Ana içeriğe atla

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Talin, Estonya'da Sayısal Yayıncılık konferansında sunduğum Türkiye, sonunda sayısal karasal televizyona başlıyor adlı sunumum

 22 Ağustos 2013'te Estonya'nın başkenti Talin'de, Levira şirketinin düzenlediği Yeni Bağlantılar adını taşıyan Sayısal Yayıncılık konferansında bir sunum yaptım. Sunumun ilk yansısında da görüleceği üzere blog yazarı olarak gerçekleştirdim bu sunumu. Pek öne çıkartmasam bile İngilizce dilinde, sadece televizyon teknolojisi konulu bir blogum var. Adresi şöyle: TVTechTR.blogspot.com
Etkinlik ile ilgili değerlendirme yazısından önce, benim sunumumu paylaşmak istedim. 17 yansıdan oluşan sunum, bilgisayarın azizliği ile ara vermek zorunda kalsam bile, keyifli geçti. Sunum sonrası yemek ve kahve aralarında bir çok soruyla karşılaştım. Farklı bağlantılar kurdum. Konferansın adının gereğini yerine getirdim: Yeni Bağlantılar kurdum... 
Yansılarda yazılı bilgileri dilimize çevirmeyeceğim. Ancak önemli gördüğüm kimi noktalara ilişkin açıklamalarda bulunacağım. Hane sayısı için hep 18 milyon kullanılır. Ben artık bu sayının 19 milyon olması gerektiğini düşünüyorum. TOKİ'nin yaptığı evleri düşününce 20 milyon bile olabilir belki. 
Bildiğimiz kılçık anten ile yayın alanların oranına dair farklı rakamlar var. Bana kalırsa bu oran %15'in de altındadır. Ancak evlerdeki ikinci televizyonlarda yayın büyük oranda TV üstü anten ile alınmaktadır. Yani %15'e düştü zaten o zaman bu işe hiç gerek yok yaklaşımı pek doğru değil. Bu konuyla ilgili farklı tartışmaları önümüzdeki günlerde yazacağım. Özellikle Almanya örneği ufuk açıcı.
 Biz biliyoruz rakamları tabii. Bu yüzden çok ilginç gelmiyordur sizlere de. Ancak sunumu yaptığım kitlenin ülkemizi pek tanımadığını dikkate almam gerekiyordu. Bir önemli ayrıntı 2006 yılının Şubat ayında DVB-T deneme yayınları İstanbul Çamlıca tepesinde başladığında ülkede analog yayınların izlenme payı %50'ler civarındaydı. Aradan geçen 7 yılda doğru düzgün yatırım yapılmadığı için kalitesi iyice düşen analogun karşısında her geçen gün güçlenen uyduyu düşündüğünüzde sonucun böyle olması anlaşılır. Analogda HD yayın yapma ihtimaliniz yokken uydu üzerinden Ultra HD (4K) yayın konuşuluyor. Peki HD için bile yeterli bant genişliği sıkıntılı olan sayısal karasal, 4K yayını nasıl taşıyacak? Bu sorunun yanıtı da ilerleyen günlerde.
 Gene sektör çalışanlarının malumu bir durum. Bizler televizyon izlemek için para vermeyi sevmeyen bir milletiz. Özellikle Free To Air (FTA:Ücretsiz olarak yayınlanan) içeriğin geniş yelpazesi ücretli içeriğe gereksinimi azaltıyor. Ülkemizde ücretli yayının temel motivasyonu, başkası ileri sürülse bile, futbol yayınlarıdır.
 Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu verilerini esas aldım burada. Ancak uydu platformlarının abone sayıları son bir kaç çeyrektir açıklanmıyor bu raporlarda. Bu güzden rakamlarda hata olabilir. Ancak oranların doğru olduğunu düşünüyorum.
 Burada IPTV'nin pazar payının çok düşük olduğu net bir şekilde görülüyor. Bu durumun farklı açıklamaları vardır elbette. Ancak borsada işlem gören bir şirketle ilgili yazma cesaretim yok. Özel sohbetlerde fikirlerimi belirtmeyi tercih ediyorum.
 İhale ile verilecek lisanslar toplu halde. Tabii ihale sonucu bölgesel ve yerelde hedeflerin tutmadığı ortada. 8 ilde hiç katılım olmadı, çoğu ilde 7 sayısının altında kalındı. Bölgesel ihalelerde de 4 sayısına ulaşılamayan çok bölge var.
 Bu yansı, RTÜK'ün 15 Ağustos 2013 tarihli açıklamasıyla geçerliliğini yitirdi. Ancak büyüklükleri göstermek için olduğu gibi korudum. Ulusal ihalenin yürütmesinin durdurulması tüm planları alt üst etti.
RTÜK tarafından belirlenen parametrelere göre kimi yerlerde ev içi, televizyon üzeri anten ile yayın almak olanaklı olacak. 
 Sunumda kullandığım bu fotografı Prag'da çekmiştim. Sunum sırasında bahsettim 2006'da Prag'da çektiğim bu kule yayın kulesi mi emin değilim diye. Dinleyicilerden birisi, sunum sonrası tanıştık kendisiyle, doğruladı beni. Kendisi Çek Cumhuriyeti'nde öğretim görevlisiymiş. Daha önce Kuzey Kıbrıs'ta da çalışmış. Gerçekten yayın kulesi olarak kullanılıyormuş.
RTÜK'ün sayfasında Türkçe olarak bulunabilecek bu dokümanda alıcıların asgari karşılaması gerekli şartlar belirlenmiş. RTÜK, yayınladığı bir yönetmelikte ülkede üretilen ve ithal edilen alıcı cihazlarının bu standartları sağlayıp sağlamadığını kontrol için bir referans laboratuvarının kurulması gerektiğinden bahsediyor. RTÜK'ün sayfasındaki tarihlere göre iki ay sonra Ankara'da yayınların başlaması gerekiyor. Artık bu tarihlerin, tarih olduğu aşikar gerçi. Henüz ulusal yayıncıların kim olduğu bile belli değil. Ancak piyasada DVB-T2 alma özellikli bir çok cihaz var ve halen bunları denetleyecek laboratuvarın kurulduğu haberi yok. 
