Ana içeriğe atla

yürüyen merdiven

Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu.  Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı.  Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu.  Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı.  Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim.  Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...

televizyon dünyası etkinliklerini kıyaslamak


Bu yıl ilginç ve verimli bir yıl oldu / oluyor. Mayıs ayınde Londra'da Connected TV Summit ile başlayan televizyon dünyası etkinlikleri zinciri, Haziran ayında İstanbul TV Forum & Fair ve hemen ardından Krakow'da Dgital TV Central & Eastern Europe ile sürdü. Zincirin, şimdilik, son halkasını Estonya'nın başkenti Tallinn'deydi. Ne kadar şanslı, iş yeri destekliyor demek ki diye düşünenler için hemen belirteyim İstanbul dışındakilerin masraflarını ben karşıladım. Düzenleyici şirketlerin desteği dışında, çalışmakta olduğum iş yeri senelik iznimi verdi sadece. Buna da şükür elbette.
Üçü yurtdışında olmak üzere dört etkinliğe katılmış birisi olarak bunları kıyaslamamın yerinde olacağını düşündüm. Hem etkinlikleri düzenleyenlere, hem bunlara katılmayı düşünenlere yararlı olacağını umarım:
  • Levira'nın düzenlediği Fresh Connections adlı Sayısal Yayıncılık fuarı dışında diğer üç etkinliğe katılım ücretliydi. Estonya'daki etkinliğe zamanında kayıt yaptırırsanız giriş için ücret ödemeniz gerekmiyordu. Ayrıca bu etkinlik, gene ücretsiz olarak, eş anlı internet yayını ile takip edildi. 
  • Londra'daki Connected TV World Summit, katılımcı profili bakımından, en geniş coğrafyanın temsil edildiği etkinlikti. Birleşik Devletler'den Kanada'ya okyanus ötesinden katılımcılar kadar Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden konuşmacı ve ziyaretçiler vardı. Bu durumun en önemli nedeni Hubble Media'nın düzenlediği bu etkinliğin dünya ölçeğinde düzenleniyor oluşuydu. Krakow'daki etkinlik örneğin, bölgesel bir etkinlikti.
  • İstanbul'daki TV Forum & Fair, diğer üç etkinlikten fuar alanının büyüklüğü ile ayrılıyordu. Minyatür bir yayıncılık fuarının yanı sıra içerik paylaşımı için de bir bölüm ayrılmıştı. Cannes'daki içerik fuarı kadar geniş değildir muhtemelen. Orayı hiç görmediğim için kıyaslayamayacağım. Aynı şekilde bu güne kadar IBC, NAB gibi bir yayıncılık fuarına da katılmadığım için bunlarla kıyaslamam da olanaklı değil. 
  • Krakow'daki etkinlik, dünya katılımıyla Nisan ayında Londra'da yapılan IP & TV World Forum'un yerel ayağıydı. Bu nedenle katılım ve içerik bölge ülkelerindendi. Benim açımdan Krakow'un en keyif verici yanı Acceddo'dan kıymetli meslektaşım Gökhan Doğan ile karşılaşmak oldu. Kendisiyle Londra'da tanışmıştık. Hep özendiğim bir şeydi bu, farklı etkinliklerde aynı kişilerle karşılaşmak. Sonuçta sektörümüz belli. Bu sektörü belirleyen bir kaç önemli buluşma noktası var. Aynı keyfi Estonya'da da yaşadım. Bu kez Krakow'da tanıştıklarıma merhaba dedim. Linkedin üzerinden tanıştığımız bir İspanyol arkadaşla da yüzyüze tanışmış olduk.
  • Londra ve Krakow'un aksine Talin'de tek Türk ve Türkiye'li bendim. Londra'da yurtdışında farklı şirketlerde çalışan Türklerin dışında Vestel ve Doğuş grubundan katılımcılar vardı. Bu durum, teknik olmayan soru ve sitemlerle de karşılaşmama neden oldu. Sitemler ülkemizin komşularından geldi. Oldukça düşündürücü olan bu sitemlere fazla girmemek en doğrusu galiba. Sonuçta teknik içerikli değillerdi. 
  • İstanbul'daki forumun dinleyici sayısı, diğer etkinliklere kıyasla çok çok azdı. Bu durumun nedenleri ayrı bir yazı konusu olacak kadar önemli. Şu kadarını söylemekle yetineyim. Etkinliğin destekçilerinden birisi benim çalışmakta olduğum kurum. Etkinliğin forum bölümünün düzenlenmesinde yer alan kıymetli hocam olmasa benim haberim bile olmayacaktı. Elbette ilk yıl olmasının getirdiği acemilikler olarak görmek gerekli belki bu eksiklikleri.
  • Salonları boş kalsa bile içerik olarak en dolu etkinlikler arasında yer alıyordu iTVF (İstanbul TV Forum & Fair). Konuşmacılar özenle seçilmiş ve temsil ettikleri kurumların tepe isimleri davet edilmişti. Bu bakımdan büyük bir başarı sayılabilir. İlk yılında böylesi önemli isimleri gelmeye razı etmek hiç kolay değil. Burada İstanbul'un cazibesini yabana atmamak gerekir. 
  • Mekanları kıyaslarsam haksızlık etmiş olurum. Ne Londra'da, ne Krakow'da ne de Talin'de iki kıtayı ayıran bir boğaz yok. İstanbul'un Haliç kıyısındaki kongre merkezi gerçekten çok güzel bir mekan. Salonlar, fuar alanıyla son derece uygun. Ancak bu güzel mekana hiç uygun olmayan bir işleyiş yapıldı etkinlikte. Katılımcıların bir bölümüne ayrı bir salonda sıcak yemek ve içecek servis edildi. Bir bölümüne dürüm fişi verildi ve bunlar dürüm / içecekten oluşan menülerini ayak üstü yemek durumunda bırakıldı. Aslında bu dürüm/içecek menüsüne erişenler şanslıydı. Çünkü büyük bölümüne bu hak bile tanınmamıştı. Bu hak tanınmayanlar arasında stand sahiplerinin de olması gerçekten düşündürücüydü. Bu tür etkinlikler genel halka hitabetmeyen içeriğe sahip ortamlar oluyor. Otomobil, kitap ya da mobilya fuarı değiller. Sadece konuyla doğrudan ilgili insanlar geliyor, gelmeliler oraya. Bunlar arasında böylesi rahatsız edici ayrımlara gidilmesini yadırgadım. Levira'nın ev sahipliği ise takdire şayandı. İlk gün sonraki parti, uzun yıllardır katılmadığım türdendi mesela.
  • Ses, yayının olmazsa olmazı. Sadece görüntü ile televizyon yayıncılığının yapılamayacağı ortada. Bu gerçeğe karşın Levira'nın etkinliği dışında ses konusunda sunum yapılmadı. 
  • İstanbul ve Talin'deki etkinlikler işin daha kurumsal yönünün sorgulandığı sunumlara ev sahipliğ yaptı. Londra ve Krakow'da ise daha çok firma çözümleri anlatıldı. Her iki türün de kendisine göre avantajı var elbette. Fazla kurumsal / teorik gidildiğinde işin nasıl yapılacağı ortada kalabiliyor. Fazla firma bağımlı gidildiğinde ise yapılan iş belirsizleşebiliyor. En güzeli hepsini dinleyebilmek. 
  • Talin'deki sunumlar eş anlı olarak yayınlandı. Etkinlik sonrasında ise ayrıca web sayfasına konulacak. Aynı şekilde Londra'daki etkinliğin de tüm sunumlarına web sayfasından erişebiliyorsunuz. İstanbul'da da kayıt yapıldı ancak bu kayıtlar şimdi nerede bilgim yok. İstanbul'da yapılan sunumları web sayfasından indirebilirsiniz.  
  • Bu tür etkinliklerin hazırlıkları neredeyse bir yıl öncesinden başlıyor. Örneğin bu yıl katıldığım iki etkinliğin 2014'te hangi tarihlerde yapılacağı belli. Levira'nın düzenlediği etkinlik genellikle iki yılda bir düzenleniyor. Bu yüzden ona ilişkin bir bilgi yok henüz. Ancak iTVF'in sayfasında da önümüzdeki yıla dair bilgi bulunmuyor. Oysa Krakow'daki etkinlik iTVF sonrasındaydı. Bu tür organizasyonlarda başarılı olabilmek için erken başlamak çok önemli. Takvime iyi bakmak şart. Örneğin bu yıl uzak asyanın en önemli yayıncılık buluşması ile iTVF aynı tarihlere denk geldi. Sadece bu çakışma yüzünden İstanbul'a gelmeyen epey isim oldu.

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Civitas - Suadiye / İstanbul

Sadeceözgür, 2004 doğumlu bir blog. Başlangıç senelerinde, "mekân" etiketli bir çok yazı yayınladım. O tarihlerde Google Haritalar hizmeti yoktu hayatımızda. Artık, ben de bir çok kişi gibi, Google Haritalar'a yazdığım yorumlar ile gittiğim mekânları değerlendiriyorum. Bu yüzden "mekân" etiketli son yazım 2019 tarihli ve o yazı film yıkatıp negatiften baskı alabileceğiniz mekânlarla ilgili .  Bu giriş paragrafının ardından gelelim bu yazıyı neden hazırladığıma. Malûmunuz, İstanbul sokakları ve kafelerini keşfetmeye devam ediyorum. Bu keşifleri, zaman zaman blogda da paylaşmaya karar verdim. Civitas , bu serinin ilk yazısına konu oldu.  İstanbul'un Anadolu Yakası'nda, Marmara kıyılarına yakın, güzide semtlerinden Suadiye'deki bir kafe Civitas . Mekâna ilk ziyaretimde sadece kahve içmiş, vitrindeki tatlıların görüntülerine hayran kalıp, bir daha gelmeliyim diyerek, ayrılmıştım. İstanbul gibi devasa bir şehirde yaşayınca, bir daha, bir sene sonraya den...

Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin / Barış Bıçakçı

Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum.  Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte.  Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor.  Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...

Füreya Koral ve İMÇ

NOW kanalında dün (15 Aralık 2024) tarihinde gösterilmeye başlanılan Şakir Paşa Ailesi Mucizeler ve Skandallar adlı diziyi büyük bir ilgi ile izledim. Dekorundan kıyafetlerine özenli bir iş çıkmış.  Dizide kucakta çocuk olan, ünlü seramik sanatçısı Füreya Koral'ın bir panosunun İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ) 1. Blok'un duvarını süslediğini hatırlatmak istedim.  İMÇ'nin farklı bloklarının duvarlarında Bedri Rahmi ve Eren Eyüpoğlu'nun da eserleri yer alıyor. Yolunuz Unkapanı'na düşerse görmenizi öneririm.

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat ...

yine yeni bir yıl

Havaların gidişinden anlamak pek mümkün olmasa da Aralık ayının sonuna yaklaşıyoruz. Mağazalarda ve caddelerde ışıklı, geyikli süslemeler yeni bir senenin geldiğini hatırlatıyor.  Herkesin yeni yıldan bekledikleri farklı elbette. Ben huzur ve sağlık diliyorum, tüm insanlık için.  2025 yılı içinde her hafta en az bir blog yazısı eklemeyi kendime hedef olarak koydum. Bu yazıların belirli bir konusu olmayacak. Doğaçlama, aklıma gelenler, aklıma takılanlar.  Video izlemektense okumayı tercih edenlerdenseniz, beklerim bloguma.  Yazıları, çeşitli tarihlerde farklı mekânlarda çektiğim fotograflar süsleyecek.  Bir de sürpriz bekliyor, 2025 yılında okurlarımı.  Umarım beğenirsiniz...

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Emeklilik

Emeklilik başlıklı yazımı hazırlamanın kolay olacağını düşünmüştüm. Yazıp sildikçe, tahminimin doğru olmadığını gördüm. 1995'te üniversiteden mezun oldum ve çalışmaya başladım. Bu sene Mart'ın son günü emekli olana dek neredeyse kesintisiz çalıştım.  "Emeklilik" kavramı üzerine yazmak istiyorum ancak söz dönüp dolaşıp neden emekli oldum, emekli olduktan sonra büyük bir heyecanla başladığım ve kelimenin gerçek anlamıyla gecemi gündüze katıp çalıştığım yeni işimden 3 ay sonunda neden ayrıldığım gibi konulara geliyor. Aynı tuzağa bu kez düşmeyeceğim ve emeklilik kavramı üzerine kalem oynatacağım. Osmanlıca'da tekaüt ya da takaüt kelimesi kullanılırmış, ki oturmak kökeninden gelirmiş . Emekli olana ise mütekaid denilirmiş. Emek sahibi, emek vermiş anlamına gelsin diye mi emekli kullanılıyor günümüzde emin değilim. 18-20'li yaşlarda başlayan çalışma hayatı, ömrün sonuna kadar sürmüyor. Çalışma hayatı boyunca, hafta içi günlerin gündüzlerini kapsayan vakitlerimi...