Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mayıs, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Sayısal karasal televizyon yayınlarında hukuki sorunlar

Haber güncel değil, zaten olması da gerekmiyor. Tematik türde yapılacak ulusal yayınlar için düzenlenen sıralama ihalesinin yürütmesi, yapılan başvuru üzerine ilgili mahkemece durduruldu. Peki şimdi ne olacak? Kasım 2013'te Ankara'da sayısal karasal televizyon yayınını seyredebilecek miyiz? İki yıldan az kalan sürede Türkiye'de analog yayınlar kapatılabilecek mi?  Sürecin ilerlemesini sıkıntıya sokan bir başka gelişme ise ANTEN A.Ş. tarafında yaşandı . 17 Nisan 2013 tarihinde EMO Ankara Şubesi'nin düzenlediği panele katılanlar hatırlayacaktır. Panelde KESK'e bağlı Habersen sendikasının açtığı bir dava olduğundan bahsetmiştim. Bu dava DANIŞTAY'ın verdiği kararla, şimdilik sonuçlandı. İtirazlar kararı değiştirmezse Danıştay, ANTEN A.Ş.'ye TRT'nin ortak olmasına izin veren Bakanlar Kurulu kararının yürütmesini durdurdu. Yani TRT, ANTEN A.Ş.'nin ortaklarından birisi olamayacak. Sendikanın yaptığı basın açıklaması, ulusal basında ve sektörde pek y...

Bir Hanımefendinin Ölümü / Peride Celal

Nereden duyduğumu hatırlamadığım bir söz: "Bildiğim bir noktaysa, bilmediğim onun çevresi kadardır" diyordu. Aynı sözü bildiğim yazarlar noktaysa, bilmediklerim çevresi kadardır diye yeniden söyleyebilirim. Gerçekten de sadece Türkçe yazmış yazarları bile ele alsak, henüz hiç kitabını okumadıklarımın sayısı okuduklarımdan epey fazladır. Peride Celal, okumayı düşünüp de vakit yaratamadıklarımın başında geliyordu. Geç kalmışım, gene de bir yerden başlamış olmak güzel. 1916 doğumlu yazarımızın Can Yayınları'ndan ilk baskısını 1995 yılında yapmış iki öyküden oluşan kitabı 165 sayfa. Benim okuduğum 2003 tarihli ikinci baskısıydı. Bir Hanımefendinin Ölümü adlı öykü, kitabın büyük bölümünü oluşturuyor. Derinlemesine karakter tahlilleri, burjuva ahlakı ya da ahlaksızlığı, insanın bencilliği ve çıkarcılığı tokat gibi vuruyor suratına okuyucunun. Günümüzde İstanbul'da geçen öyküde, annelerinin intiharı üzerine cenaze evinde toplanan kardeşi, çocukları ve gelinleri ile evin...

İpek Hanım çiftliği / Ocaklı köyü / Nazilli / Aydın

Mayıs ayı içerisinde Pınar Kaftancıoğlu'nun Aydın'ın Nazilli ilçesinin Ocaklı köyündeki çiftliğine yaptığımız ziyaret ile ilgili yazdığım yazı beklemediğim kadar çok okundu. Haftalık sipariş listesine eklenen küçük bir bağlantı sayesinde oldu bu trafik elbette. Madem bu kadar okundu, demek ki çiftlik merak ediliyor düşüncesiyle çiftlikte çektiğim fotograflardan bir kaçını daha sayfama ekleyeyim istedim. Kedilerin, köpeklerin, ördek ve tavukların ve daha bir çok canlının huzur içinde bir arada yaşadığı avlusunda Ali ve Maşude'nin oynadığı, fırından mis gibi ekmek kokularının geldiği İpek Hanım Çiftliği...   İnekler, çiftliğe yakın bir yerdeler. Çocuklara sütün nereden geldiğini, ineğin yavrusunun kim olduğunu resimler dışında da gösterebildik sonunda. Bu arada ben de bir sürü şey öğrendim.     Çeşit çeşit meyva ağaçları çitfliğin bahçesinde. Biz oradayken gelip geçen eksik olmadı. Tatile giderken yol üzeri yapanlar, sipariş verdikleri yeri görmek için uğrayan...

Connected TV World Summit 2013'ün ardından

Hep derler ya, acısıyla tatlısıyla bir seneyi daha geride bıraktık diye. Bu yazı da o türden yazılardan birisi. Etkinliğin teknik olarak değerlendirmesi için sunumların ve sunum videolarının paylaşılmasını bekleyeceğim. Bu yazıda işin ayrıntısına girmeden genel değerlendirmelerle yetineceğim. Etkinliğin düzenleyicisi Hubble Media adlı şirket, televizyon teknolojileri alanında yazılar, yorumlar, durum raporları üreten bir web sayfasına sahip.  Justin Lebbon, ki kendisiyle yüzyüze tanışma şansı buldum, tarafından 2009 yılında kurulmuş. Buradaki bilgilere göre yayıncılık dünyasının Avrupa'daki en önemli fuar / konferansı olan IBC'nin 2009, 2010 ve 2011'de IBC blogunu yayınlamış. Connected TV Summit dışında bir de Future TV Advertising Forum adlı bir etkinlik daha düzenliyorlar.  Yayıncılık dünyasının, Netflix dışında neredeyse bütün büyük oyuncuları, iki gün boyunca Connected TV Summit etkinliğindeydi.  Şimdi gelelim bize, benzer bir blog girişimi yaklaş...

Paris caddesini paralel sokağında Paris esintili bir kafe: La Foule Cafe

La Foule Cafe de tarihe karışmış. Keyifli bir mekandı. Zengin kavıyla ve et yemekleriyle öne çıkıyordu. Yerine vejetaryen mutfağı olan bir kafe açılmış. Henüz deneme şansım olmadı. Aşağıdaki yazıyı silmeyeceğim. Sadece kafenin iletişim bilgilerini çıkartıyorum... Şimşek sokak, ki kendisi Paris caddesinin paralelidir, yıl başından bu yana La Foule adlı keyifli bir mekana ev sahipliği yapıyor. Şimşek sokağın, Milliyet Gazetesi tarafına yakın ve Güven hastanesi ile aynı sırada: no: 13 / A. Bir apartmanın giriş katındaki daire ve onun alt katı kafeye dönüştürülmüş. Şef, Tunalı Hilmi caddesinde özel lezzetleri ile gönlümüze taht kuran Cafe des Cafe'de çalışıyormuş daha önce. Menüyü ve menüden tattıklarımızı düşününce çok yerinde bir transfer olmuş. Hem yemek var menüde, hem çay/kahve ve tatlılar. Hiçbirisi sıradan değil. Fiyatlar, bu özendeki bir kafe için yüksek sayılmaz. Benzerleri başkentin farklı semtlerinde çok daha yüksek ücretler talep ediyorlar.  Çalan müzikler, masaların...

Yurtdışı etkinliklerine dair

22 - 23 Mayıs tarihlerinde Londra'da düzenlenen Connected TV Summit adlı etkinliğe katıldım. İki gün boyunca sabah 8'den akşam 5'e kadar süren oturumlarda televizyon dünyasında iş modelini doğrudan etkileyecek konular tartışıldı. Samsung, LG, Vestel, Panasonic gibi tüketici elektroniği üreticileri; BBC, RAI, Sat 1, RTL, SKY gibi yayıncı kuruluşlar; Hulu, Boxee gibi OTT servis sunucuları; Siemens gibi sistem çözümü sunanlar; analiz ve değerlendirme şirketleri kendi bakış açılarından konuyu değerlendirdi. İki gün boyunca yaptığım gözlemlerden sonra bu etkinliklerde neden bizden kimseler olmaza yanıt aradım. İşte kendimce bulduğum nedenler: Ülkenin nüfusu 70 milyonu geçtiği için pazarın oyuncularının yurt dışını hedeflemesi gerekmiyor. Bu tespit tüketici elektroniği için geçerli değil elbette, zaten Vestel de etkinliğin aktif katılımcısıydı.  Mekansal uzaklık ve vize zorunluluğu yıldırıcı olabiliyor. Paris'ten vizesiz ve trenle iki saatte gelinebilirken bizim vize al...

Televizyon deneyimi

İki gündür bağlı televizyon (connected tv yerine kullanıyorum, daha iyi önerilere açığım) dünyasının önemli şirketlerinin sunumlarını dinliyorum. Tüketici elektroniği, kutu üreticileri, televizyon kanalları (özel ve kamu yayıncıları), yazılım geliştiriciler, bir araya getiriciler (integrator yerine kullanıyorum, daha iyi önerilere açığım) kısacası konunun tüm tarafları burada. Olmayan tek taraf, izleyiciler ve reklam verenler. Reklam işi için özel etkinlikler düzenleniyor, izleyiciler ise... İngilizce'de "at the end of the day" derler ya da "hülasa" konuşulanların, bu etkinliklerin tek bir amacı var: izleyiciyi daha "mutlu" edecek "televizyon izleme deneyimi" yaşatmak. Yoksa kimse ekrana bakarken yayın hibrit bir kutu aracılığıyla mı geliyor, yoksa saf (pure) IP bir kutu mu var ilgilenmeyecek. Bilmek bile istemeyecek. İzleyici, çoğunlukla, en hesaplı şekilde (mümkünse bedelsiz), en sevdiği içeriklere (mümkünse tüm dünyaya) en kolay şekilde...

