Ana içeriğe atla

yağmur

Yağmur damlaları arabanın silecekleriyle yarış halindeydi. Az önce temizlenen yerler, gökten düşenlerle yeniden ıslanıyor ve görüşü bozmaya devam ediyordu. Binalar ve şehir uzaklaşırken, ne yapıyorum gerçekten diye düşündü. İç sesini sözle tekrarladığını fark ettiğinde, arabada yalnız olduğuna şükretti. İş çıkışı, akşam trafiğinde kendi kendine konuşmak pek garip karşılanmazdı gerçi. Bu aralar akıl sağlığını korumak herkes için zordu. Zor zamanlardan geçiyoruz, dedi kendi kendine. Hangi zamanımız kolay oldu ki diye ekledi. Kendine hak verdiğini fark edip güldü.  Hava kararmaya başlayacak birazdan, daha çevre yoluna bile gelemedim. Bu gidişle bugün rekor kıracağım. Neyse ki evde bekleyenim yok.  Bekleyeni olmadığına sevinmesi garibine gitti. Çocukluğu ve gençliği boyunca kendisini hep kalabalık bir ailenin babası olarak hayal ettiğini hatırladı. Karısı, kızları ve oğulları ile güle eğlene yaşayıp gideceği kocaman bir ev görürdü ne zaman geleceği düşünse.  Oysa hiç evlenmed...

Digital TV CEE OTT Special Day


Etkinlik öncesi genel değerlendirme yazısını, programın gün be gün değerlendirmesini yaptığım yazılarım izlemişti. Aynı sırayı, bu kez etkinlik sonrası için yapıyorum. Son yayınladığım yazımda, etkinlik sonrası genel değerlendirmeyi yapmıştım. Sıra, gün be gün değerlendirmelerinde. Öncelik, OTT Özel Günü başlıklı, etkinlik programının dışında ayrıca kayıt yaptırmak gereken oturumlarda.
İlk gün, adından da anlaşılacağı gibi Over The Top TV konusuna odaklanılmıştı. Konuyla ilgili daha önce yazdığım bir blog yazısının başlığı IPTV eskidi, Avrupa OTT'ye yelken açtı şeklindeydi. Henüz ülkemizde Multi Screen uygulama örnekleri yok denilecek kadar azdı. Kamuoyunda ise OTT kısaltması hiç bir anlama gelmiyordu. Hoş, bugünlerde de etrafınıza OTT nedir deseniz, eğer sektörün çok yakınında değilse, doğru yanıt veremeyecektir. İlk gün yapılan sunumların dört tanesi paylaşılmış. Bu yazıda, elbette sunumlarda katılımcılara duyurulan bilgileri bire bir aktarmayacağım. Böylesi bir hareket hem organizasyon şirketine hem de sunumu yapanlara saygısızlık olur. Yapacağım sunumların önemli gördüğüm noktalarını vurgulamak.
Maciej Maciejowski, TVN'nin Yeni Medyadan Sorumlu Yürütme Kurulu üyesi. OTT: Yayıncı Perspektifi başlıklı bir sunum yaptı. TVN, Polonya pazarının oyuncuları arasında. OTT'nin en belirgin özelliği, pazara giriş için gerekli yatırım bedelinin çok düşük olması. Kimi durumlarda hiçbir yatırım bedeli olmadığı bile söylenebilir. Kutu dağıtmıyorsunuz, şebeke kurmuyorsunuz, hatta sunduğunuz hizmet içerisindeki FTA yayıncılara lisans parası bile ödemiyorsunuz. Uluslararası pazarın büyük oyuncuları, yerel pazarlara hızla giriş yapabiliyor. Başka bir çok pazarda görülen bir durum Polonya için de geçerli: pazar fazlasıyla bölümlere ayrılıyor (fragmanted). Eskiden pazara hakim büyükler (ki burada reklam piyasasından bahsediyorum) artık eskisi kadar rakipsiz değiller. Hem TV'nin internet karşısındaki rekabeti kızışıyor, hem TV'yi televizyon cihazıyla izlemek yerine alternatif ekranlar boy gösteriyor ve bu da televizyon ekranına verilen reklamları azaltıyor. OTT ile ortadan kalkan pazara giriş bariyeri sayesinde yeni platformlar oluşuyor bu da rekabet için yeni kanalları gündeme getiriyor. Neresinden tutsan elinde kalan bir hal alıyor yeni dünya, eski yayıncılar için. Bu "yeni" dünyada "eski" kalmamak adına TVN de OTT hizmeti sunmaya başlamış. Geniş bandın yaygınlaşması ve fiyatlarının düşmesi bu hizmetin gelişmesine katkı sunmuş. TVN'in OTT hizmetine PayTV operatörlerinin kutuları, VOD hizmeti sunanların platformları ve online olarak erişilebiliyor. Bu noktada PayTV operatörleriyle yapılan anlaşmalar çerçevesinde TVN bir rakip olmaktan ziyade ortak, tamamlayıcı olmayı seçmiş. OTT hizmetinin önemli ayrıntılarından birisi bu aslında. Eğer OTT hizmetini iyi modellerseniz hem siz, hem PayTV operatörleri kazanabilir.
İlk günden paylaşılan ikinci sunum Mirek Smyk tarafından yapılmıştı. Deyim yerindeyse ağzım açık izlemiştim bu sunumu. Öyle çarpıcı sayılar var ki, sanırım sizler de şaşıracaksınız. Sunum Orange'ın, hani şu Vodafone gibi uluslararası GSM operatörlerinden olan Orange, Romanya'daki DTH PayTV operasyonuna dair. Symk'ın şirketi bu operasyonun danışmanlığını yürütmüş. Bu noktada sunumun ayrıntılarına geçmeden bir farklılığı vurgulayayım. Ülkemizde pek farkına varılmamış olsa bile televizyon dünyası ile telekom dünyası birbirinden çok farklı dinamiklere sahip, apayrı iki pazardır. Elma ile armuttan daha az benzer birbirlerine. Birinde çok başarılı operasyonlar yürütmeniz, diğerinde de başarıya ulaşacağınızı garanti etmez. Eğer bir telekom operatörü olarak televizyon dünyasına girecekseniz, bu sektörü bilen bir danışmanın yardımı almanız şarttır. Yoksa ne mi olur. İsterseniz ben söylemeyeyim. Neyse, Mirek Smyk'ın danışmanlık şirketi Orange'a başarılı bir hizmet sunmuş. Romanya, ülkemizden bile fazla süre televizyon izleyen bir halka sahip. Günlük 5 saati aşkın süreyi televizyon karşısında öldüren Romenler için Orange, süper bir paket hazırlamış. Yapılan analizlerde satılan bir çok televizyonun HD özellikli olduğu görülmüş. Bugünlerde HD özelliği olmayan bir model bulabilir misiniz pek emin değilim. İstediğin yerde, istediğin cihazdan, istediğin zaman seyret şeklinde sloganlaştırabileceğimiz multi screen, başlangıçta modele dahil edilmiş. Tabii her pazarı kendi dinamikleriyle analiz etmek gerekiyor. Romanya'da PayTV'nin payı %85 düzeyindeymiş. SES Astra uydusundan, dikdörtgen şekilli bir anten ile dağıtılan uydu yayınında 40 HD kanal varmış, ki bunların 26 tanesi Romanya'da daha önce olmayan kanallar. Orange bu hizmeti farklı paketlere bölmüş. En temel paket 6'sı HD toplam 36 kanal içeriyor. Orange'ın GSM abonesi değilseniz aylık 5 € bedeli var. Orange abonelerine ise bu fiyat 3,5 €'ya kadar düşüyor. En geniş kapsamlı pakette 37'si HD toplam 95 kanal var ve bedeli aylık 12 €. Samsung televizyon satın alırsanız bir takım kampanyalardan yararlanabiliyormuşsunuz.
Best Content adlı şirketten Tomasz Sieniutycz sunumunda bir ürün, hizmet tanıtmaktan ziyade OTT'nin geleceğine dair öngörülerde bulundu. Özellikle çoğalan televizyon kanallarının, durgulaşan ekonomi ve azalan reklam bütçeleri karşısında bir televizyon köpüğü oluşturması tehlikesine vurgu yapan Sieniutycz, OTT'nin ölçülmeyen bir mecra olduğunun altını çizdi. Sonuçta televizyon dünyası, kamu yayıncılarını saymazsak, reklamlar olmadan var olamaz. Daha fazla kişiye ulaşmanın yanı sıra doğru kişiye ulaşabilmek de reklam veren için çok önemli. OTT, özellikle doğru kişiye ulaşma konusunda reklam verene çözümler sunabilir, tabii bir mecra olarak takip edilirse. Bugün değilse bile yakın bir gelecekte OTT üzerinden sunulan yayınların, reklam verenlerce ölçüleceğini göreceğiz.
İlk günden notlar aktaracağım son sunum Polonya'da hizmet veren en büyük internet televizyonu ipla'dan. PC, akıllı televizyon ve telefon, tablet ve Cyfrowy Polsat kutuları üzerinden izlenebilen ipla.tv yayınında linear tv'lerin yanısıra VoD içerikler de varmış. Spor yayınları, diziler ve filmler hizmetin öne çıkanları arasında. Farklı işletim sistemleri, farklı model televizyonlar ve farklı kullanıcı talepleri ipla'yı zorlayanlar arasındaymış. Farklı paketlere farklı fiyatlar söz konusu. Fiyatlar o kadar yüksek değil.
Bu noktada söz konusu hizmet sektörü olunca kullanıcı deneyiminin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmakta yarar var. Özellikle televizyon gibi, eskiden düğmesine basıldığında çalışan bir cihazda ekranda donmaların, mozaiklenmelerin kabul edilemez olarak görüldüğünü, meselenin yavaş açılan web sitesi gibi algılanamayacağını belirtmek gerekli. Bu yüzden sektöre yeni girmeyi planlayanların, televizyon dünyasını bilen danışmanla işe başlamaları en doğrusu. Yoksa....
 
