Ana içeriğe atla

Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin / Barış Bıçakçı

Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum.  Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte.  Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor.  Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...

Digital TV CEE'nin ardından genel değerlendirme

Önce sunumların yayınlanmasını bekledim. Ardından sunumlara yeniden bakmam gerekti. Her ne kadar etkinlik sırasında dikkatle takip etmiş olsam bile, kimi yansılardaki rakamlara bakmak, bir kez daha şaşırttı beni. Aldığım notlara pek güvenmemiştim. 4 € aylık paraya PayTV olmaz, bir hata vardır diye düşünmüştüm. Hata falan yokmuş ve 4 € aylık paraya uydu üzerinden Pay TV hizmeti Romanya'da sunuluyormuş.
Bu yazıda, etkinliği genel olarak değerlendirmeye çalışacağım. Aslında bu yazı, bir dizi yazının ilk halkası, girişi niteliğinde olacak. Malum 25-26-27 Haziran tarihlerinde Polonya'nın eski başkenti Krakow'da Informa şirketinin düzenlediği Digital TV Central & Eastern Europe adlı etkinliğe katıldım. Önümüzdeki yıl Budapeşte'de 24-25-26 Haziran tarihlerinde yapılacağı bugünden duyurulan bu önemli etkinliğe, Informa şirketinin sağladığı ücretsiz katılma olanağı için bir kez daha teşekkürlerimi belirteyim. Etkinlik, Park Inn by Radisson adlı bir otelde düzenlendi. Otelin bir salonu sunumlar için ayrılmıştı ve paralel oturumlar yoktu. Salonun önündeki fuaye alanı ile bir diğer salon küçük fuara ev sahipliği yaptı. Stand açan firmalar arasında Vestel'i de görmek sevindiriciydi. Avrupa'nın sayılı üreticileri arasında yer alan Vestel, kendi markasından ziyade fason üretimle büyümeyi tercih etmiş. Appear TV, fuar alanında DTT altyapısına yönelik ürünleriyle farklı duruyordu. Ineoquest firması ise ölçüm sistemleriyle, fuar alanının genelinin dışındaki diğer firmaydı. Bu iki firmayı saymazsak fuar alanının neredeyse tümü set üstü kutuları, OTT çözümleri sunanlara ayrılmıştı. Elbette SES Astra, Media Broadcast, Levira ve Eutelsat'ı da saymak gerek. Onları ayrı bir kategoreide değerlendirmek yerinde olacaktır. Discovery Channel Network, BBC World, RTL Group etkinliğin önemli yayıncı kuruluşlarıydı.
Etkinlik, OTT Special Day pre-event oturumlarıyla başladı. Artık alıştığım Informa dakikliğini bir kez daha gördüm. Ajandada belirtilen programa harfiyen uyuldu.  İlk gün, programın adından da anlaşılacağı üzere Over The Top TV'ye ayrılmıştı. Konu ile ilgili Türkçe ilk yazıyı yazanlardan birisi olarak, geleceğin OTT olduğunu bir kaç yıl öncesinde tespit etmenin, haklı gururunu yaşadım sunumları dinlerken. Kutulu, kutusuz, akıllı televizyon üzerindeki uygulamalarla, televizyon dışındaki cihazlardan izlenerek farklı modeller, farklı çözümler anlatıldı. Hepsinin odaklandığı nokta değişen izleyici davranışları, alışkanlıkları. Konuşmacıların tümü, özellikle 25 yaş altı, gençlerin artık televizyonu, televizyondan izlemediği konusunda hemfikirdi. Elbette reklam dünyasını, televizyon "değer zinciri"ni kökten sarsacak tespitler bunlar. 
İkinci güne, yani etkinliğin ilk gününe geçersek ana konunun PayTV ve OTT mücadelesi, müzakeresi, mütakeresi olduğunu söyleyebilirim. Yapmaya çalıştığımı doğru yapabildim mi emin değilim. Demek istediğim, OTT ve PayTV birbirinin rakibi mi tamamlayıcısı mı yok edicisi mi tartışmalı bir konu. Şurası bir gerçek ki çoklu ekran (multi screen : yayını TV cihazı dışında tablet, akıllı telefon, bilgisayar ekranlarından da izleyebilmek) hizmetinin PayTV tekliflerinin olmazsa olmazı haline gelmiş durumda. PayTV'yi kablo üzerinden sunan IPTV ve Kablo TV operatörleri ağları dışında kalan potansiyel aboneleri kazanabilmek için OTT'yi kullanıyor. Öte yandan DTH (direct to Home: uydu) servis sunucular da hizmetlerini ikinci ekranlara (second screen: evdeki ana TV dışındaki ikinci televizyon, bu terim aynı zamanda TV izlerken eş anlı kullanılan tablet/akıllı telefon gibi cihazları adlandırmak için de sıklıkla kullanılmaktadır) yaygınlaştırmak için OTT'yi tercih ediyor. İkinci günün kapanış panelinin adı, sektördeki durumu özetler nitelikteydi: Responding to OTT Threat (OTT tehditine karşılık vermek)
Etkinliğin son günü, televizyonun "iş" olarak ne durumda olduğunu gözler önüne seren çok önemli bir sunumla başladı. Bu sektörden ekmek yiyen herkesin şapkasını önüne koyup düşündürten bu sunumu yapan Marcin Boroszko, Atmedia Group'un CEO'su. Sunumunun ismi CEE'de Reklam Piyasası. CEE, orta ve doğu Avrupa'nın kısaltması olarak kullanılıyor. Sunumdan anlaşılan televizyon dünyasında ipler reklam veren ajansların eline geçmiş durumda. Giderek düşen reklam saniye ücretleri, daralan ekonomiler bahane edilerek daha da kısılıyor. Bu süreç bir kısır döngü doğuruyor. Şöyle ki, reklam gelirleri düşen yayıncılar pahalı prodüksiyonlardan kaçınıyor. Pahalı prodüksiyonlar olmayınca izlenme oranları düşüyor, bu da reklam saniye ücretlerini düşürüyor. Bu kısır döngünün bir noktada kırılması şart gibi görünüyor, yoksa tüm yayın zincirinin geleceği karanlık. Günün diğer oturumlarında uluslararası kanal operatörleri ile yerel kanal operatörleri için yeni olanaklar başlıklı paneller yapıldı. Bu panellere ve etkinliğin diğer panellerine dair ayrıntıları ilerleyen günlerde ele alacağım. 
Bu giriş yazını tamamlarken bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Informa, geçtiğimiz üç yıl (2010-11-12) boyunca İstanbul'da IP & TV World Forum ve TV Connect etkinlikleri düzenledi. Bu etkinliklerin ilkine ve sonuncusuna katıldım. İlk etkinlik, gerek sunumları gerekse fuar alanındaki standlarıyla çok başarılı geçmişti. Geçen yıl katıldığım son etkinlik ise tam bir hayal kırıklığıydı. Hal böyle olunca Informa, İstanbul'daki etkinliği Digital TV CEE ile birleştirmeye karar vermiş. Bu yıl Krakow'da, önümüzdeki yıl ise Budapeşte'de Digital TV CEE, TV Connect'in CEE ayağı ile birlikte düzenlendi/düzenlenecek. Ülkemiz 75 milyon nüfus ve 18 milyon hanesiyle Avrupa'nın önemli büyük pazarlarından birisine sahip. Son çıkan 6112 sayılı yasa ile yayıncılık dünyası Avrupa Birliği ülkelerindeki çok benzer bir yasal düzenlemeye sahip oldu. Peki bu kadar büyük pazar, böylesine liberal / piyasaya izin veren bir yasal düzenleme olmasına karşın neden bu etkinliği ülkemizde tutacak kadar bile katılım sağlayamıyoruz? Soruma bir soru daha ekleyip yanıtı sizlerden bekleyeyim. Ben, sabit ve yüksek olmayan gelire sahip bir mühendisim. Bu halimle yurtdışındaki etkinlikleri takip ediyorum. Uçak, otel paralarımı cebimden karşılıyorum. Diyeceğim şu ki bu sektöre binlerce dolar para bağlayan yatırımcılar hiç mi dünyada neler oluyor diye düşünmüyor? Neden bu etkinliklerde ülkemizin büyük oyuncularını temsilen kimseleri göremiyorum?

