Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum. Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte. Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor. Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...
Fotograflara geçmeden önce bir kaç kitabi bilgi vereyim. Bilgiler A Day in Tallinn on Foot and by Bus adlı kitaptan. Koit Vainsalu tarafından yazılmış bu kitabı, haliyle, ülkemizde bulma olanağınız yok. Talin hakkında merak ettiğiniz bir şeyler olursa bana mail atmanız durumunda, kitaptan bakıp yanıt verebilirim. Geçelim sayılara:
- Kentin tarihi 1219'a kadar uzanıyor. O zamanlar kentte yaşayanlar, Danimarka'nın işgaline uzun süre direnmişler. Kentin ismi taani linn'den türemiş. Bu iki kelimenin anlamı Danimarka kentiymiş.
- Ülkenin yüzölçümü 45.277 kilometre kare. 3794 km'lik sahili ve 2011 sayımına göre 1 milyon 340 bin 122 nüfusu varmış.
- Ülkede yaşayanların %69,41'i Estonyalı, %26,2'si Rus, % 2,16'sı Ukraynalı, %1,29'u Belaruslu, %0,9'u Fin ve %0,04'i diğer olarak tanımlanmış.
- Resmi dil Estonca olsa bile halkın büyük çoğunluğu Rusça ve İngilizce konuşuyor. Almanca da konuşulan diller arasında.
Kent, öne çıkarabileceklerini iyi analiz etmiş. Eski kent merkezi ilginç ve etkileyici. Ancak tek başına yeterli mi? Elbette değil. O zaman onu destekleyecek bir şeyler gerekli diye düşünüp mutfağı geliştirmişler. Estonya'nın mutfağı öyle aman aman bir mutfak değil. Alman ve Rus etkisinin görüldüğü patates ve lahana ağırlıklı bir mutfak. Ancak, Talin'de her ülkenin mutfağının en iyi örneklerini bulabilirsiniz. Bu yemek işini abartmışlar. Afrika'dan Çin'e Yunan mutfağından Fransız ve İtalyan lokantalarına her şey sunuluyor. Merak edenler için söyleyeyim, Türk mutfağı görmedim. Dönerci bile yok. Yatırımcılarımıza duyurmuş olayım buradan. Maraş dondurmacısı da yok mesela.
Alış veriş için neler var derseniz pek çok şey diyebilirim. Takı olarak amber, kentte farklı şekillere sokulmuş. Fiyatlar değişiyor. küçük hediyelikler, her kentte olduğu gibi, Talin'de de en çok bulunanlar. Geleneksel kıyafetli bebekler yeni gözdem. Badem ezmesi, zamanında ilaç olarak kullanılmış. Lezzetli örneklerini sevenlere götürebilirsiniz. Marzipanın tadı farklıdır, herkes sevmez. Benden söylemesi. Kalev adlı çikolata üreticisi, yıllardır değişmeyen lezzetli ürünler yapıyormuş. Henüz tadına bakmadım ama görünümleri etkileyici. Bu kadar kuzeyde yer alan bir kentte dükkanların yünden örülmüş hırkalar ve kazakların satılıyor olmasına şaşmamak gerekli.
Talin'den bahseden yazılarda adına en çok rastlayacağınız Olde Hansa olacaktır. Eski kent meydanına çıkan sokakta yer alan bu restoran, kendisini orta çağda hissetmek isteyenler için oluşturulmuş bir mekan. Mum ile aydınlatılmış içeride geleneksel kıyafetleriyle dolaşan garsonlar hizmet ediyor. Yemekler, denildiğine göre, eski tariflere bağlı kalınarak pişiriliyormuş. Fiyatlar ise modern zamana uyarlanmış.
Talin'de en çok hoşuma giden eski kent içerisinde sokakları birbirine bağlayan geçitler. Kent, etrafındaki surlarla korunduğundan, hayat sur içerisinde yoğunlaşmış. Sokakların daracık olması, evlerin birbirinin içerisinde yer alması, adeta adım atacak boşluk bırakılmamasının nedeni bu güvenlik meselesi. Bu geçit buyük bir binanın altında yer alıyor. Aşağıdaki fotografın köşesi yukarıda gördüğünüz.
Sol altta yer alan açıklık, binanın altındaki bir geçide ait. Buradan arka sokağa ulaşılabiliyor. Bu şekilde bir kaç geçit daha var.
Bu bina bana latin amerikayı anımsattı. Talin Gotiği diye bir mimari biçimi varmış okuduklarıma göre. Mimarların ilgisini çekecek örnekler var kentte.
Bahsettiğim geçitlerden birisi daha.
Bu da bir başkası. Bu geçit, diğerlerinden farklı biraz. Geçitte duvar kalıntıları sergileniyor.
Yukarıdaki geçidin başka bir açıdan fotografı.
Bunlar da kent surları. Talin ile ilgili okuduklarımdan öğrendiğim ilginç bir bilgiyi de paylaşayım. Böyle yerler görünce, ilk aklıma gelen ne kadar iyi korunduğu oluyor. Bizde olsa çoktan yıkmış yenilerini yapmışlardı derim. Okuduğuma göre Estonya'nın Talin'i korumuş olmasının arkasında biraz da zorunluluk yatıyormuş. Sovyetler Birliği'nin bir üyesiyken gelir durumu pek parlak olmadığı için yenileme işlemlerini yapamamışlar.
Bu bina, Tombul Margarit adını taşıyor. Kentin liman tarafından girişinde düşman saldırılarını karşılamış yıllarca. Gerçekten epeyce tombul görünüyor. Kentin kapılarından birisi. Yanındaki binanın fotografı aşağıda.
Bu da tombul Margaret'in yanındaki bina.
Gene bir geçit.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.