 
 
 
 

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gen...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Ay ve Şenlik Ateşleri / Cesare Pavese

20 senede bloga eklediğim 428. kitap etiketli yazı Ay ve Şenlik Ateşleri oldu. İtalyanca aslından Rekin Teksoy'un özenli çevirisiyle Can Yayınları'ndan Şubat 2008 tarihli 3. baskısından okudum.  Romanı tek cümle ile anlatmam gerekse, hüzün ve çaresizliğin romanı derdim. İkinci dünya savaşı sonrası İtalya'nın kuzeyindeki küçük bir beldede geçiyor anlatılanlar. Amerika'ya gidip zengin olarak doğduğu yere dönen anlatıcının orada kalanlarda geride bıraktıklarını araması, yüzleştiği gerçeklikler ve çaresizlikler. Göçmenlik, gidip başkası olma ama bir yandan da aynı kalma halleri, gidip geldiğinde bıraktıklarının değişimi ya da yanı kalması... Garip bir durum olsa gerek. Yazar yaşanılan ikilemleri okuyanın içine işleyen bir gerçeklikle ortaya koymuş.  Savaş sonrası İtalya'nın derinlikli bir anlatımını okumak isteyenlere önereceğim bir eser. Pavese'nin yalın dilini çevirmekte ustaca bir iş başaran Rekin Teksoy'un da kalemine sağlık.  Belki bir önsöz ya da sonsöz il...

avm otoparkları

Hafta sonları alış veriş merkezlerine gitmeyi sevmiyorum. Hem otoparkında yer bulmak, hem mağazalarında dolaşmak hem de kafelerinde sakin bir masa bulmak neredeyse imkânsız. Bir şekilde işlerimi halledip o kalabalıktan kurtulma şansı bulduğumda ise arabayı nereye park ettiğimi bulma macerası başlıyor.  Neyse ki sonunda bu macerayı ortadan kaldıracak bir çözüm keşfettim. Keşfime gülebilirsiniz belki gene de yazayım. Park yerinin fotoğrafını çekiyorum. Bu sayede hangi katta hangi noktaya arabayı park ettiğimi aklımda tutmaya gerek kalmıyor.  İnsanlık için önemsiz, benim için bu keşfi paylaşmak istedim :)

çiseleyen yağmur

Dışarda hava soğuk. Zor da olsa yer bulduk kafede. Yoksa hem soğuk hem çiseleyen yağmur hâlimiz haraptı. Şemsiyelerimizi açmamıza gerek kalmamıştı ama montlarımız biraz ıslanmıştı. Kurusunlar diye sandalyelerin arkasına astık.  Menüye bakmadan kahvelerimizi sipariş ettik. Bir yerden sonra alışkanlık hâline geliyor içtiğimiz kahveler. Ben latte, o sade Türk kahvesi. Garson kahveleri getirirken fonda Bana Sor çalmaya başladı. Ferdi Tayfur'un sesinden hem de. Ceylan Ertem'in söylediği şeklini daha bir sevsem de orijinal hali de bir başka güzel.  Cam kenarı masaları hep daha hızlı doluyor. Neyse ki biz geldiğimizde oturacak boş yerler vardı. Şimdi kalmadı. Şubat tatili diye, havaya aldırmadan çoluk çocuğunu toplayan sokağa atmış kendini.  Kahvelerimiz bitince, ne kadar istemesek de, eve dönüş yolculuğuna başlamamız gerektiği gerçeği ile yüzleştik. Yağmur hâlâ hafif hafif yağıyordu.  Kafeden çıkarken bir anne oğluyla konuşuyordu, ilk dönemki gibi çalışmana devam edersen i...

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve ...

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçti...

yabancı şehir

Senenin son gününde, yabancı bir şehirde kayboldum. Navigasyonlu dünyada kaybolmak mümkün mü diye sormayın. Nereye gideceğini, nerede olduğunu bilmemek diye tanımlıyorum kaybolmayı. Ben de böylesi bir ruh halindeyim.  Kaybetmeden bulmak mümkün mü? Belki de bu yüzden kaybolmak istedim, yeniden bulabilmek için. Neyi diye sormayın. Bilsem kaybetmezdim zaten. Aramadan bulamayacağım için geldim belki bu yabancı şehre. Şehir yabancı da olsa dünya aynı. Binalar ve insanları ilk kez görsem bile hayatın akışı aynı. İnsanlar sabahları işe akşamları eve koşturuyor. Belki onlar da arıyor, kaybettiklerini. Belki onlar da kaybolmuşlar ve farkında bile değiller kaybolduklarının.