Ana içeriğe atla

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Sayısal karasal televizyona dair aklıma gelenler

Elektronik marketlere gittiğimde televizyon satılan bölümleri ziyaret ediyorum. Bu günlerde Samsung satanlara sorduğum ilk soru DVB-T2 deneme yayınlarını izleyip izlemedikleri oluyor. F serisi Samsung televizyonlar DVB-T2 dahili alıcıya sahipler.  Ne yazık ki, halen DVB-T2'nin ne olduğunu bilmeyenler çoğunlukta. 
Bu bilgi eksikliğinin sebebi çok elbette: Elektronik marketlerin üst yönetimleri, satılan ürünlerin Türkiye temsilcileri, radyo ve televizyon dünyasında çalışan sivil toplum kuruluşları ve tabii listenin başında düzenleyici ve denetleyici kuruluş. Katıldığım panellerde, oturumlarda rastladığım üst yöneticilerine de söyledim: 

Sayısal karasal televizyon yayınının ülkemizde başarılı olması, halkın bilgilendirilmesine bağlıdır. 
  • Uydunun, hatta daha doğru ifadesiyle FTA uydunun, bu kadar fazla pazar payına sahip olduğu başka bir Avrupa ülkesi yok. 
  • Pay TV, abonelik ile izlenebilen platformlar, tekliflerinin bu kadar sınırlı olduğu başka bir Avrupa ülkesi yok. Hepi topu 2 (iki) DTH (Direct To Home), bir adet sayısal kablo ve bir adet IPTV hizmeti var. 
  • Konya büyüklüğünde toprağı olan İsviçre'de 200'ün üzerinde kablo operatörü hizmet veriyor. Romanya, Bulgaristan, Macaristan gibi orta ve doğu Avrupa ülkelerinde izleyicilerin bir çok alternatifi var. 
  • Orta ve doğu Avrupa ile ülkemizin televizyon piyasasındaki farklılıklar tez konusu olacak kadar dikkat çekici. 
  • Uydu yayınlarının bu kadar yaygın olduğu ülkemizde sayısal karasalın kendisine bir yer bulabilmesi için mutlaka ama mutlaka sağlam teklifler sunulması gerekiyor.
  • Hibrit (melez) kutu, bu tekliflerin olmazsa olmazı. 
  • FTA kanalların T2 üzerinden, diğer sunulanların (T2 üzerinde olmayan içerikler, kanallar, VoD, catch-up TV, etkileşim...) IP üzerinden verileceği özel kutuların ülkemizde çok tutulacağına eminim.
  • Krakow'da konuştuğum kutu üreticileri (ki aralarında PACE gibi önemli oyuncular da vardı) Türkiye piyasasına girmeye can atıyor. 18 milyon haneden bahsedilince bunun %30'una bile ulaşmak anlamlı bir pazarı müjdeliyor. 
  • Özellikle DVB-T şebekesini kurmuş ve belli bir doygunluğa ulaşmış batı Avrupa'da başka iş çıkmayacağını gören kutu üreticileri gözünü Rusya'ya, bize ve T2 şebekesini kuracak diğer ülkelere çevirmiş durumda. 
  • Bu noktada pazara doğru zamanda doğru ürünü sunan kazanacaktır. 
  • Önemli olan pazarın ihtiyacını doğru analiz edip, teklifi uygun fiyatlandırmak ve hizmet kalitesini yüksek tutmaktır. İzleyici, Elektronik Program Rehberinde seçtiği kanalın T2 üzerinden mi IP üzerinden mi geldiğini önemsemeyecektir. İzleyici için önemli olan izlemek istediği içeriğe ulaşmaktır. 
Hibrit kutu ile sunulacak hizmetin, iş modeli ayrıntılarına bu blog üzerinde girmenin pek gereği yok sanırım. İşin ayrıntılarını tartışmak gerekli, ki o bu blogda amaçladığımın ötesine geçmek olacaktır. Eminim, bu sektöre yatırım yapmaya karar veren gruplar, yatırımcılar doğru kişilere doğru analizler yaptıracaktır zaten. Ya da yaptırmalı. Yapılacak hatalı seçimlerden geri dönmek kolay olmayacaktır. 
Konu ile ilgili yazacak, söyleyecek şey çok belki ancak hem yazı çok uzadı hem yaz yaz bir şey olmayınca insanın şevki kırılıyor. Umarım ilerleyen günlerde televizyon ekranlarında dönmeye başlayan kamu spotlarından, gazetelerde DVB-T2'yi anlatan haberlerden/reklamlardan, elektronik marketlerde DVB-T2 dahili alıcılı televizyonlardan ve DVB-T2 kutularından bahseden yazılar yazarım. 
Kasım 2013'e (Ankara'da DVB-T2 yayınlarının başlamasına) bir kaç ay, Mart 2015'e (Türkiye'de analog karasal televizyon yayınlarının kapatılmasına) bir kaç yıl kaldı. Zaman durmuyor, aksine hızlanıyor. 
Fotograf, Avrupa Merkez Bankası'nın Frankfurt'taki merkezinin önünden. Yazıyla ne ilgisi var demeyin. Günün sonunda hepimiz bu simgenin gösterdiği şey, para, için çalışıyoruz. 

