Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Bu yazıyı yazarken sevinç ve hüznü bir arada yaşıyorum. Sevinçliyim, çünkü bundan üç yıl kadar önce amaçladığım bir şeyi gerçekleştirdim. Hüzünlüyüm, çünkü amacım olan ARAL'ın tüm yayınlanmış kitaplarını okumaktı. Umarım İnci ARAL, beni ve diğer okurlarını fazla bekletmez, çalışmakta olduğunu yayınevinden öğrendiğim son romanını bizlerle paylaşır yakın zamanda.
İçimden Kuşlar Göçüyor, anı-roman olarak nitelendirilmiş. İnci ARAL'ın yaklaşık 10 yıllık bir yaşam diliminde yaşadıklarından oluşuyor. ARAL'ın tutkulu okurlarından olan bir blog yazarı, günlük hayatını yazsa okurum, diye yazmıştı. ARAL, İçimden Kuşlar Göçüyor'da bunu yapmış sayılabilir. Bana kalırsa, UNUTMAK / ANLAR, İZLER, TUTKULAR / YAZMA BÜYÜSÜ kitaplarının devamı, tamamlayanı olarak değerlendirilebilir bir bakıma.
Ancak, kendi yaşadıklarını anlatırken gene çok değerli bir şey yapıyor İnci ARAL. O da, kadın gözüyle menapozu anlatıyor. Kadınların fizyolojisi gereği yaşadığı ve nedense pek üzerinde durulmayan bu hormon dengesini alt üst eden süreci kendi yaşadıkları üzerinden anlatıyor. Bu süreçte karşı cinse ilgi, hayata bakış, ölüm, aşk hepsi ARAL'ın güçlü kaleminden okuyucuya yansıyor.
Sıradışı bir çocukluk geçirmiş İnci ARAL. Kitaplarının tümüne yansıyan bir duygu durumunun sebebi bu belki de. Bu duygu durumunu benim gibi birisinin tarif etmesi olanaklı değil. Bunu yapmaya benim kalemim yetmez. Ancak ARAL'ın tüm kitaplarını okuyan bir okuyucusu olarak şunu söyleyebilirim, ARAL okumak bana iyi geliyor. Çok sordum nedenini ve sonunda bulduğum yanıt şu oldu. Cesur bir yazar İnci ARAL. Hem tarz / üslup denemelerinde, hem konu seçimlerinde. Bugünlerde demokrasi havarisi kesilmek kolay iş. Mesele 1980 darbesinin etkilerinin en yoğum yaşandığı günlerde ARAL'ın yazdığı öyküleri yazmak. Kıran Resimleri gibi Maraş olaylarını konu alan kitabın yayın tarihine bakın ya da Uykusuzlar adlı öykü kitabının yayın tarihine.
Her alanda bir klik, bir iktidar oluşmuş durumda ülkemizde. Bu kliği kırmak kolay değil. ARAL'ın kendini anlattığı kitaplarında bu durumdan çok muzdarip olduğunu okudum. Benzer serzenişleri Ayşe KULİN, Adalet AĞAOĞLU da yaşamış. Kimse sahip olduğu "iktidar"ı paylaşmak istemiyor. Aslında edebiyat gibi "tüketici"si genel "tüketici"ye göre daha "okumuş" daha "bilinçli" olan bir mecrada bu "iktidar"ın pek etkili olmaması gerektiğini düşünüyor insan ilk başta. Ancak bu noktada Kaan Arslanoğlu'nun Yanılsamanın Gerçekliği serisini hatırlıyorum ve anlıyorum. Sorun insanda. İnsanın yetersizliğinde. İnsanın ortalamasının durumunda.
Bu kadar uzun bir kitap notu hazırlamamıştım bu güne kadar. Bu biraz özel oldu. Sadece 18. kitabın değerlendirmesi değil yaptığım. Bir yerde ARAL'ın tüm kitapları üzerine bir not olunca uzadı. Umarım, kısa bir süre sonra ARAL'ın son romanı diye bir yazı ile bloğuma not düşerim.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.