Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Yaklaşık altı ay kadar önce aldığım bir karar uyarınca televizyon teknolojisi ile ilgili yazılarımı ayrı bir blogda, İngilizce olarak yayınlıyorum. Başlangıçta bana keyif veren bu kararı uygulamak giderek zorlaşıyor. Aşağı yukarı aynı içerikli yazıları iki farklı dilde hazırlamak ciddi zaman istiyor. Neyseki kitap okumak ve internette dolaşmanın dışında yapabileceğim başka bir şey olmayan otobüs yolculukları var. Bu kez kürkçü dükkanına dönüş yolunda, kablosuz bağlantısı olan ancak çalışmayan bir otobüste yazıyorum. İnternet erişimimi, yol boyu sorun çıkartmayan Vodafone sim kartlı cep telefonuma mavi diş bağlantısıyla sağladım.
İstanbul Televizyon Forum ve Fuarı'nın ikinci günü sabahı önemli konuşmacıları ve konusuyla sayısal radyoya ayrılmıştı. Yanda görmekte olduğunuz programda birisi dışında tüm isimler sunumlarını gerçekleştirdiler. Radyo, televizyonun aksine, sayısallaşma süreci neredeyse hiç tartışılmayan bir mecra. Oysa, tıpkı televizyon gibi radyo yayınlarında da sayısallaşma gerçekleşecek. Hatta sayısal radyo ile kazanacağımız ses kalitesi artışı, sayısal karasal televizyon dönüşümünden daha önemli. Çünkü analog karasal televizyon yayınını izleyenlerin oranı, son araştırma sonuçlarına göre, % 17'ye gerilemiş durumdayken analog FM üzerinden radyo dinleyenlerin oranı % 100'e yakındır. Cep telefonu ve uydu alıcısı ile internet üzerinden dinleyenleri önemsiz sayarsak % 100 olduğunu da ileri sürebiliriz.
Peki dinleyicilerin büyük çoğunluğunu doğrudan ilgilendiren sayısal radyo konusunda böyle hareketsiz kalınmasının nedeni nedir? Bence tek yanıt alıcı fiyatlarının yüksekliği. Bugün 1 TL'ye de FM alıcı bulunabilirken, en ucuz sayısal radyo alıcısı (DAB receiver) 20 €, 25 $ düzeylerindedir. 21 haziran tarihli oturumunun sonunda yönelttiğim,
peki alıcılar ne zaman ucuzlayacak ve ileride 5 TL düzeyine fiyatlar gerileyebilir mi? sorusuna aldığım yanıt şöyleydi:
adil olmak gerekli, FM ile DAB'nin kalitesini ve kullanılan teknolojiyi değerlendirdiğimizde alıcıların fiyatlarının aynı düzeye gelmesinin olanaksız olduğu görülecektir.
Sayısal radyonun ülkemizdeki açmazını aşağıdaki üç cümle özetliyor:
Alıcı talebi oluşmalı ki alıcı fiyatları düşsün,
Yayın başlamalı ki alıcı talebi olsun,
Alıcı olmalı ki yayın başlasın.
Okuduğum teknik içerikli yazılarda sorunları tartışanları çok gördüm. Ancak yazılarda çözüm önerilerine pek sık rastlamam. İyi diyorsun ama çözüm nedir? diye sorarsanız önerimi yazayım. Aslında sormasanız da yazacaktım :)
Burada kısır döngüyü kırma görevi kamu yayıncısına ve düzenleyici denetleyici kuruluşlara düşüyor.
- Kamu yayıncısı, ücretsiz dağıttığı FM alıcılı radyolara (bunlar nostaljik görünümlü radyolar diye bu kamu yayıncısının yarışmalarında hediye ediliyor, aynı zamanda benzerleri marketlerde satılıyor) DAB alıcı koyacak. Benzer radyolar başka kurumlarca da hediye olarak dağıtılıyor. Bu radyolara da DAB alıcı konularak, kamuoyunda DAB'nin ne olduğunu deneyimleyen bir "early adaptor" (erken kalkan yol alır) grubu oluşturulacak.
