Ana içeriğe atla

birçok ilkleri bir arada barındıran bir gezi: Talin / Estonya

Şili'den Tayvan'a farklı coğrafyalarda farklı ülkelere gitme olanağı buldum hayatım boyunca. Estonya, gittiğim diğer ülkelerden farklı özellikler taşıyor. Talin'de çektiğim fotograflar eşliğinde yazayım bunları:
İlk kez bizimle aynı saat diliminde yaşayan ülkedeyim. Estonya'nın başkenti Talin'e salı, perşembe ve cumartesi günleri İstanbul'dan Türk Hava Yolları sefer düzenliyor. İstanbul Talin gidiş dönüş biletini 600 TL'ye aldım. Ankara bağlantı uçuşları için ise 400 TL ödedim. Bu işte bir yanlışlık olmalı ama ne yazık ki rakamlar doğru. İstanbul Talin arası üç saat on dakika kadar sürüyor. 

İlk kez dünyanın bu kadar kuzeyindeyim. Talin'in gurur duyduğu eski kent meydanı, birbirine açılan taş döşeli daracık sokaklar ve binalar arasındaki geçişlerle dolu. Aslında küçük bir bölge. Dolaşması fazla zaman almıyor. Benzerlerini savaşlarda zarar görmemiş Avrupa kentlerinde görebileceğiniz böylesi alanların bu kadar öne çıkartılması pazarlama mucizesinden başka bir şey değil bence. 

 İlk kez gittiğim bir ülkede, neredeyse kentin tamamında ücretsiz / şifresiz wifi bağlantısı var. Dünyada kağıtsız devlete geçen ilk ülkeymiş Estonya. Sovyetler Birliği döneminde bilgi teknolojileri konusunda yapılan yatırımların semeresini görüyor. Skype'ın başkenti aynı zamanda. Otobüslerde e-bilet uygulaması da var mesela. İlk gün gözlemlerime göre yaşlı bir nüfusu var oysa. Belki gözlemim hatalı, belki yaşlıları da yeni teknolojilere uyum sağlamış.
 İlk kez yurtdışında katıldığım bir etkinlikte sunum yapacağım. Eğer son dakikada bir terslik yaşanmazsa, yarın tam da bu saatlerde Türkiye'de sayısal karasal televizyon yayıncılığı konulu bir sunum yapacağım. Estonya'nın önemli şirketlerinden Levira'nın düzenlediği sayısal yayıncılık konferansının konuşmacıları arasında yer alıyorum. Zaten bu Baltık ülkesinde bulunma sebebim de bu. Sunumda anlatacaklarımı ilerleyen günlerde blogumda paylaşacağım. 
 İlk kez bu kadar az nüfusun yaşadığı bir ülkedeyim. Toplam nüfusu bir buçuk milyon civarında Estonya'da. Nüfusunun üçte birine yakını ise, benim de bir kaç gün misafir olduğum, başkent Talin'de. 
 İlk kez eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği üyesi bir ülkedeyim. 20 Ağustos, yani dün, Estonya'nın bağımsızlık günü olarak kutlanıyor. Havaalanından otele dönerken genç taksi sürücüsüne, bağımsızlık gününüz kutlu olsun dedim. Benim bağımsızlık günüm değil, ben Rusum  dedi. Anlayacağınız baltayı taşa vurmuş oldum. Türkçe konuşuyor olsaydık, hayırlısı olsun derdim.
 İlklerin tümü bu kadar sanırım. 40'a bir kala, halen böylesi ilkleri yaşamak güzel. Fotograflara pek açıklama yazmıyorum, gerek olmadığımı düşündüğümden. Gördüğünüz gibi dar sokaklar. Aslında daha kalitelililerini de çektim makinemle. Ancak ara kablosunu getirmeyince onları dönüşte aktaracağım. Bu gördükleriniz telefon ile çektiklerim.





Talin, Helsinki'nin karşı kıyısında. Deniz yolu yoğun olarak kullanılıyor. Stokholm, Riga ve Helsinki'ye düzenli seferler var. Hatta Almanya'nın kuzey kentlerine de galiba deniz yoluyla gidilebiliniyor. Ayrıca St. Petersburg'a tren ve otobüs ile ulaşmak olanaklı.

Yorumlar

  1. Farklı bir deneyim olmuş İş içinde olsa gidip, güzel şehri keşfetmek güzel bir duygu olmalı.

    YanıtlaSil
  2. öyle oldu Özer hocam,
    Talin'e gidiş dönüş 600 TL, İstanbul'dan. Ucuz hostellerde konaklarsanız keyifli bir gezi olabilir.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

Son ayın en çok okunan 10 yazısı

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gençlik, Mareş

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor.  Fi

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş

Pazr günü eğlencesi: Eymir gölü etrafında bisiklet sürmek

Sadece ODTÜ öğrenci ve çalışanlarının bir de göl kartı sahiplerinin girebildiği düşünülür Eymir gölüne. Oysa, eskiden olduğu gibi bugün de arabasız girdiğiniz sürece, kimse kimlik sormaz kapısında. Birisi TRT'nin Oran yerleşkesinin yanından inen yolun sonunda, diğeri Gölbaşı'ndaki TEİAŞ tesislerini geçince olmak üzere iki kapısı bulunur bu küçük göl ve çevresinin. ODTÜ arazisidir ve içerisinde piknik yapmak yasaktır. Son düzenlemeler sonrası üniversite arazisi olduğu için içeride alkol satışı yasaklanmıştır. Yakın zamanda üniversite yönetiminin aldığı bir karar ile Eymir gölü çevresine haftasonları araç girişi tamamen yasaklandı. Her iki kapının yakınında, ODTÜ'de görev yapan güvenliklerin kontrol ettiği park alanları oluşturuldu. Ücretsiz olan bu alanlara aracınızı bırakıp yürüyerek göl çevresine girebiliyorsunuz. İçeride her 10 - 15 dakikada bir hareket eden ring servisleri bekliyor. Lokantaların olduğu yerlerde durakları var. Dönüş için de aynı araçları kullanabili

29 Ekim 2024

Cumhuriyetimizin 101. yılı kutlu olsun. 20 senedir, neredeyse kesintisiz devam eden Türkçe blog sayısı fazla değildir muhtemelen.  Videolar, internette geçirilen zamanın büyük bölümünü işgal etmezken daha çok okunurdu yazdıklarım. Son dönemde yazılarımın sıklığı azalsa bile blogu açık tutmayı sürdüreceğim. Eskiden izlediğim filmler ile ilgili bir şeyler de yazardım. MUBİ platformunda  izlediğim Faruk'u önererek bitireyim.  Nice 101 senelere...

Emeklilik

Emeklilik başlıklı yazımı hazırlamanın kolay olacağını düşünmüştüm. Yazıp sildikçe, tahminimin doğru olmadığını gördüm. 1995'te üniversiteden mezun oldum ve çalışmaya başladım. Bu sene Mart'ın son günü emekli olana dek neredeyse kesintisiz çalıştım.  "Emeklilik" kavramı üzerine yazmak istiyorum ancak söz dönüp dolaşıp neden emekli oldum, emekli olduktan sonra büyük bir heyecanla başladığım ve kelimenin gerçek anlamıyla gecemi gündüze katıp çalıştığım yeni işimden 3 ay sonunda neden ayrıldığım gibi konulara geliyor. Aynı tuzağa bu kez düşmeyeceğim ve emeklilik kavramı üzerine kalem oynatacağım. Osmanlıca'da tekaüt ya da takaüt kelimesi kullanılırmış, ki oturmak kökeninden gelirmiş . Emekli olana ise mütekaid denilirmiş. Emek sahibi, emek vermiş anlamına gelsin diye mi emekli kullanılıyor günümüzde emin değilim. 18-20'li yaşlarda başlayan çalışma hayatı, ömrün sonuna kadar sürmüyor. Çalışma hayatı boyunca, hafta içi günlerin gündüzlerini kapsayan vakitlerimi

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe

Civitas - Suadiye / İstanbul

Sadeceözgür, 2004 doğumlu bir blog. Başlangıç senelerinde, "mekân" etiketli bir çok yazı yayınladım. O tarihlerde Google Haritalar hizmeti yoktu hayatımızda. Artık, ben de bir çok kişi gibi, Google Haritalar'a yazdığım yorumlar ile gittiğim mekânları değerlendiriyorum. Bu yüzden "mekân" etiketli son yazım 2019 tarihli ve o yazı film yıkatıp negatiften baskı alabileceğiniz mekânlarla ilgili .  Bu giriş paragrafının ardından gelelim bu yazıyı neden hazırladığıma. Malûmunuz, İstanbul sokakları ve kafelerini keşfetmeye devam ediyorum. Bu keşifleri, zaman zaman blogda da paylaşmaya karar verdim. Civitas , bu serinin ilk yazısına konu oldu.  İstanbul'un Anadolu Yakası'nda, Marmara kıyılarına yakın, güzide semtlerinden Suadiye'deki bir kafe Civitas . Mekâna ilk ziyaretimde sadece kahve içmiş, vitrindeki tatlıların görüntülerine hayran kalıp, bir daha gelmeliyim diyerek, ayrılmıştım. İstanbul gibi devasa bir şehirde yaşayınca, bir daha, bir sene sonraya den