Yorumlar

  1. Bilgilendirici bir yazı teşekkürler. Benim merak ettiğim bir konu, DVB-T2 için alıcı antenler nasıl olacak, özel bir anteni var mı? Apartmantlarda altyapısal olarak ne boyutta bir değişikliğe ihtiyaç var? TV'lerin
    yayın için takvimi nedir?

    Selamlar
    Çağatay

    YanıtlaSil
  2. seçilen parametrelere göre büyük kent merkezlerinde eviçi mobil alış olanaklı olacak. biz laboratuarımızda bir ucu kırık çubuk antenle yayını alabiliyoruz. bildiğimiz televizyon üzerine konulan çubuk anten, büyük kentlerin merkezlerinde yeterli olacak. diğer yerleşim birimlerinde çatı anteni gerekecek.
    Bu anlamda apartmanlarda bir değişikliğe ihtiyaç olmayacak gibi görünüyor.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Hüküm Gecesi / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Seneler önce okuduğum Yaban'ı saymazsam Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okuduğum ikinci roman oldu Hüküm Gecesi. 1926'da yazılmaya başlanılan eser, 1927'de yayınlanmış. Roman Osmanlı'nın son dönemine tanıklık eden Ahmet Kerim adlı kurgu karakterin gözünden anlatılıyor. İttihat ve Terakki'nin kabinenin içinde yer almadığı hükümet, sopalı seçim, Hürriyet ve İtilâf'ın kurduğu hükümet, Trablusgarp bozgunu, Uşi Anlaşması, Balkan bozgunu, Bab-ı Ali baskını... Anlatılsa roman olur denilen bir dönem, Hüküm Gecesi'nin tarihsel arka planı.  Romanın başkahramanı Ahmet Kerim'in Yakup Kadri'ye benzerliği dikkat çekici. Öyle ki romanın bir yerinde Ahmet Kerim İstanbul'un Sodome ve Gomore'yi andırdığını söylüyor, ki hepimiz Y. Kadri'nin aynı adlı romanını hatırlıyor. Y. Kadri'nin yaşam öyküsüne baktığımda o tarihlerde, tıpkı Ahmet Kerim gibi, gazetelerde çalıştığını okudum. Kurgu karakterler dışında Ali Kemal, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Ahmet ...

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Dorian Gray'in Portresi / Oscar Wilde

Remzi Kitabevi'nin Ağustos 1968 tarihli ikinci baskısından okudum bu klasik romanı. Dilimize Ferhunde ve Orhan Şaik Gökyay çevirmiş. Günümüzde yapılan çeviriler daha özenli oluyor. Bu baskıda, romanda Fransızca olarak geçen kimi bölümlerin çevirisi yapılmamış. Oysa dip not şeklinde bu ifadelerin Türkçesi verilmeliydi. Dizgiye dair de sorunlar var. Sanırım yeni tarihli baskılarda bu sorunlar giderilmiştir.  Alt metinlerle, göndermelerle dolu bir roman Dorian Gray'in Portresi. Bunları bilmeden, fark etmeden de okunabilir elbette. Yayınlandığı dönem tartışmalara sebep olmuş, kimi bölümleri sansürlenmiş. Yakın tarihli baskıları, "sansürsüz" ibaresiyle okuyucuya sunulmuş.

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve ...

değişiklik

Sabah uyandığımda bugünün de diğerleri gibi geçeceğini düşünmüştüm. Aynı şeyleri yapıp, aynı saatte aynı yoldan döneceğimi eve. Oysa bu gördüğünüz geçidi kullanıyorum bu kez.  Aslında bir kaç sokak değişikliği tek yaptığım. Kim bilir hangi zamanda yapılmış bu saray kompleksinin kenarındaki yapıya düşürdüm yolumu.  Küçük değişiklikler yapmak gerek hayatta. Bazen öğlen yemeği için tercih ettiğiniz mekânı, bazen kalvaltıda yediğiniz zeytini, bazen ise ev - iş - okul arasındaki sokağı.     

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm.