Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Talin, Estonya'da Sayısal Yayıncılık konferansında sunduğum Türkiye, sonunda sayısal karasal televizyona başlıyor adlı sunumum
22 Ağustos 2013'te Estonya'nın başkenti Talin'de, Levira şirketinin düzenlediği Yeni Bağlantılar adını taşıyan Sayısal Yayıncılık konferansında bir sunum yaptım. Sunumun ilk yansısında da görüleceği üzere blog yazarı olarak gerçekleştirdim bu sunumu. Pek öne çıkartmasam bile İngilizce dilinde, sadece televizyon teknolojisi konulu bir blogum var. Adresi şöyle: TVTechTR.blogspot.com
Etkinlik ile ilgili değerlendirme yazısından önce, benim sunumumu paylaşmak istedim. 17 yansıdan oluşan sunum, bilgisayarın azizliği ile ara vermek zorunda kalsam bile, keyifli geçti. Sunum sonrası yemek ve kahve aralarında bir çok soruyla karşılaştım. Farklı bağlantılar kurdum. Konferansın adının gereğini yerine getirdim: Yeni Bağlantılar kurdum...
Yansılarda yazılı bilgileri dilimize çevirmeyeceğim. Ancak önemli gördüğüm kimi noktalara ilişkin açıklamalarda bulunacağım. Hane sayısı için hep 18 milyon kullanılır. Ben artık bu sayının 19 milyon olması gerektiğini düşünüyorum. TOKİ'nin yaptığı evleri düşününce 20 milyon bile olabilir belki.
Bildiğimiz kılçık anten ile yayın alanların oranına dair farklı rakamlar var. Bana kalırsa bu oran %15'in de altındadır. Ancak evlerdeki ikinci televizyonlarda yayın büyük oranda TV üstü anten ile alınmaktadır. Yani %15'e düştü zaten o zaman bu işe hiç gerek yok yaklaşımı pek doğru değil. Bu konuyla ilgili farklı tartışmaları önümüzdeki günlerde yazacağım. Özellikle Almanya örneği ufuk açıcı.
Biz biliyoruz rakamları tabii. Bu yüzden çok ilginç gelmiyordur sizlere de. Ancak sunumu yaptığım kitlenin ülkemizi pek tanımadığını dikkate almam gerekiyordu. Bir önemli ayrıntı 2006 yılının Şubat ayında DVB-T deneme yayınları İstanbul Çamlıca tepesinde başladığında ülkede analog yayınların izlenme payı %50'ler civarındaydı. Aradan geçen 7 yılda doğru düzgün yatırım yapılmadığı için kalitesi iyice düşen analogun karşısında her geçen gün güçlenen uyduyu düşündüğünüzde sonucun böyle olması anlaşılır. Analogda HD yayın yapma ihtimaliniz yokken uydu üzerinden Ultra HD (4K) yayın konuşuluyor. Peki HD için bile yeterli bant genişliği sıkıntılı olan sayısal karasal, 4K yayını nasıl taşıyacak? Bu sorunun yanıtı da ilerleyen günlerde.
Gene sektör çalışanlarının malumu bir durum. Bizler televizyon izlemek için para vermeyi sevmeyen bir milletiz. Özellikle Free To Air (FTA:Ücretsiz olarak yayınlanan) içeriğin geniş yelpazesi ücretli içeriğe gereksinimi azaltıyor. Ülkemizde ücretli yayının temel motivasyonu, başkası ileri sürülse bile, futbol yayınlarıdır.
Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu verilerini esas aldım burada. Ancak uydu platformlarının abone sayıları son bir kaç çeyrektir açıklanmıyor bu raporlarda. Bu güzden rakamlarda hata olabilir. Ancak oranların doğru olduğunu düşünüyorum. Burada IPTV'nin pazar payının çok düşük olduğu net bir şekilde görülüyor. Bu durumun farklı açıklamaları vardır elbette. Ancak borsada işlem gören bir şirketle ilgili yazma cesaretim yok. Özel sohbetlerde fikirlerimi belirtmeyi tercih ediyorum.
