Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
İlk baskısını 1984 yılında yapan Kıran Resimleri adlı yarı belgesel öyküleri öyle kolay okunan, kolay hazmedilebilen kitaplardan değil. Uzunca bir süre önce alıp okumaya başlamama karşın bitirmem aylar sürdü. 104 sayfalık kitaptaki öykülerin yarı belgesel özelliklerinden haberdardım ve okumanın kolay olmayacağının da farkındaydım. Ama şu satırları okuyunca kitap elimden düşüverdi:
"Dam kızmıştı, ayaklarımız yanıyordu. Evin altındaki odunluğu ateşlemişlerdi. Hepimize şahadet getirttiler, Fate'nin dört yaşındaki oğlunun dili dönmedi. Ağzına kurşun sıktılar..."
Aradan aylar geçti. Araya kitaplar, teknik yazılar, seyahatler girdi. Ama Kıran Resimleri'ne elim gitmedi. Sonra dün, kitabı okuyup bir şeyler yazmadan, rüyalarıma giren görüntülerden kurtulamayacağımı anladım. Bir kaç saat içerisinde bitirdim Kıran Resimleri'ni.
Peki rüyalarım düzeldi mi?
Okuduğum kitapları biraz kendime, biraz başkalarına anlatıyorum. Kıran Resimleri'nden kimseye bahsedemedim. Her anlattığımda rüyaların güçleneceğinden korktum / korkuyorum. Ama biliyorum ki korkunun ecele faydası yok. Ne kadar yok saysam da ne kadar unutmaya çalışsam da Kıran Resimleri'ni okudum ve daha kötüsü okuduğum kurgu değildi.
Zamanın ruhuna uygun davranmak kolaydır. Zor olan, herkes sinmişken, susmuşken ortaya Kıran Resimleri'ni çıkartmaktır. 80 darbesinin koyu karanlık günlerinde Maraş'a gidip olayları araştırmak, tanıklarıyla konuşmak, mahkeme tutanaklarını okumak ve bence en zoru, tüm bunları okuyup bildikten sonra bir şekilde hayatına devam etmek.
İyi ki varsın İnci Aral. Bu sıradışı kitapla ilgili yazıyı sıradışı bir şekilde, bugüne değin yazdığım 173 yazının hiçbirinde yapmadığım bir şeyi yaparak, arka kapaktan alıntıyla bitireyim:
"Kıran Resimleri'nde İnci Aral'ın bir yazar olarak gösterdiği yürekliliği kutlamak isterim. Duygu sömürücülüğüne ve slogancılığa kapılmadan, giriştiği işin büyüklüğü altında ezilmeden, korkmadan, adeta bir destan çıkarmış ortaya."Erhan Bener
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.