ANTEN A.Ş. ile ilgili blogumda çok sayıda yazı yazdım. RTÜK üyesi ve benim de katılımcıları arasında bulunduğumuz panelde de dile getirdim. 6112 sayılı yasanın ilgili maddesi gereği RTÜK tarafından verici tesis ve işletim şirketi olarak belirlenecek şirketin kurucu ortaklarının ulusal sayısal karasal televizyon yayın lisansına sahip olması gerekiyor. Mahkemenin aldığı yürütmenin durdurulması kararı sonrası RTÜK'ün açıklaması ile bu lisansa sahip hiç bir yayıncı kuruluş olmadığı düşünüldüğünde aslında ortada 6112'de tariflenen bir şirketin bulunmaması gerekiyor. İşin aslı zaten RTÜK tarafından seçilen bir şirket de yok. TRT ile birlikte 17 yayıncının kurduğu ve kısa adı ANTEN A.Ş. olan şirket, RTÜK'ün verdiği izin ile deneme yayınları yapıyor, ama 6112 sayılı yasaya göre, mevcut haliyle bu şirketin RTÜK tarafından verici tesis ve işletim şirketi olarak tespit edilmesi, bence, olanaklı değil. 
Peki, bundan sonra ne olacak? Öncelikle T.B.M.M.'nin açılması beklenecek. Çünkü 6112 sayılı yasanın geçici maddesinde lisans ihalelerinin yasanın yürürlüğe girmesinin ardından 2 yıl içinde tamamlanmış olması gerekiyor. Zaten ulusal lisans ihalelerinin iptal gerekçelerinden birisinin de bu olduğu söyleniyor. Bu durumda 6112'de değişiklik yapılarak RTÜK'e yeniden ihale için süre tanınması zorunlu. Ardından tekrar ihale duyurusu ve ihale yapılacak. İhalede ulusal lisans almaya hak kazanan 33 + TRT'nin en az 10 tanesinin ortaklığında kurulacak şirketlerden birisi RTÜK tarafından seçilecek. Bu seçilen şirket sayısal karasal şebekeyi kurup işletme hakkına sahip olacak. 
Sunumda doğru yansıyı kullandım. Carlota Perez, iktisat profesörü. Estonya'nın Talin kentinde bir üniversitede de ders verse bile aslında Londra'da yaşıyor. Schumpeter'in döngülerinden yola çıkarak ileri sürdüğü bir tez var. Fırsat penceresi olarak dilimize çevirebileceğim bu teze göre teknolojik atılımda geri kalmış ülkeler, teknolojinin değiştiği dönemde bir fırsat penceresi yakalar. Açıklamak gerekirse, sayısal santraller çıktığında, henüz köylerde analog telefon santralleri bile olmayan dönemi hatırlayabiliriz. O zaman, Avrupa'nın köylerindeki analog santrallerin yerine sayısalların konulması, bizim telefonsuz köylere sayısal santral koymamızdan daha zahmetli ve maliyetliydi. Bu ülkemizde sayısal telefon santralleri konusunda bir uzmanlık gelişmesine yol açmıştı. Benzer bir durum DVB-T ve DVB-T2 şebekeleri için geçerli. Avrupa'nın bir çok ülkesinde DVB-T şebekesi varken T2'nin kurulması zahmetli ve maliyetli. Bu yüzden oralarda T2 pek hızlı gelişmiyor. Bizde ise DVB-T bile olmadığından doğrudan T2 ile başlayacak olmamız, yerli şirketlerin T2'de uzmanlık geliştirmesine olanak verebilir. 
Belki T2'yi bile kurmadan frekansları farklı bir şekilde kullanmak daha mantıklı gelir. Bir sonraki yansıda bu durumu tartıştım.
Almanya'da ilginç gelişmeler oluyor. Sektörümüz bu konuyu ne kadar yakından takip ediyor bilmiyorum. Etse iyi olur demekle yetineyim. Almanya'da DVB-T, beklendiği kadar yaygınlaşmadı. Bunda bir çok sebep aranabilir, ileri sürülebilir. Ancak gerçek değişmiyor: sayısal karasal Almanya'da tutmadı. DVB-T2'nin de çok kazanç sağlamadığını 3 yıllık sınamalarla fark edince, Almanya sayısal karasalı tamamen kapatıp frekansları farklı amaçlar için kullanmayı tartışmaya açmış. Bu yıl sonuna doğru konuda kesin karar belirlenecek. 
Sonuç ne derseniz, epey geciktik ama bu gecikme bir fırsat olabilir, eğer kamuoyunda konuyu tartıştırabilirsek. En çok etkilenecek olan elbette uydu platformları. Düzgün yayın alamadığı için uydu platformunu tercih edenler sayısal karasalı sevecektir. Hibrit çözümler çok tutacaktır. Özellikle DVB-T2 /  IPTV kutuları öne çıkacaktır. Burada HBBTV 1.5'in zorunlu hale getirilmesinin önemini bir kez daha vurgulamak gerekir. Kutu fiyatı ve devlet desteği önemli. En çok kullanılacak olduğu yer ise, şüphesiz evdeki ikinci televizyonlar. 
Sunumun son yansısında Tivilogy.com'a selamlarımı göndermekten geri kalmadım. Benim de arada bir yazılarımın yayınlandığı meslektaşların sitesi, bu alanda Türkçe en iyi kaynak. Değerli kurucularının ikisi ile bir e-söyleşi de gerçekleştirmiştim. Sitenin kurucuları arasında yer alıp, iş değişikliği nedeniyle platformdan ayrılan kıymetli Uygar ile de ayrı bir söyleşi düşünüyorum. Belki bu yazıyı da tivilogy.com'a okuyabilirsiniz. Onlara ufak da olsa bir katkım olursa sevinirim.

