Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
"...22 Ağustos ile 2 Eylül 1988 tarihleri arasında Zürich Üniversitesi Sosyal Araştırmalar Bürosu'na biri kadınlar, diğeri erkekler tarafından kullanılmak üzere iki telefon bağlandı. 12 gün süreyle, günün 24 saatinde, telefonlara cevap verebilmek üzere dördü erkek, dördü kadın sekiz kişi görevlendirildi. Olabildiğince çok erkek ve kadına ulaşabilmek için tüm İsviçre basın ve yayın organları aracılığıyla duyurular yapıldı. Radyo, TV ve basında yürütülen bu geniş kampanyalar sayesinde, ancak belli sayıda kadın ve erkeğe ulaşma şansımız oldu." s.32
Kitaplarla ilgili yazılarıma alıntıyla başlamamıştım bugüne kadar. Godenzi'nin okudukça tüylerimi ürperten, okudukça elimden bırakmak istediğim bu sarsıcı kitabıyla ilgili yazmaya başka nasıl başlanılır bilemedim. Yukarıdaki alıntıdan da anlayacağınız gibi 176 sayfalık kitap bu araştırma ve sonuçlarını anlatıyor / yorumluyor. Peki yöntemini öğrendiğiniz araştırma, neyi araştırıyor? Onu da tahmin etmek güç olmasa gerek. Kitabın adını: cinsel şiddeti. Bu yöntem ile ulaşılan kadın / erkekler dışında, cinsel saldırı fiilini gerçekleştirdiği gerekçesiyle cezaevinde bulunan 13 tutuklu / hükümlüyle de yüzyüze görüşme yapılmış ve ortaya İsviçre gibi gözümüzde başka yerde olan bir ülkede bile bunlar oluyorsa dedirten kitap ortaya çıkmış.
Kitap, bizde pek üzerinde durulmayan, evlilik içi cinsel şiddet konusuna da vurgu yapıyor. Pek çok çarpıcı rakam var kitapta. Beni en çok şaşırtan ise 161. sayfadaki şu satırlar / rakamlar:
...Basit bir örnek: İsviçre gibi bir ülkenin üniversitelerindeki öğretim görevlillerinin %97-98'ini erkekler oluşturuyorsa, bu oranın bire bir olacağı döneme kadar kadınlara öncelik verilecektir. Haksız bir öneri mi? Peki onca yıllar boyu, sırf "yanlış" cinse mensup oldukları için öğretim görevlisi yapılmayan kadınlar ne düşünürler bu konuda?Türkiye'de bu oran nedir bilmiyorum ama bu kadar acı bir tablo yoktur diye düşünüyorum. Tabii oranın kadınlar lehine olması, kitabın temel konusundaki durumun ülkemizde daha iyi olduğu anlamına gelmiyor.
Sultan Kurucan - Coşar, Yakup Coşar çevirisiyle Haziran 1992'de Ayrıntı yayınlarından çıkan kitabın arka kapağında Türkiye'de geçen yıl 16 bin kadına tecavüz edildi diye yazılmış. Kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin, tüm önlem çabalarına karşın, hız kesmediği ülkemizde bu kitaptaki gibi araştırmaların da yapılması; bu tip araştırmaların yapılmasını gerektiren ortamların / olayların son bulması en büyük dileğim. Gerçekleşeceğine yönelik bir umudum olmasa da.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.