Bir daha arasam, acaba gelmiş midir eve? Gene annesi çıkarsa ne diyeceğim? Konuşmadan kapatsam ayıp, onu sorsam, evladım daha bir saat önce de aramadın mı dese ne cevap vereceğim? Kartta kaç kontür kaldı onu da bilmiyorum. Kartı takınca gösterirdi eskiden, bozulmuş bu galiba, arama başlamadan göremiyorum kaç kontürün kaldığını. Öylece kalakaldım pastanede. Birden hışımla kalkıp gitti. Oysa daha yeni oturmuştuk. Çaylarımızı söyleyip pasta sipariş etmiştik. Çayın gelmesini bile beklemedi. Bu soğukta eve dönmüştür diye düşünüyorum ama kim bilir belki siniri yatışsın diye dolaşıyordur. Ne kadar da aptalım. Öyle pat diye sorunca afalladım. Lafı ağzımda geveledim. Sonra o da kalkıp gitti. Neyse, bir saatten fazla geçti. Bir daha çevireyim numarayı. Belki dönmüştür.
Deniz Kavukçuoğlu'ndan okuduğum ilk roman. Daha önce farklı türlerde kitaplarını okumuştum. Can yayınlarından Ekim 2008'de çıkan ilk baskısıydı okuduğum. 145 sayfalık roman bir kaç saat içerisinde bitti. Romanın arka kapağında da belirtildiği üzere yaşlı adam genç kız aşkı konu edinilmiş.
Aşk, karşı konulmaz bir duygu. Delilik hali. İnsanı insanlıktan çıkartan tehlikeli bir durum. Bana kalırsa bir kez yaşadıktan sonra böylesi bir delilik halini, bünye kendisine koruma kalkanı oluşturuyor ve tekrarına izin vermiyor. Umarım vermez de.
Kavukçuoğlu'nun anlattığı aslında aşk değil. Zaten roman kahramanı da kendisine, zor da olsa, itiraf ediyor bu durumu. Bir iki saat içerisinde bitmesi, dilin akıcılığının ve anlatılanın sürükleyiciliğinin kanıtı. Fonda, Leonardo de Vinci ve doğduğu kasaba ile İstanbul var.
Aşkı konu edinen romanlarda beni en çok etkileyen Levent Mete'nin Aşk Hastalığı olmuştu. Onu geçen bir aşk romanı okumadım henüz. Okuyacağımı da pek zannetmiyorum. Eğer Levent Mete'nin Aşk Hastalığı'nı okumadıysanız kaybınız büyük.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.