- İlk maddeyle eş zamanlı olarak verici tesis ve işletmeden sorumlu şirket büyük illerde DAB verici sistemleri kuracak ve buralardan seçeceği, çok dinlenen radyo kanallarının yayınlarını, DAB kalitesinde yayınlamaya başlayacak.
- Gene ilk maddeye eşanlı olarak kamu yayıncısı da FM'de olmayan DAB'ye özel hazırlanmış çok talep görecek radyo postaları hazırlayıp gene öncelikli olarak büyük illere kuracağı (belki de verici tesis ve işletim şirketinden alacağı hizmet ile) DAB vericilerinden yayınlayacak. Kamu yayıncısının arşivindeki unutulmaz sesler bu yayınlar için bulunmaz kaynak niteliğindedir.
- Düzenleyici ve denetleyici otorite, bu deneme yayınları için gerekli frekansların boşaltılmasını sağlayıp alıcıların, en azından ilk yıl boyunca sübvanse edilmesi için gerekli işlemleri yapacak. Bu konuda ilgili bakanlıklara, üreticilere telkinlerde bulunacak. Aynı zamanda alıcıların yerli firmalarca imal edilmesi konusunda teşvik mekanizmaları düzenleyecek.
- Bu projenin olmazsa olmaz ayağı ise araç imalatçılarına dayanıyor. İlgili bakanlık yeni üretilen otomobillerdeki radyo alıcılarının DAB'yi de desteklemesini zorunlu kılacak düzenlemeleri hayata geçirecek. Hali hazırda kullanmakta olduğum 2011 model otomobilimin radyosunda DAB / AM alıcı var görünüyor. Ancak üretici şirket, Türkiye'de satılan modellere DAB alıcı koymamış. Yani, bu madde belki de en kolay hayata geçebilecek olan maddedir.
- DAB denemelerinin başlamasının ardından ilk yıldan sonra piyasada hatırı sayılır sayıda DAB alıcı olacaktır. Deneme yayınlarına katılan özel yayıncılar ve kamu yayıncısı DAB'nin ek avantajlarını görüp teknolojiye ısınmış olacaktır. Ardından düzenleyici ve denetleyici otorite sayısal radyo frekans tahsis ihalesini yapacak.
- İhale sonrası yapılacak son işlemi ise özel radyo yayıncısı kuruluşlar gerçekleştirecek. DAB ile artan reklam gelirleri ve yeni reklam olasılıklarını, DAB alıcılarının sübvansesinde kullanacak. Burada doğru kelime sübvanse değil elbette. Gazeteler aracılığıyla kupon karşılığında dağıtılması bir model olabilir mesela. Burada alıcı ücretinin bir bölümü promosyonu yapan kuruluşça karşılanır ve işte size sübvansiyon.
Yazıya başlarken amacım ile yazının beni getirdiği ne kadar farklı oldu. Neyse bu, bence çok önemli yazımı bir kaç dergiye gönderip yayınlatayım. O zamana kadar size keyifli okumalar.
Madem içerik değişti, son değişiklik olarak başlığı düzelteyim :) İlk başlık iTVF'nin ikinci günü: Sayısal radyo idi. Bu başlığı başka bir yazıda kullanmak gerekli. Çünkü halen RadioDNS'ten, DRM'den DAB+'tan bahsetmem gerekli.
Bir reklamda küçük sevimli bir çocuk, ki çocukları reklamda kullanmaya karşıyım, annesine çoook çalışmam gerekiyor gibi bir şeyler söylüyordu. Halim tam olarak o, bitirmem gereken bir yüksek lisans, başlamam gereken bir doktora, öğrenmek istediğim iki yabancı dil var. Bu dillerden birisinin alfabesi de farklı üstelik.
Bu kadar uzun yazmanızı anlayamadım. Benim için ilgi çekici bir yazı olmasına rağmen, yazınızı okurken 5-6 kere koptum konudan. Yani en basit örnek olarak vodafone sim kartınızın takılı olduğu telefonunuzu mavi diş ile bilgisayarınıza bağlayıp otobüs yolculuğu yaptığınızı yazmanız çok gereksiz. Sonuçta DAB radyo hakkında yazıyorsunuz değil mi? Sonuç olarak elimde var 0.
YanıtlaSilElinizde kalanin olmamasina uzuldum.
YanıtlaSil