Ana içeriğe atla

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Ben Ankara'ya dönüyorum peki yayıncılık nereye gidiyor?

Kısa sürdü twitter maceram. Vaktimden çaldığını fark ettiğim herşeyi hayatımdan çıkartıyorum. Twitter, vakit hırsızlarının önde gideniydi, hesabımı kapattım. Bazen, keşke böyle durum güncellemesi gönderdiğim bir platform olsaydı diyorum. İşte bu yazı, öyle bir yazı. Yani "durum güncellemesi" var sadece.
Krakow havaalanı, uluslararası terminalinde Frankfurt'a gidecek Lufthansa uçağını bekliyorum. Trabzon dönüşü uçağı göz göre göre kaçırınca ve sonra Paris dönüşü ucu ucuna yetişince artık saatler öncesinde yola çıkıyorum. Bu kez de öyle yaptım. Digital TV CEE etkinliğinin son gününde, diğer iki günde olduğu gibi, bir çok ikili görüşme gerçekleştirdim. Bir firmayı temsilen gelmiş olsaydım eminim epey iş bağlantıları yaparak dönüyor olacaktım. Oysa, İngilizce yazmakta olduğum bloğumun reklamını yapıp ilerleyen etkinliklerde Türkiye televizyon pazarının durumu hakkında sunum yapabileceğimi belirtmekten ileri gitmedi görüşmelerim. Bağlantı bağlantıdır deyip geleyim bu durum güncellemesi meselesine.
Durum değişiyor ülkemiz televizyon sektöründe. Biz içerden ne kadar farkındayız bilemiyorum ama dışarıdan bakınca çok kendine has bir pazarımız var. Bir kaç örnekle ne demek istediğimi anlatayım. Bizde Pay TV, yani içerik için bir şekilde para ödenen sistemler, abonelikleri büyük oranda futbol lisansları üzerinden ilerliyor. Federasyon, nedendir bilinmez, lig yayın lisanslarını televizyon kanalları yerine platformlara pazarlamayı tercih etmiş durumda. Hal böyle olunca lisansı alan platform "yaşıyor" ya da ölümüne fiyatlar verdiği için "ölüyor". Kabloyu hiç saymamak daha doğru belki. Yok denecek kadar az abonesi var çünkü ve yıllardır bir arpa boyu ilerleyemedi. Hem home-pass (yani abone olabilecek hane) olarak hem aktif abone olarak. Sayısallaşmayı bile tam sağlayamadılar. Bu hizmet paketi ve bu fiyatlarla halen iş yapıyor olmaları, Avrupa'dan bakınca tez konusu olabilecek düzeyde ilginç. Doğu Avrupa'daki teklifleri (geniş bant internet, televizyon ve ses için önerilen aylık ücret) ayrıntısıyla inceleyeceğim bir yazı hazırlayacağım. Ancak o zamana kadar şu kadarını söyleyebilirim, bizim geniş bant internet için ödediğimiz paraya çok daha hızlı, çoğunlukla kotasız internet + HD kanalları da olan OTT + ses paketi veriliyor bir çok yerde.
Peki bu durum sonsuza kadar sürer mi? OTT (Over The Top) bu dikensiz gül bahçesi durumunu kökten değiştirecek potansiyele sahip. Artık IPTV hizmeti sağlamak için gereken kendi ağınızın olmasına gerek yok. Hatta herhangi bir şekilde birisinin ağını kiralamanız da gerekmiyor. IPTV'de olduğu gibi abone başına RTÜK'e ödemeniz gereken bir tutar da yok. Hatta mevcut yasal durumda RTÜK sizin içeriğinize bile karış(a)mıyor. Bu durum, yasal boşluk durumundan bahsediyorum, sonsuza kadar sürmez elbette. Ancak OTT'yi düzenlemeye kalktıklarında YouTube'a da düzenleme gelmiş olacak bir yerde. Yani sınır çok belirsiz. Düzenlenmesi zor bir alan. Emin olun sadece ülkemiz değil, Avrupa hatta Amerika'da bile bu konu mahkemelerin meselesi haline gelmiş durumda.
Peki OTT tam olarak ne öneriyor izleyiciye. Teklif iki şekilde olabiliyor. Birincisi bir kutu satın alıyorsunuz elektronik marketinden. Kutuyu kullanarak IP üzerinden gelen TV kanallarını televizyonunuzdan izleyebiliyorsunuz. İsterseniz, seçilen modele göre, izle/öde, reklam seyret/bedava izle şekilde sunulan özel içeriklere erişebiliyorsunuz. Gene seçilecek modele göre FTA (Free To Air) kanallar, satın aldığınız hibrit (melez) özellikteki kutuya DVB-S-T-C (ki bizim ülkemiz için bu S-S2-T2 şeklinde olabilir) yani uydu, karasal veya kablo üzerinden alınırken isteğe bağlı özel içerikler IP üzerinden gönderiliyor. Bence başarılı olacak model, en azından geniş bant erişiminin çok da sağlıklı gelişmediği / ucuz olmadığı / yaygınlaşmadığı / işletilmediği ülkemizde linear TV (bildiğimiz televizyon yayınları) içeriğin broadcast (yayın), isteğe bağlı içeriğin (Video On Demand) ve etkileşimli uygulamaların (interactive applications) IP üzerinden gönderilmesi şeklinde olacaktır.
Burada IPTV'ye göre bir diğer OTT avantajı, hizmeti sunacak şirketin aslında OTT platformu için bir sisteminin bile olmasına gerek olmamasıdır. Çeşitli firmalar tarafından sağlanan platformların özelleştirilmesiyle bölgesel, yerel OTT servisleri kiralama modelleriyle sunulabilir.
OTT, ülkemizdeki Pay TV sektörünü ciddi şekilde zorlayacak. Bu gelişmeyi göre Pay TV operatörleri de OTT hizmeti sunmaya başladı zaten. Ancak, pazara giriş bariyerini ortadan kaldıran OTT'ye verilecek yanıt, aynı hizmeti sunmak olmamalı. İş modelinin yeniden gözden geçirilmesi, değer zincirinin değiştiğinin kabulü ve yeni duruma göre modeller belirlenmesi iyi bir başlangıç olabilir.
Krakow'da gördüğüm ve konuştuklarımdan çıkarttığım en önemli ders iyi yaptığın işi yapmaya devam et. Diğer işlerini iyi yapanlara bırak. Yani bir başka değişle, ya da moda tabiyle outsource. Ne yazık ki taşeronlaşmayı ve işten çıkartmaları beraberinde getiren bu gidişata uymak, ayakta kalmak için aşağı yukarı tek yol. Her işi kendim yapayım, kimisini iyi kimisini kötü idare edip giderim felsefesi ile devam etmek pek olası görünmüyor. BBC Worldwide'ın ve Discovery Network'ün sunumları özellikle ufuk açıcıydı bu anlamda. Geçen yıl 1 milyar dolar üzerinde para harcayıp içerik üreten Discovery Networks, tam olarak bunu yapmış. Yani iyi olduğu işi yapmış. Aynı şeyi BBC Worldwide'da yapıyor. İçerik üreten, onu pazarlayan ve yerel izleyicilerine sunan şirketleri birbirinden ayırmışlar.
Daha yazacak çok şey var, ama bu blog yazılarını uzun tutunca, zaten az olan okunma sayısı iyice düşüyor.
Fotografta gülümseyen beyefendiler (Berk Uziyel ve Güney Yavasur) SPI International şirketinin yetkilileri. Daha önceki yazımda belirtmiştim, İstanbul'da yerleşik olup Orta ve Doğu Avrupa'da televizyon kanalları işleten, içerik üreten ve ajans olarak çalışan SPI ile tanışmak Krakow'da nasipmiş. Kendileri, Digital TV CEE'de sunum yapan tek Türkiye şirketiydi. Vestel, stand sahibi tek Türkiye şirketi olduğu gibi. Umarım hem sunum hem stand olarak farklı şirketlerimizi görürüz bu önemli etkinlikte.

