Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Vay beeee. Neler neler olmuş, neler neler oluyor! diyerek okudum ülkemizin tarihine ilişkin bir çok kitabı. Ne ilginçtir ki şimdi bunları kendim yaşıyorum. Bizzat, şaşkınlıkla!
Böylesi şeyler yaşanırken tutup sayısal karasal yayıncılıktan, mekanlardan, tiyatro-film, kitap yazıları yazmak boş işler gibi geliyor.
Bu yaşananlar kitap olacak! Bu kesin. Belki onlarca yıl geçecek ama yazılacak bu günler.
Kim ne yaptı, kim hangi gezegenin sıcaklığını yayınlıyordu olaylar olurken hepsini kaydediyor bellekler.
Gazeteciliğin yüz aklarını da yazıyor. Bu kaos yatışanakadar başka bir şey yazmayacağım.
Ne kadar sürer bilmem.
Umarım sonu gelir,
umarım biran önce gelir
Allah hepimizin yardımcısı olsun...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.