Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
22 - 23 Mayıs tarihlerinde Londra'da düzenlenen Connected TV Summit adlı etkinliğe katıldım. İki gün boyunca sabah 8'den akşam 5'e kadar süren oturumlarda televizyon dünyasında iş modelini doğrudan etkileyecek konular tartışıldı. Samsung, LG, Vestel, Panasonic gibi tüketici elektroniği üreticileri; BBC, RAI, Sat 1, RTL, SKY gibi yayıncı kuruluşlar; Hulu, Boxee gibi OTT servis sunucuları; Siemens gibi sistem çözümü sunanlar; analiz ve değerlendirme şirketleri kendi bakış açılarından konuyu değerlendirdi. İki gün boyunca yaptığım gözlemlerden sonra bu etkinliklerde neden bizden kimseler olmaza yanıt aradım. İşte kendimce bulduğum nedenler:
- Ülkenin nüfusu 70 milyonu geçtiği için pazarın oyuncularının yurt dışını hedeflemesi gerekmiyor. Bu tespit tüketici elektroniği için geçerli değil elbette, zaten Vestel de etkinliğin aktif katılımcısıydı.
- Mekansal uzaklık ve vize zorunluluğu yıldırıcı olabiliyor. Paris'ten vizesiz ve trenle iki saatte gelinebilirken bizim vize almamız şart ve ancak uçakla gelebiliyoruz.
- Kurumlarda, buna kurumsal şirketleri de dahil edebiliriz, yurt dışı etkinlikleri ya sıraya konuluyor, ya da ödüllendirme şeklinde algılanıyor. Böyle olunca konuyla doğrudan ilgili birisi yerine "sıradaki" ya da "taltif edilecek" etkinliğe gönderiliyor. Oysa etkinliğin katılımcılarından gördüğüm kadarıyla neredeyse hepsi birbirini daha önceki yıllardan ve benzer diğer etkinliklerden tanıyor.
- Kendi içimize fazlasıyla kapalı yaşıyoruz. Yaptığımız işlerde süreklilik ve uzmanlaşma yok. Bugün bu işle ilgilenen, yarın birisinin işten ayrılması, bölüm değiştirmesi gibi sebeplerle uzmanı olmadığı başka bir işle ilgilenmek zorunda kalabiliyor. Tam o konuda kendini yetkinleştirecekken bu kez işin asıl sahibi gittiği / gönderildiği yerden dönüyor. Oysa etkinlik katılımcılarından gördüğüm konunun bir boyutunu iyi biliyorlar, teknikse tekniği satışsa satışı. Ne iş olsa yaparım abi yok onlarda.
- Yaptıkları işi seviyorlar ya da sevdikleri işi yapıyorlar. Hasbelkader üniversite sınavında kapağı attığı bölümü bitirdikten sonra yerleştiği işi yapmıyorlar. Belki taa liseden bu yana yapmayı istediği işle uğraşıyorlar.
- Planlılar. Etkinlikte tanıştığım bir ülkemiz vatandaşı meslektaşa sordum, siz de bir sürü başarılı uygulama sahibisiniz. Neden sunum yapmadınız burada diye. Katılacağım pazartesi öğleden sonra belli oldu dedi. Oysa etkinliğin yapılacağı, programı aylar öncesinden belliydi.
- Birbirimizden bile haberdar değiliz. 20 - 22 Haziran tarihlerinde İstanbul TV Forum & Fuarı düzenleniyor. Etkinliğin düzenleyicisi olan kuruluşlardan birisinin ar-ge'sinde çalışıyorum. Fuara katılacak bir başka firmanın verdiği davetiyeyle haberdar oluyorum. Etkinlikte neler olacak derseniz işin doğrusu ben de merak ediyorum. Web sayfasından pek bir şey anlayamadım çünkü.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.