Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Nereden duyduğumu hatırlamadığım bir söz: "Bildiğim bir noktaysa, bilmediğim onun çevresi kadardır" diyordu. Aynı sözü bildiğim yazarlar noktaysa, bilmediklerim çevresi kadardır diye yeniden söyleyebilirim. Gerçekten de sadece Türkçe yazmış yazarları bile ele alsak, henüz hiç kitabını okumadıklarımın sayısı okuduklarımdan epey fazladır. Peride Celal, okumayı düşünüp de vakit yaratamadıklarımın başında geliyordu. Geç kalmışım, gene de bir yerden başlamış olmak güzel.
1916 doğumlu yazarımızın Can Yayınları'ndan ilk baskısını 1995 yılında yapmış iki öyküden oluşan kitabı 165 sayfa. Benim okuduğum 2003 tarihli ikinci baskısıydı. Bir Hanımefendinin Ölümü adlı öykü, kitabın büyük bölümünü oluşturuyor. Derinlemesine karakter tahlilleri, burjuva ahlakı ya da ahlaksızlığı, insanın bencilliği ve çıkarcılığı tokat gibi vuruyor suratına okuyucunun. Günümüzde İstanbul'da geçen öyküde, annelerinin intiharı üzerine cenaze evinde toplanan kardeşi, çocukları ve gelinleri ile evin çalışanlarının anlatımları üzerinden gelişiyor hikaye. Her karakter kendi hikayesini anlatırken dil, karaktere göre şekilleniyor.
İkinci öykü Ada adını taşıyor. Bugüne kadar en fazla kitabını okuduğum İnci Aral'ın öykülerini anımsattı bana. Hatta şunu söyleyebilirim ki öykünün yazarını bilmesem ve okuyup kimin öyküsü olduğunu tahmin etmeye çalışsam ilk aklıma gelecek isim Aral olurdu. Peride Celal'den okuduğum ikinci öykü olunca, iki yazar arasında benzerlik var mı yok mu yorumunu yapmam olanaklı değil. Belki bir kaç Celal kitabı okuyunca bu konuda bir şeyler daha yazarım. Ada'da, kocasından boşanmış, şimdi 17 yaşında olan kızıyla yaşayan kadının hayatını sorgulamasını okuyoruz. Aslında bir ada ziyareti süresinde geçen öyküde geri dönüşlerle kadın ve adamın evliliğe ve hayata bakışlarını, belki sonu baştan belli bir evliliğin adım adım bitişine kadının gözünden şahitlik ediyoruz. 66 sayfalık bu uzun öykü, kitaba adını veren ilk öykünün gölgesinde kalmış sanki. Aslında konu bütünlüğü de olmayan bu iki öyküyü tek kitapta toplamak yerine Bir Hanımefendinin Ölümünü, Mektup ve Pay Kavgası kitaplarıyla birleştirselermiş sanki daha iyi olurmuş. Diğer iki kitabı okuduğumdan değil bu tespitim. Arka kapaktaki bilgilerden öğrendiğime göre Mektup, Pay Kavgası ve Bir Hanımefendinin Ölümü üçleme oluşturuyormuş.
Son olarak bu günlerde yolunuzu D & R'a düşürün. Her ne kadar raflarında yer verdiği kitaplar çoğunlukla bana hitabetmese de Can Yayınları'nın bir çok kitabını 5 TL fiyatla satıyorlar bu ara. Peride Celal'in de kitapları var bu 5 TL'lik kitaplar arasında...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.