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Hüküm Gecesi / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Seneler önce okuduğum Yaban'ı saymazsam Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okuduğum ikinci roman oldu Hüküm Gecesi. 1926'da yazılmaya başlanılan eser, 1927'de yayınlanmış. Roman Osmanlı'nın son dönemine tanıklık eden Ahmet Kerim adlı kurgu karakterin gözünden anlatılıyor. İttihat ve Terakki'nin kabinenin içinde yer almadığı hükümet, sopalı seçim, Hürriyet ve İtilâf'ın kurduğu hükümet, Trablusgarp bozgunu, Uşi Anlaşması, Balkan bozgunu, Bab-ı Ali baskını... Anlatılsa roman olur denilen bir dönem, Hüküm Gecesi'nin tarihsel arka planı.  Romanın başkahramanı Ahmet Kerim'in Yakup Kadri'ye benzerliği dikkat çekici. Öyle ki romanın bir yerinde Ahmet Kerim İstanbul'un Sodome ve Gomore'yi andırdığını söylüyor, ki hepimiz Y. Kadri'nin aynı adlı romanını hatırlıyor. Y. Kadri'nin yaşam öyküsüne baktığımda o tarihlerde, tıpkı Ahmet Kerim gibi, gazetelerde çalıştığını okudum. Kurgu karakterler dışında Ali Kemal, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Ahmet ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Dorian Gray'in Portresi / Oscar Wilde

