Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
İşin doğrusu bu TS, muhtemelen Trabzonspor anlamına gelmiyordur, ama önemli mi? Bize her yer Trabzon değil mi?
Krakow'u boydan boya dolaşan Vistula nehri kıyısı yürüyüş ve bisiklet yollarıyla çevrili.
şehrin önemli yerleri birbirine yakın.
Jean Paul, Krakow doğumlu değil belki ama burada okumuş ve yaşamış.
Bu levhanın benzerlerini yıllar önce Almanya şehirlerinde de görmüştüm. EGO Cepte'den yararlanmak için bir şekilde internete erişmeniz gerekiyor. Oysa bu durak bilgilendirmeler için görebiliyor olmanız yeterli. Gerçi bir şey önerirken mevcut koşulları da gözetmek şart elbette. Böyle ekranlar ne kadar sağlam kalır sorusu ciddi bir soru ne yazık ki.
fotoğraflara bakarken anlamadım neden çektiğimi. sonradan fark ettim duvardaki tabelayı. Krakow'un market square denilen 14. yüzyuldan kalma meydanında Google ofisi var.
Bu görüntü bana Santiago de Chile'yi hatırlattı. Eve döndüğümde iki fotoğrafı yan yana yayınlarım. Pazar meydanında kumaşçılar çarşısı.
Papa2ç John Paul'ün yaşadığı yer olan Krakow, oldukça dindar bir kent. Kent dindar olmaz tabii, dindar insanlar yaşıyor. Bol miktarda kilise var. Görünen St. Mary kilisesi. 13. yüzyıldan kalma bir kilisenin temelleri üzerine 14. yüzyılda inşaa edilmiş Gotik tarzda bir yapı.
Bu fotoğraflar hep meydandan. Bu küçük bina da bir başka kilise. St. Adalbert's Kilisesi. Bina, muhtemelen Krakow'un en eski kilisesinin kalıntıları üzerine yapılmış. Barok tarzda 18. yüzyılda inşa edilmiş.
Kiliseye bir başka açıdan bakmak. Adam Mickiewcz, 19ç yüzyılda yaşamış Polonyalı şair.1940'ta Nazi işgalinde zarar görse bile 1955'te onarılmış.
St. Mary kilisesi ile Hard Rock kafe yanyana.
Barbikan, Krakow'un manzarasını oluşturan önemli yapılardan. Aslında bir kale. 15. yüzyıl sonlarında Kral Jan Olbracht tarafından Türklerle Bukowina'da yaptığı savaş sonrası yaptırmış. Kale hiç işgal edilmemiş. İkinci Dünya savaşında hasar görmeyen ender şehirlerden Krakow.
Misisipi nehrinde olur sanırdım böyle yandan çarklı nehir vapurları. Krakow'da da varmış.
Bahsettiğim manzara böyle.
Sovyet döneminin planlı kenti Nowa Huta, insanlığın unutulduğu dönemleri insanlara unutturmamak adına müzeleştirilmiş Ausscwitz ve Birkenau kampları, tuz mağraları ve Katoviçe kenti Krakow'a gelince gezilebilecek yerler. Benim hiçbirisini görme şansım olmayacak sanırım. Becerebilirsem Nowa huta'ya gideceğim ki Krakow merkezden 20 dakika sürüyormuş tramvayla.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.