Ana içeriğe atla

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Digital TV CEE'nin ardından genel değerlendirme

Önce sunumların yayınlanmasını bekledim. Ardından sunumlara yeniden bakmam gerekti. Her ne kadar etkinlik sırasında dikkatle takip etmiş olsam bile, kimi yansılardaki rakamlara bakmak, bir kez daha şaşırttı beni. Aldığım notlara pek güvenmemiştim. 4 € aylık paraya PayTV olmaz, bir hata vardır diye düşünmüştüm. Hata falan yokmuş ve 4 € aylık paraya uydu üzerinden Pay TV hizmeti Romanya'da sunuluyormuş.
Bu yazıda, etkinliği genel olarak değerlendirmeye çalışacağım. Aslında bu yazı, bir dizi yazının ilk halkası, girişi niteliğinde olacak. Malum 25-26-27 Haziran tarihlerinde Polonya'nın eski başkenti Krakow'da Informa şirketinin düzenlediği Digital TV Central & Eastern Europe adlı etkinliğe katıldım. Önümüzdeki yıl Budapeşte'de 24-25-26 Haziran tarihlerinde yapılacağı bugünden duyurulan bu önemli etkinliğe, Informa şirketinin sağladığı ücretsiz katılma olanağı için bir kez daha teşekkürlerimi belirteyim. Etkinlik, Park Inn by Radisson adlı bir otelde düzenlendi. Otelin bir salonu sunumlar için ayrılmıştı ve paralel oturumlar yoktu. Salonun önündeki fuaye alanı ile bir diğer salon küçük fuara ev sahipliği yaptı. Stand açan firmalar arasında Vestel'i de görmek sevindiriciydi. Avrupa'nın sayılı üreticileri arasında yer alan Vestel, kendi markasından ziyade fason üretimle büyümeyi tercih etmiş. Appear TV, fuar alanında DTT altyapısına yönelik ürünleriyle farklı duruyordu. Ineoquest firması ise ölçüm sistemleriyle, fuar alanının genelinin dışındaki diğer firmaydı. Bu iki firmayı saymazsak fuar alanının neredeyse tümü set üstü kutuları, OTT çözümleri sunanlara ayrılmıştı. Elbette SES Astra, Media Broadcast, Levira ve Eutelsat'ı da saymak gerek. Onları ayrı bir kategoreide değerlendirmek yerinde olacaktır. Discovery Channel Network, BBC World, RTL Group etkinliğin önemli yayıncı kuruluşlarıydı.
Etkinlik, OTT Special Day pre-event oturumlarıyla başladı. Artık alıştığım Informa dakikliğini bir kez daha gördüm. Ajandada belirtilen programa harfiyen uyuldu.  İlk gün, programın adından da anlaşılacağı üzere Over The Top TV'ye ayrılmıştı. Konu ile ilgili Türkçe ilk yazıyı yazanlardan birisi olarak, geleceğin OTT olduğunu bir kaç yıl öncesinde tespit etmenin, haklı gururunu yaşadım sunumları dinlerken. Kutulu, kutusuz, akıllı televizyon üzerindeki uygulamalarla, televizyon dışındaki cihazlardan izlenerek farklı modeller, farklı çözümler anlatıldı. Hepsinin odaklandığı nokta değişen izleyici davranışları, alışkanlıkları. Konuşmacıların tümü, özellikle 25 yaş altı, gençlerin artık televizyonu, televizyondan izlemediği konusunda hemfikirdi. Elbette reklam dünyasını, televizyon "değer zinciri"ni kökten sarsacak tespitler bunlar. 
İkinci güne, yani etkinliğin ilk gününe geçersek ana konunun PayTV ve OTT mücadelesi, müzakeresi, mütakeresi olduğunu söyleyebilirim. Yapmaya çalıştığımı doğru yapabildim mi emin değilim. Demek istediğim, OTT ve PayTV birbirinin rakibi mi tamamlayıcısı mı yok edicisi mi tartışmalı bir konu. Şurası bir gerçek ki çoklu ekran (multi screen : yayını TV cihazı dışında tablet, akıllı telefon, bilgisayar ekranlarından da izleyebilmek) hizmetinin PayTV tekliflerinin olmazsa olmazı haline gelmiş durumda. PayTV'yi kablo üzerinden sunan IPTV ve Kablo TV operatörleri ağları dışında kalan potansiyel aboneleri kazanabilmek için OTT'yi kullanıyor. Öte yandan DTH (direct to Home: uydu) servis sunucular da hizmetlerini ikinci ekranlara (second screen: evdeki ana TV dışındaki ikinci televizyon, bu terim aynı zamanda TV izlerken eş anlı kullanılan tablet/akıllı telefon gibi cihazları adlandırmak için de sıklıkla kullanılmaktadır) yaygınlaştırmak için OTT'yi tercih ediyor. İkinci günün kapanış panelinin adı, sektördeki durumu özetler nitelikteydi: Responding to OTT Threat (OTT tehditine karşılık vermek)
Etkinliğin son günü, televizyonun "iş" olarak ne durumda olduğunu gözler önüne seren çok önemli bir sunumla başladı. Bu sektörden ekmek yiyen herkesin şapkasını önüne koyup düşündürten bu sunumu yapan Marcin Boroszko, Atmedia Group'un CEO'su. Sunumunun ismi CEE'de Reklam Piyasası. CEE, orta ve doğu Avrupa'nın kısaltması olarak kullanılıyor. Sunumdan anlaşılan televizyon dünyasında ipler reklam veren ajansların eline geçmiş durumda. Giderek düşen reklam saniye ücretleri, daralan ekonomiler bahane edilerek daha da kısılıyor. Bu süreç bir kısır döngü doğuruyor. Şöyle ki, reklam gelirleri düşen yayıncılar pahalı prodüksiyonlardan kaçınıyor. Pahalı prodüksiyonlar olmayınca izlenme oranları düşüyor, bu da reklam saniye ücretlerini düşürüyor. Bu kısır döngünün bir noktada kırılması şart gibi görünüyor, yoksa tüm yayın zincirinin geleceği karanlık. Günün diğer oturumlarında uluslararası kanal operatörleri ile yerel kanal operatörleri için yeni olanaklar başlıklı paneller yapıldı. Bu panellere ve etkinliğin diğer panellerine dair ayrıntıları ilerleyen günlerde ele alacağım. 
Bu giriş yazını tamamlarken bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Informa, geçtiğimiz üç yıl (2010-11-12) boyunca İstanbul'da IP & TV World Forum ve TV Connect etkinlikleri düzenledi. Bu etkinliklerin ilkine ve sonuncusuna katıldım. İlk etkinlik, gerek sunumları gerekse fuar alanındaki standlarıyla çok başarılı geçmişti. Geçen yıl katıldığım son etkinlik ise tam bir hayal kırıklığıydı. Hal böyle olunca Informa, İstanbul'daki etkinliği Digital TV CEE ile birleştirmeye karar vermiş. Bu yıl Krakow'da, önümüzdeki yıl ise Budapeşte'de Digital TV CEE, TV Connect'in CEE ayağı ile birlikte düzenlendi/düzenlenecek. Ülkemiz 75 milyon nüfus ve 18 milyon hanesiyle Avrupa'nın önemli büyük pazarlarından birisine sahip. Son çıkan 6112 sayılı yasa ile yayıncılık dünyası Avrupa Birliği ülkelerindeki çok benzer bir yasal düzenlemeye sahip oldu. Peki bu kadar büyük pazar, böylesine liberal / piyasaya izin veren bir yasal düzenleme olmasına karşın neden bu etkinliği ülkemizde tutacak kadar bile katılım sağlayamıyoruz? Soruma bir soru daha ekleyip yanıtı sizlerden bekleyeyim. Ben, sabit ve yüksek olmayan gelire sahip bir mühendisim. Bu halimle yurtdışındaki etkinlikleri takip ediyorum. Uçak, otel paralarımı cebimden karşılıyorum. Diyeceğim şu ki bu sektöre binlerce dolar para bağlayan yatırımcılar hiç mi dünyada neler oluyor diye düşünmüyor? Neden bu etkinliklerde ülkemizin büyük oyuncularını temsilen kimseleri göremiyorum?

