Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
2006 ve 2009 sonrası 2012 araştırması sonuçları geçenlerde yayınlandı. İlk değerlendirmelerimi yazdıktan sonra, daha sakin kafayla daha geniş bir değerlendirme yazısı hazırlamak farz oldu. Bu yazı, muhtemelen önümüzdeki günlerde, yeniden düzenlenecek ve zenginleşecek. Blog yazmanın avantajı işte, istediğiniz zaman yeniden düzenle...
Öncelikle bu araştırmaların, türünün tek örneği olduğunu ve böyle 3'er yıllık aralıklara yapılmasının önemini vurgulayayım. Bu sayede ülkemizde TV izleme alışkanlıklarının nasıl değiştiğini gözlemleyebiliyoruz. İsterseniz TV esareti altında geçen süreden başlayalım bu yazıya. Sevindirici sayılar karşımıza çıkıyor. Kırmızı ile gösterilenler, bu arada renk seçimi de doğru olmuş bence, 2006 yılını gösteriyor. Kimilerine göre dünyada en çok TV izleyen ülke olduğumuz, ki aslında bu bilgi hatalıydı o dönemde de, 2006 yılında 5 saat civarındaki esaret süresi, neyse ki önce 4,5 saat civarına ve 2012 verilerine göre 4 saatin altına gelmiş.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.