Ana içeriğe atla

yürüyen merdiven

Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu.  Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı.  Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu.  Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı.  Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim.  Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...

Digital TV CEE 2. gün

Etkinliğe "blog yazarı" sıfatıyla katılınca, bir yerde görevim haline dönüşen bu etkinlik sonrası yazıların sondan bir öncekinde sıra. Yıllar boyunca sevdiğim şeyi, profesyonel işim olarak yapmayı hayal etmiştim. Bu anlamda sporculara ve sanatçılara gıpta ile bakardım. Sonra farkettim ki aslında sevdiğim şeyi yapmamın önündeki engeller sandığımdan küçük. Bu etkinliklere katılmam ve ardından oradaki gözlemlerimi paylaşmam böyle başladı. Şimdilik etkinlik katılım ücreti ödememenin dışında organizasyon şirketlerinden destek görmüyorum. Umarım ilerleyen yıllarda diğer masraflarım konusunda da yardımcı olurlar.
Gelelim etkinliğin ikinci, benim Krakow'daki üçüncü günüme. İlk iki günün aksine üçüncü gün işin teknolojisinin yanında pazarlamasının ağırlıkta konuşulduğu sunumlarla geçti. Özellikle içerik sahiplerinin katıldığı biri ulusal diğeri uluslararası yayıncıların piyasayı nasıl gördüğüne dair paneller dikkat çekiciydi.
Günün etkileyici sunumlarından birisini MTG Group yaptı. İsveç kökenli yayıncı grubu ViaPlay, Like.TV gibi sektörün önemli girişimlerinin sahibi. İçerik satın alması bakımından Avrupa'nın lideri konumundaki grubun sunumunda pazarın değişen yüzü, çarpıcı sayılarla gösterildi. 2009 ile günümüzün kıyaslandığı slaytta 2009 yılı boyunca satılan Android işletim sistemli telefon sayısının toplamının bugünlerde günlük olarak aktive edilen Android'li cihaz kadar olduğu söylendi. 2009 ile 2013 arasında topu topu 4 yıl var ancak bu 4 yılda köprülerin altından çok sular akmış. Aynı şekilde 4 yıl önce yok denecek kadar az olan tablet sayısı, günümüzde hızla artıyor. Artan ve çeşitlenen ekranlar, televizyon tüketme alışkanlıklarını değiştiriyor. İçerik sahipleri için önemli bir fırsat penceresi oluşturuyor bu farklı ekran talepleri. Linear TV'de gösterilen içerik, farklı zaman dilimlerinde farklı cihazlar için yeniden pazarlanıyor. Yıllar boyu sinema endüstrisinin kullandığı bu "windowing" (pencereleme) şimdi TV dünyasında kullanılıyor. Bu pencerelemeyi kısaca açayım. Sinema filmleri öncelikle sinema salonlarında gösteriliyor. Ardından, PayTV ekranlarında para karşılığı izlettiriliyor. Sonra DVDsi çıkartılıyor. Son olarak aynı film, FTA ekranlardan izleyiciye ulaşıyor. Linear TV için de benzer bir süreç işleyecek gibi görünüyor. Doğru kurulacak modellerle sinemanın yıllar boyu yaptığı neden TV için işlemesin? Sunum, çok beğendiğim bir Çin atasözü ile bitti: "Değişim rüzgarları eserken, kimileri duvar kimisi ise rüzgar tribünü inşaa etmeyi önerir."
Arris, etkinliğe katılan global firmalardan birisiydi. Etkinlik CEE'ye özel düzenlenmiş bir etkinlik olunca katılan firmaların bölgede iş yapan yerel firmalar olması doğal. Ancak, "globalleşen dünyada" yerel bir şey kalmıyor. Yerel pazar, uluslararası oyuncular için farklı fırsatlar sunabiliyor. Arris'in Medios+ çözümü, içerik sahibi olup bunu çoklu ekrana sunmak isteyen ancak bunun için yeterli bilgisi/kaynağı olmayan ya da asıl işine, yayıncılığa, odaklanıp bu konularla ilgilenmek istemeyenlere yönelik bir ürün. 7000'den fazla çalışanıyla önemli bir oyuncu olan Arris ismini, sanırım daha sık duyacağız.
