra eşyalar arasında. 
Kentte müzeler var. Eski şehir içerisinde kuleler ve kiliseler var. İşin doğrusu müze gezecek vaktim olmadı. Toplantı için gitmiştim Talin'e ve dolaşabildiğim saatlerde müzeler kapalı oluyordu. Deniz kenarında bir kent olmasına karşın, benim Talin'de bulunduğum Temmuz ayında bile denize girilecek hava yoktu. Ekim ayında deniz kenarında yürünecek hava bile olmayacaktır muhtemelen. 
Estonya'da görmediklerim diye soracak olursanız Türkiye'li göçmen hiç görmedim. Bir Avrupa ülkesi için Türkiye'li görmemek, Türkçe konuşana rastlamamak ilginç geldi. Duyduğum tek Türkçe havaalanında pasaport kontrolü sırasında öğrenci değişim programından geldiğini anlatmaya çalışan üniversitelilerdendi.
Bu yazıyı, Talin'e gitmeden önce okuduğum ve yararlandığım bir kaç Türkçe yazının bağlantısı ile bitireyim. 
Metin Denizmen'in Milliyet Blog'daki yazısı en kapsamlı bilgiyi içereniydi.  
Nurhan Yılmaz'ın Gezimania'daki yazısı.
Bir gemici gözüyle Talin...

Yorumlar

Son ayın en çok okunan 10 yazısı

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gençlik, Mareş

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor.  Fi

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş

Pazr günü eğlencesi: Eymir gölü etrafında bisiklet sürmek

Sadece ODTÜ öğrenci ve çalışanlarının bir de göl kartı sahiplerinin girebildiği düşünülür Eymir gölüne. Oysa, eskiden olduğu gibi bugün de arabasız girdiğiniz sürece, kimse kimlik sormaz kapısında. Birisi TRT'nin Oran yerleşkesinin yanından inen yolun sonunda, diğeri Gölbaşı'ndaki TEİAŞ tesislerini geçince olmak üzere iki kapısı bulunur bu küçük göl ve çevresinin. ODTÜ arazisidir ve içerisinde piknik yapmak yasaktır. Son düzenlemeler sonrası üniversite arazisi olduğu için içeride alkol satışı yasaklanmıştır. Yakın zamanda üniversite yönetiminin aldığı bir karar ile Eymir gölü çevresine haftasonları araç girişi tamamen yasaklandı. Her iki kapının yakınında, ODTÜ'de görev yapan güvenliklerin kontrol ettiği park alanları oluşturuldu. Ücretsiz olan bu alanlara aracınızı bırakıp yürüyerek göl çevresine girebiliyorsunuz. İçeride her 10 - 15 dakikada bir hareket eden ring servisleri bekliyor. Lokantaların olduğu yerlerde durakları var. Dönüş için de aynı araçları kullanabili

29 Ekim 2024

Cumhuriyetimizin 101. yılı kutlu olsun. 20 senedir, neredeyse kesintisiz devam eden Türkçe blog sayısı fazla değildir muhtemelen.  Videolar, internette geçirilen zamanın büyük bölümünü işgal etmezken daha çok okunurdu yazdıklarım. Son dönemde yazılarımın sıklığı azalsa bile blogu açık tutmayı sürdüreceğim. Eskiden izlediğim filmler ile ilgili bir şeyler de yazardım. MUBİ platformunda  izlediğim Faruk'u önererek bitireyim.  Nice 101 senelere...

Emeklilik

Emeklilik başlıklı yazımı hazırlamanın kolay olacağını düşünmüştüm. Yazıp sildikçe, tahminimin doğru olmadığını gördüm. 1995'te üniversiteden mezun oldum ve çalışmaya başladım. Bu sene Mart'ın son günü emekli olana dek neredeyse kesintisiz çalıştım.  "Emeklilik" kavramı üzerine yazmak istiyorum ancak söz dönüp dolaşıp neden emekli oldum, emekli olduktan sonra büyük bir heyecanla başladığım ve kelimenin gerçek anlamıyla gecemi gündüze katıp çalıştığım yeni işimden 3 ay sonunda neden ayrıldığım gibi konulara geliyor. Aynı tuzağa bu kez düşmeyeceğim ve emeklilik kavramı üzerine kalem oynatacağım. Osmanlıca'da tekaüt ya da takaüt kelimesi kullanılırmış, ki oturmak kökeninden gelirmiş . Emekli olana ise mütekaid denilirmiş. Emek sahibi, emek vermiş anlamına gelsin diye mi emekli kullanılıyor günümüzde emin değilim. 18-20'li yaşlarda başlayan çalışma hayatı, ömrün sonuna kadar sürmüyor. Çalışma hayatı boyunca, hafta içi günlerin gündüzlerini kapsayan vakitlerimi

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe

Civitas - Suadiye / İstanbul

Sadeceözgür, 2004 doğumlu bir blog. Başlangıç senelerinde, "mekân" etiketli bir çok yazı yayınladım. O tarihlerde Google Haritalar hizmeti yoktu hayatımızda. Artık, ben de bir çok kişi gibi, Google Haritalar'a yazdığım yorumlar ile gittiğim mekânları değerlendiriyorum. Bu yüzden "mekân" etiketli son yazım 2019 tarihli ve o yazı film yıkatıp negatiften baskı alabileceğiniz mekânlarla ilgili .  Bu giriş paragrafının ardından gelelim bu yazıyı neden hazırladığıma. Malûmunuz, İstanbul sokakları ve kafelerini keşfetmeye devam ediyorum. Bu keşifleri, zaman zaman blogda da paylaşmaya karar verdim. Civitas , bu serinin ilk yazısına konu oldu.  İstanbul'un Anadolu Yakası'nda, Marmara kıyılarına yakın, güzide semtlerinden Suadiye'deki bir kafe Civitas . Mekâna ilk ziyaretimde sadece kahve içmiş, vitrindeki tatlıların görüntülerine hayran kalıp, bir daha gelmeliyim diyerek, ayrılmıştım. İstanbul gibi devasa bir şehirde yaşayınca, bir daha, bir sene sonraya den