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Hüküm Gecesi / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Seneler önce okuduğum Yaban'ı saymazsam Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okuduğum ikinci roman oldu Hüküm Gecesi. 1926'da yazılmaya başlanılan eser, 1927'de yayınlanmış. Roman Osmanlı'nın son dönemine tanıklık eden Ahmet Kerim adlı kurgu karakterin gözünden anlatılıyor. İttihat ve Terakki'nin kabinenin içinde yer almadığı hükümet, sopalı seçim, Hürriyet ve İtilâf'ın kurduğu hükümet, Trablusgarp bozgunu, Uşi Anlaşması, Balkan bozgunu, Bab-ı Ali baskını... Anlatılsa roman olur denilen bir dönem, Hüküm Gecesi'nin tarihsel arka planı.  Romanın başkahramanı Ahmet Kerim'in Yakup Kadri'ye benzerliği dikkat çekici. Öyle ki romanın bir yerinde Ahmet Kerim İstanbul'un Sodome ve Gomore'yi andırdığını söylüyor, ki hepimiz Y. Kadri'nin aynı adlı romanını hatırlıyor. Y. Kadri'nin yaşam öyküsüne baktığımda o tarihlerde, tıpkı Ahmet Kerim gibi, gazetelerde çalıştığını okudum. Kurgu karakterler dışında Ali Kemal, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Ahmet ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Dorian Gray'in Portresi / Oscar Wilde

