Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Akşam saat 10'a yaklaşıyor. Ankara'da bir pastanede oturmuş konuşuyoruz eşimle. Yakınımızda dolu iki masa daha var. Birisinde 8-10 yaşlarında bir çocuk anne ve babasıyla oturmuş. Diğer masada 20'li yaşlarında iki genç. Çocuğun elinde küçük ekranlı, babasında büyük ekranlı bir tablet bilgisayar var. Hiç konuşmadan her ikisi de ekranlarına konsantre olmuşlar. Bir süre sonra anne de akıllı telefonunu çıkartıyor çantasından. Artık üçünün de gözü ekranlarında. Gecenin 10'unda o ekranlarda bakacak ne buluyorlar acaba diye merak ediyoruz. Utanmasak gidip soracağız. O derece merak içindeyiz. Bu arada yirmili yaşlardaki iki gencin de elinde akıllı telefonları kurcalayıp duruyorlar.
İletişim çağı bu olsa gerek.
Biz, çağ dışı kaldığımıza kanaat getirip hesabı istiyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.