İhale ile verilecek lisanslar toplu halde. Tabii ihale sonucu bölgesel ve yerelde hedeflerin tutmadığı ortada. 8 ilde hiç katılım olmadı, çoğu ilde 7 sayısının altında kalındı. Bölgesel ihalelerde de 4 sayısına ulaşılamayan çok bölge var.
Bu yansı, RTÜK'ün 15 Ağustos 2013 tarihli açıklamasıyla geçerliliğini yitirdi. Ancak büyüklükleri göstermek için olduğu gibi korudum. Ulusal ihalenin yürütmesinin durdurulması tüm planları alt üst etti.
RTÜK tarafından belirlenen parametrelere göre kimi yerlerde ev içi, televizyon üzeri anten ile yayın almak olanaklı olacak. Sunumda kullandığım bu fotografı Prag'da çekmiştim. Sunum sırasında bahsettim 2006'da Prag'da çektiğim bu kule yayın kulesi mi emin değilim diye. Dinleyicilerden birisi, sunum sonrası tanıştık kendisiyle, doğruladı beni. Kendisi Çek Cumhuriyeti'nde öğretim görevlisiymiş. Daha önce Kuzey Kıbrıs'ta da çalışmış. Gerçekten yayın kulesi olarak kullanılıyormuş.
RTÜK'ün sayfasında Türkçe olarak bulunabilecek bu dokümanda alıcıların asgari karşılaması gerekli şartlar belirlenmiş. RTÜK, yayınladığı bir yönetmelikte ülkede üretilen ve ithal edilen alıcı cihazlarının bu standartları sağlayıp sağlamadığını kontrol için bir referans laboratuvarının kurulması gerektiğinden bahsediyor. RTÜK'ün sayfasındaki tarihlere göre iki ay sonra Ankara'da yayınların başlaması gerekiyor. Artık bu tarihlerin, tarih olduğu aşikar gerçi. Henüz ulusal yayıncıların kim olduğu bile belli değil. Ancak piyasada DVB-T2 alma özellikli bir çok cihaz var ve halen bunları denetleyecek laboratuvarın kurulduğu haberi yok.
ANTEN A.Ş. ile ilgili blogumda çok sayıda yazı yazdım. RTÜK üyesi ve benim de katılımcıları arasında bulunduğumuz panelde de dile getirdim. 6112 sayılı yasanın ilgili maddesi gereği RTÜK tarafından verici tesis ve işletim şirketi olarak belirlenecek şirketin kurucu ortaklarının ulusal sayısal karasal televizyon yayın lisansına sahip olması gerekiyor. Mahkemenin aldığı yürütmenin durdurulması kararı sonrası RTÜK'ün açıklaması ile bu lisansa sahip hiç bir yayıncı kuruluş olmadığı düşünüldüğünde aslında ortada 6112'de tariflenen bir şirketin bulunmaması gerekiyor. İşin aslı zaten RTÜK tarafından seçilen bir şirket de yok. TRT ile birlikte 17 yayıncının kurduğu ve kısa adı ANTEN A.Ş. olan şirket, RTÜK'ün verdiği izin ile deneme yayınları yapıyor, ama 6112 sayılı yasaya göre, mevcut haliyle bu şirketin RTÜK tarafından verici tesis ve işletim şirketi olarak tespit edilmesi, bence, olanaklı değil.
Peki, bundan sonra ne olacak? Öncelikle T.B.M.M.'nin açılması beklenecek. Çünkü 6112 sayılı yasanın geçici maddesinde lisans ihalelerinin yasanın yürürlüğe girmesinin ardından 2 yıl içinde tamamlanmış olması gerekiyor. Zaten ulusal lisans ihalelerinin iptal gerekçelerinden birisinin de bu olduğu söyleniyor. Bu durumda 6112'de değişiklik yapılarak RTÜK'e yeniden ihale için süre tanınması zorunlu. Ardından tekrar ihale duyurusu ve ihale yapılacak. İhalede ulusal lisans almaya hak kazanan 33 + TRT'nin en az 10 tanesinin ortaklığında kurulacak şirketlerden birisi RTÜK tarafından seçilecek. Bu seçilen şirket sayısal karasal şebekeyi kurup işletme hakkına sahip olacak.