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Hüküm Gecesi / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Seneler önce okuduğum Yaban'ı saymazsam Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okuduğum ikinci roman oldu Hüküm Gecesi. 1926'da yazılmaya başlanılan eser, 1927'de yayınlanmış. Roman Osmanlı'nın son dönemine tanıklık eden Ahmet Kerim adlı kurgu karakterin gözünden anlatılıyor. İttihat ve Terakki'nin kabinenin içinde yer almadığı hükümet, sopalı seçim, Hürriyet ve İtilâf'ın kurduğu hükümet, Trablusgarp bozgunu, Uşi Anlaşması, Balkan bozgunu, Bab-ı Ali baskını... Anlatılsa roman olur denilen bir dönem, Hüküm Gecesi'nin tarihsel arka planı.  Romanın başkahramanı Ahmet Kerim'in Yakup Kadri'ye benzerliği dikkat çekici. Öyle ki romanın bir yerinde Ahmet Kerim İstanbul'un Sodome ve Gomore'yi andırdığını söylüyor, ki hepimiz Y. Kadri'nin aynı adlı romanını hatırlıyor. Y. Kadri'nin yaşam öyküsüne baktığımda o tarihlerde, tıpkı Ahmet Kerim gibi, gazetelerde çalıştığını okudum. Kurgu karakterler dışında Ali Kemal, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Ahmet ...

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Dorian Gray'in Portresi / Oscar Wilde

Remzi Kitabevi'nin Ağustos 1968 tarihli ikinci baskısından okudum bu klasik romanı. Dilimize Ferhunde ve Orhan Şaik Gökyay çevirmiş. Günümüzde yapılan çeviriler daha özenli oluyor. Bu baskıda, romanda Fransızca olarak geçen kimi bölümlerin çevirisi yapılmamış. Oysa dip not şeklinde bu ifadelerin Türkçesi verilmeliydi. Dizgiye dair de sorunlar var. Sanırım yeni tarihli baskılarda bu sorunlar giderilmiştir.  Alt metinlerle, göndermelerle dolu bir roman Dorian Gray'in Portresi. Bunları bilmeden, fark etmeden de okunabilir elbette. Yayınlandığı dönem tartışmalara sebep olmuş, kimi bölümleri sansürlenmiş. Yakın tarihli baskıları, "sansürsüz" ibaresiyle okuyucuya sunulmuş.

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve ...

değişiklik

Sabah uyandığımda bugünün de diğerleri gibi geçeceğini düşünmüştüm. Aynı şeyleri yapıp, aynı saatte aynı yoldan döneceğimi eve. Oysa bu gördüğünüz geçidi kullanıyorum bu kez.  Aslında bir kaç sokak değişikliği tek yaptığım. Kim bilir hangi zamanda yapılmış bu saray kompleksinin kenarındaki yapıya düşürdüm yolumu.  Küçük değişiklikler yapmak gerek hayatta. Bazen öğlen yemeği için tercih ettiğiniz mekânı, bazen kalvaltıda yediğiniz zeytini, bazen ise ev - iş - okul arasındaki sokağı.     

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm.