Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Öğrencilik dönemim, şimdilik, kesintiye uğrasa bile gerek başvuru sınavı öncesi gerekse ders aldığım sömestrde okuduklarımdan öğrendiğim bir şey var: "the medium is the message"
McLugan'ın tek cümleyle özetlediği gibi iletmek istediklerinizi ilettiğiniz kanaldan soyutlamanız, bence de, pek olanaklı değil. Olsa olsa naif bir çaba. Peki madem öyle, madem "kanal" "mesaj"ı etkiliyor o zaman başka bir kanal mümkün değil mi?
ferman padişahın dağlar bizimdir
Dadaloğlu'nun dediği gibi kanal onlarınsa internet bizimdir. En azından şimdilik, en azından birazcık. İnternetin ne kadar özgür bir ortam olduğu, erişimin kolaylığı / yaygınlığı / ücretsizliği, bant genişliği kısıtları, kotalar, dns sunucuları, erişim yasakları gibi sayısı daha arttırılabilecek bir çok soruyu soru olarak bırakıp güncel sorunlara, güncel çözümlere odaklanalım.
İnternet üzerinden yayın yapan televizyonlar, daha önce bir başka yazımda uzun uzun tartıştığım gibi şimdilik, RTÜK ve BTİK düzenlemelerine tabii değil. İşin doğrusu yakın gelecekte de tabii olacağa benzemiyor. Teknik olarak denetiminin zorluğu değil burada söz konusu olan. İnternet üzerinden streaming (akış) teknolojisi kullanarak yayın yapan bir mecrayı televizyon olarak nitelendirip denetime / lisanslamaya tabii tuttuğunuz anda youtube, dailymotion, izlesene.com gibi daha bir çok siteyi de aynı denetim şemsiyesinin altına almanız gerekecek. Kimse, ama onlar isteğe bağlı yayın yapıyor, demesin. 6112'ye bakarsanız isteğe bağlı yayınlar da denetime tabii.
Girişi, her zaman olduğu gibi, gereksizce uzadı yazının. Huyum kurusun, hep böyle yapıyorum ve hatalarımdan ders çıkartmıyorum. Neyse, efendim gelelim başlığa: Capul.TV yayında. Öncelikle bu girişimi kutladığımı ve selamladığımı belirteyim buradan. Ne yazık ki henüz başarılı bir tasarıma sahip değiller. İçerik, haliyle sağlam. Ancak onu süsleyecek görsel bir ara yüz, başarılı kurgu ve kaliteli çekimler, henüz yok. Burada bir kez daha "imkan" meselesi karşımıza çıkıyor. Bugün her ne kadar teknoloji ucuzladı deseler de pek itibar etmemekte yarar var. Eğer kaliteli görüntüler elde etmek istiyorsanız yarı profesyonel kameralar kullanmanız gerekli en azından. Ses deseniz, harici yönlü mikrofonlara ihtiyacınız var. Işığı geçtim, belgesel gibi anlık kayıtlar yapacaksınız çoğunlukla ancak sağlam bir kurgu gerekiyor. Bunun için cihaz kadar, belki ondan da fazla, iyi bir kurgucu ve yönetmen (sanatsal bakış) gerekiyor. Gördüğüm kadarıyla şu an için yayınları çoğunlukla "ham" görüntüler. Zaman içerisinde bu aksaklıkların düzeleceğini biliyorum.
Çapul TV, Direnişin Medyası yayında. Web sayfası, Facebook ve Twitter adresleriyle katkılarınız bekliyor.
Yazıdaki fotografı kızımız Bengi 3 yaşındayken çizmişti. Konuyla ilgisi var mı? Bence yok :)
Yazıdaki fotografı kızımız Bengi 3 yaşındayken çizmişti. Konuyla ilgisi var mı? Bence yok :)
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.