Sunumda doğru yansıyı kullandım. Carlota Perez, iktisat profesörü. Estonya'nın Talin kentinde bir üniversitede de ders verse bile aslında Londra'da yaşıyor. Schumpeter'in döngülerinden yola çıkarak ileri sürdüğü bir tez var. Fırsat penceresi olarak dilimize çevirebileceğim bu teze göre teknolojik atılımda geri kalmış ülkeler, teknolojinin değiştiği dönemde bir fırsat penceresi yakalar. Açıklamak gerekirse, sayısal santraller çıktığında, henüz köylerde analog telefon santralleri bile olmayan dönemi hatırlayabiliriz. O zaman, Avrupa'nın köylerindeki analog santrallerin yerine sayısalların konulması, bizim telefonsuz köylere sayısal santral koymamızdan daha zahmetli ve maliyetliydi. Bu ülkemizde sayısal telefon santralleri konusunda bir uzmanlık gelişmesine yol açmıştı. Benzer bir durum DVB-T ve DVB-T2 şebekeleri için geçerli. Avrupa'nın bir çok ülkesinde DVB-T şebekesi varken T2'nin kurulması zahmetli ve maliyetli. Bu yüzden oralarda T2 pek hızlı gelişmiyor. Bizde ise DVB-T bile olmadığından doğrudan T2 ile başlayacak olmamız, yerli şirketlerin T2'de uzmanlık geliştirmesine olanak verebilir. Belki T2'yi bile kurmadan frekansları farklı bir şekilde kullanmak daha mantıklı gelir. Bir sonraki yansıda bu durumu tartıştım.
Almanya'da ilginç gelişmeler oluyor. Sektörümüz bu konuyu ne kadar yakından takip ediyor bilmiyorum. Etse iyi olur demekle yetineyim. Almanya'da DVB-T, beklendiği kadar yaygınlaşmadı. Bunda bir çok sebep aranabilir, ileri sürülebilir. Ancak gerçek değişmiyor: sayısal karasal Almanya'da tutmadı. DVB-T2'nin de çok kazanç sağlamadığını 3 yıllık sınamalarla fark edince, Almanya sayısal karasalı tamamen kapatıp frekansları farklı amaçlar için kullanmayı tartışmaya açmış. Bu yıl sonuna doğru konuda kesin karar belirlenecek.
Sonuç ne derseniz, epey geciktik ama bu gecikme bir fırsat olabilir, eğer kamuoyunda konuyu tartıştırabilirsek. En çok etkilenecek olan elbette uydu platformları. Düzgün yayın alamadığı için uydu platformunu tercih edenler sayısal karasalı sevecektir. Hibrit çözümler çok tutacaktır. Özellikle DVB-T2 / IPTV kutuları öne çıkacaktır. Burada HBBTV 1.5'in zorunlu hale getirilmesinin önemini bir kez daha vurgulamak gerekir. Kutu fiyatı ve devlet desteği önemli. En çok kullanılacak olduğu yer ise, şüphesiz evdeki ikinci televizyonlar.
Sunumun son yansısında Tivilogy.com'a selamlarımı göndermekten geri kalmadım. Benim de arada bir yazılarımın yayınlandığı meslektaşların sitesi, bu alanda Türkçe en iyi kaynak. Değerli kurucularının ikisi ile bir e-söyleşi de gerçekleştirmiştim. Sitenin kurucuları arasında yer alıp, iş değişikliği nedeniyle platformdan ayrılan kıymetli Uygar ile de ayrı bir söyleşi düşünüyorum. Belki bu yazıyı da tivilogy.com'a okuyabilirsiniz. Onlara ufak da olsa bir katkım olursa sevinirim.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.