Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Anı kitaplarını çok severim. Özellikle sevdiğim yazarların anılarından oluşanlara ayrı bir düşkünlüğüm var. Adalet Ağaoğlu'nun Damla Damla Günler başlıklı üçlemesini okurken kafama koymuştum Roman-tik Bir Viyana Yazı'nı okumam gerektiğini. Karar vermem ile gerçekleştirmem arasında biraz zaman farkı olsa bile, sonunda bu isteğimi gerçekleştirdim. Yazıdaki fotografı Viyana'da çekmiştim. Kahlenberg tepelerinden aşağıya inince Osmanlı'nın Viyana kuşatmasını tarifleyen bir duvar resmi. Roman ile ilgili yazıya uygun olduğunu düşündüm.
Herşeyden önce bir tespitte bulunayım. Öyle kolay okunan, herşeyin tüm ayrıntısıyşa ortaya konulduğu, alışıldık kurguya sahip romanlardan hoşlanıyorsanız muhtemeldir ki Ağaoğlu'nun bu romanı size fazlasıyla karmaşık, sıkıcı ve ilerlemeyen bir metin gibi gelecektir. Damla Damla Günler adlı üçlemede, romanın yazılış sürecine dair epey bilgi vardı. Ağaoğlu'nun Viyana'da geçen bir roman yazma isteğinden eşine bahsetmesi, eşinin bir arkadaşıyla konuşurken, arkadaşının oğlu için kiraladığı evi Ağaoğlu'na önermesi ve bu sayede bir yazı Viyana'da geçirmesi. Ağaoğlu, Türk romancılığında çok önemli bir isim. Romanlarında farklı tarzlar denemiş olmasını kendi adıma büyük şans olarak tanımlıyorum. Ruh Üşümesi, bu farklı tarzlardan birisiydi. Roman-tik Bir Viyana Yazı'nda, herşeyi bilen Tanrı anlatıcı yok. Bir çok göndermeler, bir çok eleştiri ve tespitler var. Romanın sonu da "belirsiz". Aslında sonunda ne olduğunun çok önemi de yok belki.
Eğer tarih konusunda öğrenim görüyorsanız, ya da tarih öğretiyorsanız size ayrıca hitabediyor bu roman. Roman kahramanının tarih anlattığı bölümleri okuyun mutlaka. Bu kadar önemli ve göndermeli bir roman hakkında benim gibi sıradan bir okuyucunun yazabilecekleri bunlardan ibaret. Eğer yazdıklarım sizin için yeterli gelmediyse, ki böyle hissediyorsanız çok mutlu olurum, aşağıda iki eleştiri yazısının bağlantısı var. Her iki yazarın da edebiyat alanında akademik kariyer sahibi olduğunu belirteyim.
İlk eleştiri yazısı Nazan Bekiroğlu'ndan. Bilimsel makale tadında bir yazı. Belki de bilimsel bir makaledir. Çünkü Bekiroğlu edebiyat alanında profesör ünvanıyla üniversitede çalışan bir akademisyen.
Mustafa Zeki Çıraklı, ikinci yazının sahibi. O da Bekiroğlu gibi edebiyat alanında akademik kariyer yapmış. Onun yazısı da çok kapsamlı ve sağlam bir eleştiri.
Mustafa Zeki Çıraklı, ikinci yazının sahibi. O da Bekiroğlu gibi edebiyat alanında akademik kariyer yapmış. Onun yazısı da çok kapsamlı ve sağlam bir eleştiri.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.