Yorumlar

Son ayın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gen...

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve ...

Emeklilik

Emeklilik başlıklı yazımı hazırlamanın kolay olacağını düşünmüştüm. Yazıp sildikçe, tahminimin doğru olmadığını gördüm. 1995'te üniversiteden mezun oldum ve çalışmaya başladım. Bu sene Mart'ın son günü emekli olana dek neredeyse kesintisiz çalıştım.  "Emeklilik" kavramı üzerine yazmak istiyorum ancak söz dönüp dolaşıp neden emekli oldum, emekli olduktan sonra büyük bir heyecanla başladığım ve kelimenin gerçek anlamıyla gecemi gündüze katıp çalıştığım yeni işimden 3 ay sonunda neden ayrıldığım gibi konulara geliyor. Aynı tuzağa bu kez düşmeyeceğim ve emeklilik kavramı üzerine kalem oynatacağım. Osmanlıca'da tekaüt ya da takaüt kelimesi kullanılırmış, ki oturmak kökeninden gelirmiş . Emekli olana ise mütekaid denilirmiş. Emek sahibi, emek vermiş anlamına gelsin diye mi emekli kullanılıyor günümüzde emin değilim. 18-20'li yaşlarda başlayan çalışma hayatı, ömrün sonuna kadar sürmüyor. Çalışma hayatı boyunca, hafta içi günlerin gündüzlerini kapsayan vakitlerimi...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

29 Ekim 2024

Cumhuriyetimizin 101. yılı kutlu olsun. 20 senedir, neredeyse kesintisiz devam eden Türkçe blog sayısı fazla değildir muhtemelen.  Videolar, internette geçirilen zamanın büyük bölümünü işgal etmezken daha çok okunurdu yazdıklarım. Son dönemde yazılarımın sıklığı azalsa bile blogu açık tutmayı sürdüreceğim. Eskiden izlediğim filmler ile ilgili bir şeyler de yazardım. MUBİ platformunda  izlediğim Faruk'u önererek bitireyim.  Nice 101 senelere...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Tehlikeli Şarkılar / Tuna Kiremitçi

Polisiye, severek okuduğum bir tür. Tuna Kiremitçi , beğenerek okuduğum bir yazar. Sevdiğim tür ve beğenerek okuduğum yazarı bir araya getiren Tehlikeli Şarkıları okuyup bitirmem, belki de bu yüzden, çok hızlı oldu.  Kitabın kapağında Bir Başkomiser Perihan Uygur Polisiyesi ifadesine yer verilmiş. Ahmet Ümit'in başkomiser Nevzat'ı, Emrah Serbes'in başkomiser Behzat'ı gibi Tuna Kiremitçi'nin başkomiser Perihan'ı varmış. Tehlikeli Şarkılar, Perihan Uygur'un, yanılmıyorsam, üçüncü macerası.  Yazarlığının yanı sıra müzisyen de olan Kiremitçi, müzik dünyasına dair ayrıntılarla süslü Tehlikeli Şarkılar'da iyi bildiği bir dünyayı anlatmanın konforu içinde. Bu ara yazarlarla yapılan söyleşi videoları izliyorum. Bu videoların birinde, yazar bildiği şeylerden yola çıkarak kurmalı romanını diyordu severek okuduğum bir isim. Bir diğer söyleşide ise, gene severek okuduğum başka bir isim, ben bilmediklerimi araştırıp kurarım romanlarımın çatısını diye açıklıyordu alem...

Borusan Contemporary

İstanbul, sürprizlerle dolu bir şehir. Önünden her geçişimizde manzarası ne kadar güzeldir diye düşündüğümüz Borusan Holding'in binasının hafta sonlarında ziyarete açık bir modern sanatlar galerisine dönüştürüldüğünü ise dün öğrendik. Perili Köşk olarak bilinen Yusuf Ziya Paşa yalısının terasına kadar çıkabiliyorsunuz, eğer öğrenci için 75 TL, yetişkin için ise 150 TL öderseniz. Bu giriş ücretlerinin Şubat 2023 için geçerli olduğu bilgisini ekleyeyim. En güncel halini elbette web sayfasından öğrenebilirsiniz.   Süreli sergilerin yanı sıra binanın farklı odalarına dağıtılmış onlarca eseri de görebiliyorsunuz Borusan Contemporary'de. Modern sanatın bana hitap etmediğini, gezdiğim her sergide, gördüğüm her işte bir kez daha anlıyorum.  Müze / galerinin kafesi de bulunuyor. Kafedeki fiyatlar yüksek. Boğaz kenarındaki bir kafe olduğunu düşününce belki normal karşılamak gerek. En azından bilet almış olanlara indirim uygulansa güzel olurdu diye düşündüm. Kafeye giriş için bile...

Genç Kızlar Labirentinin Esrarı / Eduardo Mendoza

Facebook, Trends ve Twitter hesaplarımdan #hergünebirkitap etiketiyle paylaşım yapmaya başlayalı okuyacağın kitapları nasıl seçiyorsun diye soranlar oluyor. İşin doğrusu özel bir yöntemim yok. Tanıtım yazıları, dergilerdeki söyleşiler yol gösterici olsa da nokta atışı öneriler, tanıdıkların tavsiyelerinden çıkıyor.  Bu kısa ve belki de gereksiz girişin ardından gelelim Eduardo Mendoza'dan okuduğum ilk eser olan Genç Kızlar Labirentinin Esrarı romanına. Öncelikle bu romanı okumama vesile olan sevgili kızıma teşekkür ediyorum. Onun isteği ile sahafta bulup satın aldım Mendoza'nın 1990 yılında Remzi Kitabevi'nden çıkan romanını. Fransızca'dan Hüseyün Boysan çevirmiş dilimize. Neden orijinal dilinden çevrilmemiş anlamadım.  Roman, İspanya yakın tarihini kısaca özetleyen bir önsöz ile yayınlansaydı çok iyi olurdu diye düşündüm okuduktan sonra. Franco kimdir, 1936 - 1939 arasında yaşanılan İspanya İç Savaşı neden çıktı, kim kiminle savaştı gibi temel bilgileri bilmeden de oku...