Remzi Kitabevi'nin Ağustos 1968 tarihli ikinci baskısından okudum bu klasik romanı. Dilimize Ferhunde ve Orhan Şaik Gökyay çevirmiş. Günümüzde yapılan çeviriler daha özenli oluyor. Bu baskıda, romanda Fransızca olarak geçen kimi bölümlerin çevirisi yapılmamış. Oysa dip not şeklinde bu ifadelerin Türkçesi verilmeliydi. Dizgiye dair de sorunlar var. Sanırım yeni tarihli baskılarda bu sorunlar giderilmiştir.  Alt metinlerle, göndermelerle dolu bir roman Dorian Gray'in Portresi. Bunları bilmeden, fark etmeden de okunabilir elbette. Yayınlandığı dönem tartışmalara sebep olmuş, kimi bölümleri sansürlenmiş. Yakın tarihli baskıları, "sansürsüz" ibaresiyle okuyucuya sunulmuş.

değişiklik

Sabah uyandığımda bugünün de diğerleri gibi geçeceğini düşünmüştüm. Aynı şeyleri yapıp, aynı saatte aynı yoldan döneceğimi eve. Oysa bu gördüğünüz geçidi kullanıyorum bu kez.  Aslında bir kaç sokak değişikliği tek yaptığım. Kim bilir hangi zamanda yapılmış bu saray kompleksinin kenarındaki yapıya düşürdüm yolumu.  Küçük değişiklikler yapmak gerek hayatta. Bazen öğlen yemeği için tercih ettiğiniz mekânı, bazen kalvaltıda yediğiniz zeytini, bazen ise ev - iş - okul arasındaki sokağı.     

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm. 

Rangers - Fenerbahçe maçı devre arası yorumlarım

Blogumda futbola dair yazı sayısı fazla değil. Böylesini ise ilk kez deniyorum. Saat itibariyle 14 Mart 2025'e girdiğimiz bu dakikalarda, İstanbul'da 3-1 kaybettiği maçın rövanşında en az iki farklı galibiyet arayan Fenerbahçe'nin ilk yarısını 1-0 önde bitirdiği maçın devre arasına dair görüşlerimi kayda geçiriyorum. İlk yarıyı tek cümle ile özetlemem gerekirse, iyi oynamasak da golü bulduk, derdim. Rangers'ın oyunun kontrolünü elinde tuttuğu, arada kalemizde tehlikeli pozisyonlara girdiği, bizimse bir türlü organize ataklar geliştiremediğimiz bir ilk yarı izledik.  İkinci yarıda, uzatmalara gitmek için iki farklı galibiyet şart. Başka bir ifade ile, gol yemeden en az bir gol daha bulmalıyız. Talisca ve El Nesri gibi her an skora katkı yapabilecek oyuncuların olduğu Fenerbahçe, bunu başaracaktır.  Maç sonu yorumlarımı da sıcağı sıcağına kaydedeceğim.