Ana içeriğe atla

Aereo'nun modeli bizde tutar mı?

Biliyorum Digital TV CEE gözlemlerini, sunumlarını merak ediyorsunuz. İşin doğrusu yazıya böyle başlamak hoşuma gidiyor. Yoksa, kimsenin Özgür izlenimlerini yazdı mı acaba diye girip sayfama bakmadığının farkındayım. Olsun, zaten ben bunları anı olsun diye yaşadım. Gece yolculuğu yapınca uykumu düzgün alamıyorum. Öyle olunca da yazı böyle oluyor işte. Daha fazla uzatmadan konuya gireyim.
Üç yazılık bir dizi hazırlamıştım. Televizyon dünyasında değişen iş modelleri diye. Kıymetli meslektaşlarımın uyarısıyla, farkında olmadığım bir başka model olduğunu gördüm. Aereo, New York'ta kurulmuş bir girişim. Evlerdeki çatı antenleriyle alınabilen yayınların tümüne, her zaman, her yerden ve her cihazdan erişim olanağı sunan bir iş modeli kurmuşlar.
ayrıntısı şöyle:
  • Aboone, Aereo TV'ye başvurup bir bulut anteniyle (aslında anten size verilmiyor, sanal anten diyelim buna, hepi topu bir tuner entegresinden bahsediyoruz, anten Aereo'nun headend'inde) internete bağlanabilen bir cihaz üzerinden hizmet alıyor. Ortada Aereo'dan gelen bir "kutu" da yok. 
  • Sanal anteninin aldığı tüm içerik internette kullanıcının erişebildiği bir hesapta saklanıyor. İzleyici bu sanal antenine erişip, seçtiği kanalı izleyebiliyor. Bundan sonrasının teknik adı OTT. Network DVR hizmetinin eklendiği bir OTT. Yani izleyici izlediği kanalı dondurabiliyor (caching) ve kaydedebiliyor (cloud DVR).
  • Bu içeriğe kullanıcı, şifresi ile dilediği cihazdan dilediği zaman erişebiliyor. 
  • Yani ortada ne anten ne kutu var. Satılan / abone olunan sadece hizmet. Bu sayede iPad/iPhone/Android/SmartTV/tablet/notebook/PC/... ve Aereo'nun yazılımını destekleyen her platformdan TV izlemek olanaklı oluyor.
  • Kayıt alanı sınırlı tutulmuş modelde. 20 GB'lık kayıt ve sunulan hizmet için talep edilen bedel 8 $ + vergiler. 4 $ daha verirseniz 60 GB'a çıkıyor kayıt alanınız ve 7/24 servis hizmeti de hesabınıza ekleniyor. 
  • Sözleşme / taahhüt yok.
Kablo TV operatörlerinin masraflarını büyük bölümünü oluşturan bir bedeli Aereo ödemiyor. nedir o?
İçeriği ilk yayınlayanlar, yani ABD'deki ifadesiyle broadcasting networks, bizdeki ifadesiyle televizyon kanalları yok hesapta. İşin merkezinde varlar aslında. Demek istediğim, Aereo'nun kurduğu model ile sunduğu hizmetin özü içerik. Ancak Aereo, içerik sahiplerine pay vermiyor. Onların içeriğinin zaten FTA (free to air) olduğunu ileri sürüyor. İş adli makamlara yansıyor ve yargı kararını veriyor:

Çatı anteniyle izleyicinin alabildiği yayın için Aereo'dan kiraladığı antenin kullanılmasını neden sorun yaratsın ki!
Ama ama dediğinizi duyar gibiyim. Mesele alması değil, onu internete koyup sonra izliyor. Ne olmuş yani, diye yaklaşıyor mahkeme. Evine ücretsiz ulaşan içeriği başkalarına yeniden sunmadığına göre dilerse hepsini kaydeder, sonra izler. Dilerse bu işi internette kendi izlemesi için yükler ve sadece kendisi izler. Kim ne karışır.

Kimse karışmasa da işler biraz karışıyor.
Evelsi gün Digital TV CEE etkinliğinde Pay TV operatörlerinin yer aldığı bir panelde sordum bu Aereo TV örneğini. Avrupa'da tutmaz, yasalar mevzuat izin vermez dediler.  
Aereo'nun geleceği nedir?
Sektörde kime sorsanız, en önemlisi nedir diye, herkes aynı yanıtı verir: Content is the KING. Yani içerik kraldır. Bu kralın sahipleri, sektörün büyükleri FTA yayınlarını kapatmayı düşünmeye başlamışlar. Forbes'daki habere göre Aereo davası sonucuna göre Fox, CBS ve Univision sadece kablo üzerinden yayınlarını dağıtmayı düşünüyorlarmış.
Onların böylesi bir hamlesi bu kanalları FTA olarak dağıtan dağıtıcı şirkete bir darbe vurmak demek. Tek darbe dağıtıcıya da değil. Bu frekanslar için tonla para veren lisans sahipleri şimdi lisansı geri vermekle yeniden başka bir yayıncıya ihale etmek arasında kalacak.  
Lisanslar için milyon TL'ler ödenen ülkemizde ne olur?
Bu gelişmeler, medya plazaların tepelerinde ne kadar değerlendiriliyor bilemiyorum. Umarım birileri dünyada neler oluyor diye bakıyordur. İşin aslı, hem geçen ay Londra'da katıldığım Connected TV Summit'te hem de geçen günlerde Krakow'da katıldığım Digital TV Central & Eastern Europe etkinliklerinin en çok konuşulan konusu OTT'ydi. Görünen o ki temelinde OTT olan Aereo benzeri hizmetler öyle ya da böyle yaygınlaşacak. Burada klasik yayıncıların tutunabileceği tek dal, bizde geniş bant internet erişim ücretlerinin Avrupa ve ABD'ye kıyasla hala yüksek oluşu ve yaygınlık sınırlılığı. Evinde 8 MBit'in üzerinde kotasız internet kullanan kaç kişi vardır ki? HD kaliteyi 4 MBit'e sıkıştırabildiğini söyleyen şirketler olsa bile bakır kablolarda söylenen hızlarla gerçekleşenlerin farklarını da düşününce 8 MBit'in ideal olduğu düşünülebilir. 
Bu durumda, teknolojinin yaygınlığının azlığı bir avantaj gibi görünüyor. Gene de benzeri bir hizmeti ülkemizde sunmayı düşünen gruplara iki önerim olacak:
  1. Teknolojiye de hakim avukatlardan oluşan bir hukuk bürosu bulun. Mutlaka aralarında fikri mülkiyet hukuku uzmanları da bulunsun.
  2. Pazar araştırması yapıp ölçeklendirebilir bir model kurun. İş büyüdükçe aldığınız hizmeti arttırın. 
  3. İlk yatırım bedelinin 0 TL'ye yakın olduğu bu modeli kurmayı düşünürseniz, bilen birilerine danışmayı unutmayın :)

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gen...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

değişiklik

Sabah uyandığımda bugünün de diğerleri gibi geçeceğini düşünmüştüm. Aynı şeyleri yapıp, aynı saatte aynı yoldan döneceğimi eve. Oysa bu gördüğünüz geçidi kullanıyorum bu kez.  Aslında bir kaç sokak değişikliği tek yaptığım. Kim bilir hangi zamanda yapılmış bu saray kompleksinin kenarındaki yapıya düşürdüm yolumu.  Küçük değişiklikler yapmak gerek hayatta. Bazen öğlen yemeği için tercih ettiğiniz mekânı, bazen kalvaltıda yediğiniz zeytini, bazen ise ev - iş - okul arasındaki sokağı.     

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat ...

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm. 

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

boşluk

"Bak ne yaptım, piramidi avucumun içine sığdırdım."   Benzeri milyon kez çekilmiş bir fotoğrafı kendi telefonuyla da kaydetmiş olmanın anlamsız gururu ve mutluluğu sesine yansıyordu. Bak diye seslenmişti ama seslendiği yerde boşluk dışında bir şey yoktu.  Hayatının tümünü kaplayan büyük boşluk. Oysa aşıklar kentine yalnız gelmek değildi planı. Bu hafta çok farklı geçecekti.  Nikahın ardından balayı için geleceklerdi Paris'e. Kalacakları oteli iki ay öncesinden ayarlamıştı. Bir haftalık tatilde gezecekleri yerleri belirlemişti gün gün, hatta saat saat.  Şimdi avucunun içine sığdırdığı piramidin yerinde sevgilisinin eli olabilirdi.  Eğer nikaha bir saat kala, bu iş olmayacak, ben vazgeçtim demeseydi.