Ana içeriğe atla

TV yayıncılığında değişen iş modelleri - 3

Dün, yayıncılık değer zincirine yeni eklenen iki halkadan bahsetmiştim. Bu halkalar, CE üreticileri (içerik bütünleştiricileri olarak) ve OTT / video paylaşım portalları (yayına erişim seçeneklerinden birisi olarak). Her iki yeni oyuncunun da piyasayı sarstığı kesin. Ancak, bu iki yeni oyuncu için herşey toz pembe değil. İsterseniz bu son yazıda yeni dünyanın yarattığı sorunlardan bahsedeyim.
Bildiğimiz dünyada TV cihazının aklı yoktur. Benim halen evimde tuttuğum cihaz, 1999 yılında satın aldığım Sony marka tüplü TV cihazını düşünelim mesela. Düğmesine bastığımda açılan, kumada ile kanal değiştirip ses/ışık ayarlarını yapabildiğim, dahili analog karasal alıcısı ile anten girişine taktığım çubuk anten ile 2-3 kanal izleyebildiğim bir cihaz. Ne yazılım güncellemesine ihtiyacı var, ne virüs girer içerisine, ne uygulama indirebilirim üzerine. Bilişim dünyasındaki okuyucularımın analoji yapabilmesi açısından aptal terminaller gibi. 
Yeni dünyadaki cihazlar ise bir alem. Bir kere internete bağlanabiliyorlar. Kimisinin üzerinde ethernet portu var, kimisi kablosuz adaptörle modeme erişiyor. Üzerlerinde işletim sistemleri var. Kimisi android tabanlı, kimisi Linux'un özelleştirilmiş bir sürümünü kullanıyor.  Bahsettiğim modeller, akıllı olanlar elbette. Uygulama dükkanlarından seçip yükleyebilirsiniz, kameralılarından aldıysanız ücretsiz iletişim programları ile görüntülü görüşmeler yaparsınız. Herşey iyi güzel, peki PC/Laptop/Tablet kullanıcıları ile TV kullanıcısı aynı kişi midir? Aynı deneyimlere / beklentilere mi sahiptir bu iki grup? Bana sorarsanız yanıt çok net: HAYIR. En azından yakın gelecekte bu HAYIR değişmeyecek. 
TV kullanıcısı, benim gibi düğmesine basınca çalışan cihaz istiyor. Daha önce de yazmıştım bir akrabamızın evinde, zamanının epey ilerisinde özellikler taşıyan TV cihazını görünce sormuştum, memnunsunuzdur diye. Epey dertlenmişti, düğmesine basınca çalışanlarından alsaydım keşke. Bu cihazlar da bakım isteyecek. Uygulamaların güncellenmesi, işletim sistemlerinin bakımı, virüs derdi. Tüm bu sıkıntılarda TV cihazı sahipleri dönüp CE üreticilerine başvuracak. Daha önce arızalarla uğraşan servisler, muhtemelen yakın gelecekte TV cihazının yamasını yapacak. Bu sıkıntılarla yüzleşeceğini gören CE üreticileri, bir çözüm olarak bulut üzerinden tüm ayarların yapıldığı modeller sunuyor/sunacak. Evlerimizdeki cihazlar gene pek akıllı olmayacak, sadece buluta bağlanıp aklını alabilecek düzeyde bir "beyne" sahip olacaklar. Gene BT dünyasından analojiyle PC yerine Thin Client mimarisine mi dönsek diye bir arayış var. Aynı mantıkla, kullanıcı destek maliyetlerini azaltmak, güvenliği arttırmak. 
Hayat OTT, video paylaşım portalları için de toz pembe değil. İlk sorunları düzenleyici / denetleyici kuruluşlarla olacak gibi görünüyor. Sadece ülkemizde değil, dünyada da OTT gri vadi olarak değerlendiriliyor. Henüz netleşmiş bir düzenleme yaklaşımı yok. Ancak, bu düzenleme dışı durumdan kuruluşlar fazlasıyla rahatsız ve yakında bir takım hamleler görürsek şaşmamak lazım. 
Bir diğer konu ise telif hakları. Korsan yayın yapan paylaşım sitelerinden hiç bahsetmiyorum. Onlar, bu yazının kapsamı dışında. Benim bahsettiğim yasal olarak yayıncı kuruluşlarla anlaşmalar yapıp, onların izin verdiği ölçüde ve kalitede yayın yapan siteler. Şimdi bu sitelere ilginç bir yaklaşım rakip çıkacak gibi görünüyor. Yaklaşımın arkasında evde ücretsiz izleyebildiğin her içeriği kaydedebilirsin mantığı var. Eskiden evlerdeki video kaydedici cihazlara kimsenin karıştığı yoktu. Mantık aynı, evinde izleyebiliyorsan (böyle bir hakkın varsa) onu kaydedip sonra da izleyebilirsin. Bu kaydı evin yerine buluta yaparsan, istediğin zaman istediğin cihazdan da izleyebilirsin. İşler bu noktada karışıyor. Size bu hizmeti sunan şirket, içerikler için herhangi bir anlaşma sahibi değil. Tek yaptığı size buluta kayıt ve buluttan okuma olanakları sunmak. Onun dışındaki işlere karışmıyor. OTT hizmeti verenler, catch-up TV hizmeti sunan TV kuruluşları, platformlar bir anda devre dışında kalıyor. İşin, haliyle mahkemeye yansıyor. Londra'da evelki hafta en çok konuşulan konuların birisi NetFlix ise diğeri bu yasal süreçlerdi. Sonuç bizdeki benzer durumlarda ne kadar belirleyici olur bilemiyor. 
Bu üç günlük yazı dizisinin sonunda umarım amacıma ulaşmışımdır. Kafamdakileri yazılı hale döküp, aradan aylar / yıllar geçince okumak bana çok şey kazandırıyor. Hatalı tespitlerimi, doğru tespitlerimi görebiliyorum. Merak etmeyin, hiç birisini silmiyorum. Arşiv ortada :)
Gelelim fotografa. Bugüne kadar gördüğüm üç kent için, burada yaşamak çok keyifli olurmuş dedim. İlki Viyana'ydı, ikincisi Paris ve sonuncusu Londra. Gerçekten çok yaşanılası bir kent. Fotograf bu güzel kentin etkileyici yönlerinden birisini gösteriyor. Trafik levhasına asılmış, semt sakinlerine hitaben bir duyuru. Semtte bir düzenleme yapılacak ve bu düzenleme sizi nasıl etkiliyor diye soruyorlar. 

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

boşluk

"Bak ne yaptım, piramidi avucumun içine sığdırdım."   Benzeri milyon kez çekilmiş bir fotoğrafı kendi telefonuyla da kaydetmiş olmanın anlamsız gururu ve mutluluğu sesine yansıyordu. Bak diye seslenmişti ama seslendiği yerde boşluk dışında bir şey yoktu.  Hayatının tümünü kaplayan büyük boşluk. Oysa aşıklar kentine yalnız gelmek değildi planı. Bu hafta çok farklı geçecekti.  Nikahın ardından balayı için geleceklerdi Paris'e. Kalacakları oteli iki ay öncesinden ayarlamıştı. Bir haftalık tatilde gezecekleri yerleri belirlemişti gün gün, hatta saat saat.  Şimdi avucunun içine sığdırdığı piramidin yerinde sevgilisinin eli olabilirdi.  Eğer nikaha bir saat kala, bu iş olmayacak, ben vazgeçtim demeseydi.

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

kar ve

Gördüğünüz fotoğrafı 2020 yılı Ocak ayında Ankara'da çekmiştim. Bu kadar çok olur mu bilmiyorum ama hava tahminleri yanılmazsa, salı ya da çarşamba günü İstanbul'a 2025'in ilk karı yağacak.  Şubat tatilinde yağmayan kar, okulların açıldığı ilk haftayı beklemiş gibi  görünüyor.  Yağmur yağdığında bile kilitlenen trafik, kar ile ne hale gelecek göreceğiz.  İkinci dönemde tüm öğrencilere başarılar diliyorum.  Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun. 

Gece Yarısı Kütüphanesi, Matt Haig

Matt Haig'in çok satan romanı Gece Yarısı Kütüphanesi'ni okudum. Dilimize Kıvanç Güney tercüme etmiş. Karamsar bir başlangıcın ardından, farklı bir kurgu ile ilerleyen roman, umut dolu bir finalle bitiyor.  Matt Haig'den okuduğum ilk eser Gece Yarısı Kütüphanesi. Akıcı bir dille yazılmış. Bir çok felsefeciden alıntılar yapılmış. Çocuk ve gençler başta olmak üzere, her yaştan okuyana mesajlar içeriyor. Dediğim gibi, başlangıcı karamsar ve bu bölümlerde, roman kahramanının tespitlerine takılmamak ya da daha açık söylemek gerekirse, hak vermemek gerekiyor. Bu fikirlerin, depresyonun dibindeki bir kişinin hayata dair tespitleri olduğunu unutmanızı önemle hatırlatırım. İlerleyen bölümlerde bu depresif düşüncelere fazla gönderme yok zaten. 

kaybolmak

Bu havada yapılacak en iyi şey yürümektir. Ne bunaltıcı bir sıcak, ne üşüten bir soğuk. Güneş, bulutların arkasında kalmış. Sonbaharın kışa yaklaştığı bugünlerde, bulut arkasında bile olsa havanın serinliğini dengeliyor sıcaklığı ile.  Yürürken düşünmek hoşuma gidiyor. Diyeceksiniz ki otururken düşünemiyor musun? Belki size garip gelecek ama yanıtım evet. Otururken, araba kullanırken, etrafta iletişim kurabileceğim birileri varken düşünemiyorum. Daha doğrusu düşüncelerim arasında dolaşamıyorum. Oysa yürümek, düşünceler denizinde kaybolmak için birebir.  Sabah, pencereyi açıp havayı görünce, işte dedim, kaybolmak için güzel bir gün. 

Pazr günü eğlencesi: Eymir gölü etrafında bisiklet sürmek

Sadece ODTÜ öğrenci ve çalışanlarının bir de göl kartı sahiplerinin girebildiği düşünülür Eymir gölüne. Oysa, eskiden olduğu gibi bugün de arabasız girdiğiniz sürece, kimse kimlik sormaz kapısında. Birisi TRT'nin Oran yerleşkesinin yanından inen yolun sonunda, diğeri Gölbaşı'ndaki TEİAŞ tesislerini geçince olmak üzere iki kapısı bulunur bu küçük göl ve çevresinin. ODTÜ arazisidir ve içerisinde piknik yapmak yasaktır. Son düzenlemeler sonrası üniversite arazisi olduğu için içeride alkol satışı yasaklanmıştır. Yakın zamanda üniversite yönetiminin aldığı bir karar ile Eymir gölü çevresine haftasonları araç girişi tamamen yasaklandı. Her iki kapının yakınında, ODTÜ'de görev yapan güvenliklerin kontrol ettiği park alanları oluşturuldu. Ücretsiz olan bu alanlara aracınızı bırakıp yürüyerek göl çevresine girebiliyorsunuz. İçeride her 10 - 15 dakikada bir hareket eden ring servisleri bekliyor. Lokantaların olduğu yerlerde durakları var. Dönüş için de aynı araçları kullanabili...

vapur

Hafta içi aynı saatte biniyor o da vapura. Nerede çalışıyor bilmiyorum. Aslına bakarsanız, çalışıyor mu ondan da emin değilim. Tek bildiğim Beşiktaş - Kadıköy vapurunda, hafta içi her akşam karşılaştığımız. 18.15 vapuruna binince ilk işim bir kat üste çıkıp büfe sırasına girmek. Hep aynı şeyi sipariş ediyorum, sade kahve ve sade soda. Boş olduğu sürece aynı yere oturuyorum.  Hayatım olanca tekdüzeliği ile akıp giderken fark ettim varlığını. Önce büfe sırasında, sonra kahvemi ve sodamı alıp oturduğum cam kenarındaki kanepenin çaprazında. Hiç selamlaşmadık belki ama onun da beni fark ettiğini düşünüyorum. Bir kaç kez büfe sırasında benden sonra sipariş verirken, aynısından dediğini duyduğumda gülümsemiş, onun da gülümsediğini görmüştüm. Bu sıcak gülümseyişlere karşın konuşmamıştık.  Kadıköy'de inince nereye doğru gittiğine bakmadım hiç. İnsan selinin içinde kaybolduk her seferinde. Ben çarşının içinden geçip Moda'ya doğru giden sele kaptırıyordum kendimi. Bazen metro alt geçidin...

Kapak Kızı / Ayfer Tunç

2023 senesinin başlarında, henüz emekli olmamışken, TRT Spor rejisinde bir kitapsever arkadaşımın önerisi ile Dünya Ağrısı adlı romanını okumuş ve çok etkilenmiştim. Ayfer Tunç'u 2023'e kadar neden fark edemedim diye epey üzüldükten sonra, geç olsun - güç olmasın dedim ve seneyi Ayfer Tunç romanlarıyla bitirmeye karar verdim.  Bu uzun ve muhtemelen gereksiz paragrafın ardından gelelim Kapak Kızı adlı romana. İlk baskısı 1992 yılında Simavi Yayınları'nca yapılmış. Ben Ekim 2022 tarihli Can Yayınları'ndan çıkan 22. baskısını okudum. Romanın sonuna eklenen yazarın notuyla birlikte 261 sayfa. Son notta, romanın yeniden yazıldığı, belki daha doğru ifadesiyle gözden geçirilerek çoğu cümlenin yeniden ele alındığı belirtilmiş. 2004 yılında yapılan bu yenilenmiş hâli ile ilk baskısını kıyaslamak isterdim, kim bilir belki bir gün fırsat bulurum. Yemekli vagonunda sigara içmenin serbest olduğu ve içki servisinin yapıldığı senelerde geçiyor roman. Karlı bir günde Ankara'dan İs...

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve ...

yaz kış

Yürümeye başladığımda buralara kadar geleceğim aklımın ucundan geçmemişti. Sahilde bir aşağı bir yukarı yaptığım yürüyüşlerin benzerini tekrarlayacağımı düşünerek düşmüştüm yola. Neden sahil yerine tepelere yöneldim bilmiyorum. Belki denizi seyretmekten sıkıldım belki o adamla karşılaşmak istemedim.  Ne zaman sahile insem karşıma dikilip, gene yannız takılıyosun hocam, diye laf atacak. Yannız değil, yalnız diye düzeltsem, senin gibi okumuş adam değiliz ama biz de hayat üniversitesini bitirdik diye başlayacak.  Oysa tepeler bomboş. Adı üzerinde "yazlık siteler" sadece yazları kullanılıyor. Bahçelerindeki ağaçlar, ağaçlarındaki meyveler ise yaz kış burada. İşte bu zeytinler gibi. Sahipleri olgunlaştığını göremeyecek yine.  Yaz kış burada olan bir de ben varım, sahilde karşılaşmaktan kaçındığım adamla birlikte.