Remzi Kitabevi'nin Ağustos 1968 tarihli ikinci baskısından okudum bu klasik romanı. Dilimize Ferhunde ve Orhan Şaik Gökyay çevirmiş. Günümüzde yapılan çeviriler daha özenli oluyor. Bu baskıda, romanda Fransızca olarak geçen kimi bölümlerin çevirisi yapılmamış. Oysa dip not şeklinde bu ifadelerin Türkçesi verilmeliydi. Dizgiye dair de sorunlar var. Sanırım yeni tarihli baskılarda bu sorunlar giderilmiştir.  Alt metinlerle, göndermelerle dolu bir roman Dorian Gray'in Portresi. Bunları bilmeden, fark etmeden de okunabilir elbette. Yayınlandığı dönem tartışmalara sebep olmuş, kimi bölümleri sansürlenmiş. Yakın tarihli baskıları, "sansürsüz" ibaresiyle okuyucuya sunulmuş.

değişiklik

Sabah uyandığımda bugünün de diğerleri gibi geçeceğini düşünmüştüm. Aynı şeyleri yapıp, aynı saatte aynı yoldan döneceğimi eve. Oysa bu gördüğünüz geçidi kullanıyorum bu kez.  Aslında bir kaç sokak değişikliği tek yaptığım. Kim bilir hangi zamanda yapılmış bu saray kompleksinin kenarındaki yapıya düşürdüm yolumu.  Küçük değişiklikler yapmak gerek hayatta. Bazen öğlen yemeği için tercih ettiğiniz mekânı, bazen kalvaltıda yediğiniz zeytini, bazen ise ev - iş - okul arasındaki sokağı.     

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm. 

Rangers - Fenerbahçe maçı devre arası yorumlarım

Blogumda futbola dair yazı sayısı fazla değil. Böylesini ise ilk kez deniyorum. Saat itibariyle 14 Mart 2025'e girdiğimiz bu dakikalarda, İstanbul'da 3-1 kaybettiği maçın rövanşında en az iki farklı galibiyet arayan Fenerbahçe'nin ilk yarısını 1-0 önde bitirdiği maçın devre arasına dair görüşlerimi kayda geçiriyorum. İlk yarıyı tek cümle ile özetlemem gerekirse, iyi oynamasak da golü bulduk, derdim. Rangers'ın oyunun kontrolünü elinde tuttuğu, arada kalemizde tehlikeli pozisyonlara girdiği, bizimse bir türlü organize ataklar geliştiremediğimiz bir ilk yarı izledik.  İkinci yarıda, uzatmalara gitmek için iki farklı galibiyet şart. Başka bir ifade ile, gol yemeden en az bir gol daha bulmalıyız. Talisca ve El Nesri gibi her an skora katkı yapabilecek oyuncuların olduğu Fenerbahçe, bunu başaracaktır.  Maç sonu yorumlarımı da sıcağı sıcağına kaydedeceğim.