BBC Worldwide, Birleşik Krallık kamu yayıncısı BBC'nin uluslararası pazarlama / dağıtım / içerik üretimi şirketi. BBC'nin ürettiği içeriğin yanı sıra uluslararası pazarlanabilir dizileri kendisi de üretebiliyor / ürettirebiliyor. Sunum sırasında yeni bir dizilerinin fragmanını izledim ve uzun süredir televizyon izlemeyen birisi olarak bile epey etkilendim. Avrupa şirketlerinde çok imrendiğim bir şey var. Herkes ne yapacağını biliyor. Ne iş olsa yaparım abi diyen de yok, mühendis değil misin otur öğren yap diyen de.
Etkinliğin son gününde, dönüp dolaşıp temel konuya, paraya, odaklı bir sunum AtMedia tarafından gerçekleştirildi. CEE bölgesinde TV reklamları başlıklı sunumun gösterdiği kısır döngü, bizde şimdilik geçerli değil bildiğim kadarıyla. Kısır döngü şöyle:
reklam verenler ekonomik durgunluğu gerekçe gösterip reklam bütçelerinin kısıldığını söylüyor ==>
kısılan bütçeler TV gelirlerini düşürüyor ==>
düşen TV gelirleri yapımlara ayrılan bütçeyi düşürüyor ==>
düşük bütçe ile yapımların kalitesi düşüyor ==>
izlenme oranları düşüyor ==>
düşen izlenme oranları reklam fiyatlarını düşürmek için ajansların elini güçlendiriyor ve en başa dönülüyor...
AtMedia, bu kısır döngünün sonunda tüm piyasayı batıracağını vurguluyor. Bu gidişin dikkatten kaçırdığı bir diğer önemli noktanın ise yeni ekranların ölçüm dışı kalmış olması olduğuna vurgu yapıyor. Reklam pastasının artık daha fazla oyuncu arasında bölüşüldüğünü de belirten AtMedia, pastanın büyümesinin tek çıkar yol olduğunu söylüyor. Ekonominin içinden geçtiği dönemde böyle bir şey mümkün mü bilemiyorum.
İyi yaptığın işi yapmak, yaptığın işin en iyisini yapmak: PACE. Dünyanın sayılı set üstü kutusu üreticileri arasında yer alan Birleşik Krallık şirketi PACE, ufuk açıcı bir sunumla etkinlikte yar aldı. Fuar alanındaki standında yaptığımız sohbet ile belki de önümüzdeki yıllar içerisinde ülkemizde göreceğiniz bir hizmetin ilk konuşmalarını yaptık. Benim aklımdaki proje gerçekleşecek mi göreceğiz. Görmek için beklememiz gerekmeyenler ise Pace'in başardıkları. DVB-T2 / IP hibrit kutu ile kurduğu çözüm, sunumlarının son bölümünü oluşturuyordu.
Bugünden aktaracağım son sunum ev sahibinden Informa Telecoms & Media'dan. Informa'yı bilmeyenler için dünyanın dört bir yanında ofisleri olan dev bir araştırma ve organizasyon şirketi desem abartmış olmam. Gerçekten ortadoğudan avrupaya amerikadan asyaya dünyanın her bölgesinde, yerel ofisleriyle bilgi toplayan raporlar analizler üreten ve bunların yanında gelenekselleşen bir dizi etkinlik organize eden büyük bir yapı Informa. Yıllar önce, henüz düzenledikleri hiçbir etkinliğe katılmamışken çalıştığım şirketin kütüphanesinde TV Yearbook adlı istatistik kitabını görüp hayran kalmıştım. Halen üretmeye devam ettikleri dizilerden sadece bir tanesiymiş TV Yearbook. Bu etkinliğe katılmanın önemi Informa'nın paylaştığı rakamlarla bir kez daha anlaşılıyordu. Önümüzdeki yıllar multi-screen ve OTT'nin parlayacağı yıllar olacak. Content is the king sözü halen geçerliliğini korusa bile eğer doğru pazarlamıyorsanız elinizdeki içeriği sarı lira gibi tedavülden kalkabilir.
 

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Civitas - Suadiye / İstanbul

Sadeceözgür, 2004 doğumlu bir blog. Başlangıç senelerinde, "mekân" etiketli bir çok yazı yayınladım. O tarihlerde Google Haritalar hizmeti yoktu hayatımızda. Artık, ben de bir çok kişi gibi, Google Haritalar'a yazdığım yorumlar ile gittiğim mekânları değerlendiriyorum. Bu yüzden "mekân" etiketli son yazım 2019 tarihli ve o yazı film yıkatıp negatiften baskı alabileceğiniz mekânlarla ilgili .  Bu giriş paragrafının ardından gelelim bu yazıyı neden hazırladığıma. Malûmunuz, İstanbul sokakları ve kafelerini keşfetmeye devam ediyorum. Bu keşifleri, zaman zaman blogda da paylaşmaya karar verdim. Civitas , bu serinin ilk yazısına konu oldu.  İstanbul'un Anadolu Yakası'nda, Marmara kıyılarına yakın, güzide semtlerinden Suadiye'deki bir kafe Civitas . Mekâna ilk ziyaretimde sadece kahve içmiş, vitrindeki tatlıların görüntülerine hayran kalıp, bir daha gelmeliyim diyerek, ayrılmıştım. İstanbul gibi devasa bir şehirde yaşayınca, bir daha, bir sene sonraya den...

Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin / Barış Bıçakçı

Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum.  Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte.  Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor.  Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...

Füreya Koral ve İMÇ

NOW kanalında dün (15 Aralık 2024) tarihinde gösterilmeye başlanılan Şakir Paşa Ailesi Mucizeler ve Skandallar adlı diziyi büyük bir ilgi ile izledim. Dekorundan kıyafetlerine özenli bir iş çıkmış.  Dizide kucakta çocuk olan, ünlü seramik sanatçısı Füreya Koral'ın bir panosunun İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ) 1. Blok'un duvarını süslediğini hatırlatmak istedim.  İMÇ'nin farklı bloklarının duvarlarında Bedri Rahmi ve Eren Eyüpoğlu'nun da eserleri yer alıyor. Yolunuz Unkapanı'na düşerse görmenizi öneririm.

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat ...

yine yeni bir yıl

Havaların gidişinden anlamak pek mümkün olmasa da Aralık ayının sonuna yaklaşıyoruz. Mağazalarda ve caddelerde ışıklı, geyikli süslemeler yeni bir senenin geldiğini hatırlatıyor.  Herkesin yeni yıldan bekledikleri farklı elbette. Ben huzur ve sağlık diliyorum, tüm insanlık için.  2025 yılı içinde her hafta en az bir blog yazısı eklemeyi kendime hedef olarak koydum. Bu yazıların belirli bir konusu olmayacak. Doğaçlama, aklıma gelenler, aklıma takılanlar.  Video izlemektense okumayı tercih edenlerdenseniz, beklerim bloguma.  Yazıları, çeşitli tarihlerde farklı mekânlarda çektiğim fotograflar süsleyecek.  Bir de sürpriz bekliyor, 2025 yılında okurlarımı.  Umarım beğenirsiniz...

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Emeklilik

Emeklilik başlıklı yazımı hazırlamanın kolay olacağını düşünmüştüm. Yazıp sildikçe, tahminimin doğru olmadığını gördüm. 1995'te üniversiteden mezun oldum ve çalışmaya başladım. Bu sene Mart'ın son günü emekli olana dek neredeyse kesintisiz çalıştım.  "Emeklilik" kavramı üzerine yazmak istiyorum ancak söz dönüp dolaşıp neden emekli oldum, emekli olduktan sonra büyük bir heyecanla başladığım ve kelimenin gerçek anlamıyla gecemi gündüze katıp çalıştığım yeni işimden 3 ay sonunda neden ayrıldığım gibi konulara geliyor. Aynı tuzağa bu kez düşmeyeceğim ve emeklilik kavramı üzerine kalem oynatacağım. Osmanlıca'da tekaüt ya da takaüt kelimesi kullanılırmış, ki oturmak kökeninden gelirmiş . Emekli olana ise mütekaid denilirmiş. Emek sahibi, emek vermiş anlamına gelsin diye mi emekli kullanılıyor günümüzde emin değilim. 18-20'li yaşlarda başlayan çalışma hayatı, ömrün sonuna kadar sürmüyor. Çalışma hayatı boyunca, hafta içi günlerin gündüzlerini kapsayan vakitlerimi...