Connected TV Summit ilk günden notlar

Connected TV Summit etkinliğinin ilk gün heyecan verici tartışmalarla geçti. Gün içinde en çok dillendirilen iki "şey" neydi derseniz Netflix ve OTT derim hiç düşünmeden. OTT, Over The Top Television ifadesinin kısaltması. Nedir derseniz, tek cümleyle Web TV gibi stream edilen, neredeyse IPTV kadar kaliteli deneyim sunan ve akıllı TV'ler dahil bir çok cihazla izlenebilen televizyon. OTT TV'nin sadece bizde değil, dünyada da bir "gri" alan olduğunu gördüm. IPTV olsa platform işletmecisinin lisanslanması ve denetim altına girmesi gerekiyor, ama IPTV değil. Web TV olarak da değerlendirilmiyor. Televizyon yayınıysa sunuyor. Ülkemizde de bu alan gelişmelere gebe. Büyük oyuncular Doğuş, Doğan ve küçük girişimciler sektörde yer almaya, pazar kapmaya gayret ediyor. Bunun dışında bir başka kritik konu tüketici elektroniği üreticileri (Sony, Samsung, LG gibi) akıllı televizyonlarındaki uygulamalarını kullanarak bir operatör gibi davranabilir mi? İçerikleri bir ...

1000. yazı

2004 yılı Kasım ayında başlamıştım blog yazmaya. O günden bugüne, aralar vermiş olsam bile, sürdürdüm yazmayı. Bu yazı, çeşitli sebeplerle yayından çekip silmeye kıyamadığım 4 yazıyı da sayınca, 1000 numaralı olanı. Kimi uzun, kimi kısa 1000 yazı yazmışım kendim için. Okunma sıklığını, sevilen yazıları falan takip ediyorum. Yazdıklarım okunsun diye twitter hesabı bile aldım, ama öncelikle kendim için yazdığımı itiraf ediyorum. Kitaplar, yazarlar, mekanlar ve teknik yazılarla başlamıştım. İlk zamanlar tiyatro yazıları da ağırlıktaydı. Çocuklardan sonra tiyatro dönemine ara verdik bir süreliğine. Bu sezonun son oyununda da olsa Aklımdaki Kadınlar'ı izledik geçen gün. Oyunla ilgili yazacağım ayrıca, ama çok etkileyici bir oyun olduğunu söylemekle yetineyim. Eğer önümüzdeki sezon da devam ederse mutlaka izleyin. Londra fotoğraflarına devam edeyim: malum trafik ters. cadde / sokak geçerken ne tarafa bakacağını şaşırıyor insan. Londra'da benzer uyarıları Look Left, Look Right ...

Ankara'da caz akşamları: Samm Bistro

Yıllar önce Tenedos kafenin alt katında dinlerdik Janusz Szprot 'u. Yıllardır dışarıya çıkmayınca kim nerede çalıyor takip etmiyorduk. Geçenlerde bir kadim dostun sayesinde Samm Bistro 'yu keşfettik. Aslında yaklaşık iki senedir her cuma caz gecesi düzenliyorlarmış. Uğur Mumcu caddesi 19 numarada, Köşk'e doğru giderken yolun sağ tarafında yer alan Samm's Butik Oteli'nin barı, küçük ve sıcak bir mekan. Yiyecek ve içecek menüsü zengin. Fiyatlar, böylesi bir mekan için makul. Bu haftaki programın afişini yanda görebilirsiniz.

Cehennem / Dan Brown

Seyahatte veya kumsalda, yani aklınızı vermeden, okumak istediğiniz bir kitap arıyorsanız son derece doğru bir seçim olacaktır Cehennem . Dan Brown'un tüm dünya ile birlikte ülkemizde de satışa sunulan son romanında kurgu aynı. Gerçek bilgilerle desteklenmiş, acaba dedirtecek bir olaylar zinciri, olayları derin bilgisi ile çözen profesör ve onu etkileyen güzel kadın. Bu kurgudan sıkıldıysanız sakın Cehennem'i elinize almayın. İşin doğrusu seyahat veya kumsalda değilseniz de yakınından geçmeyin derim. Zaman, günümüzün en kıymetli değeri. Bunu doğru kullanmak gerekiyor. Televizyondan uzak durduğumuz gibi mısır patlağı kitaplardan da uzak durmamız lazım. Mısır patlağı, yerken keyif verse bile bittiğinde pişmanlık yaratıyor. Cehennem, İstanbul'da geçen bölümleriyle ülkemizde epey satacaktır. Kitabı okumamışları düşünerek bu yazıda heyecanı bozacak bilgiler vermeyeceğim. O yüzden kitabın temel meselesi üzerine yorum yapmayacağım. Tek söyleyeceğim, kitabın dayandığı tehliken...

Connected TV Summit etkinliği ve twitter hesabım

İyi şeyler olabiliyormuş. İki yıl önce online takip ettiğim ve o zamanlar gidemeyeceğimi düşündüğüm etkinlikte blog postu yazmanın keyfi başka oluyor. Bir yandan konuşmacıları dinleyip, bir yandan sabahın 8'inde salonu dolduran kalabalığa şaşırıp bir yandan twitter'da tweet gönderiyorum. Tweet atmamın sebebi, duyduklarımı unutmamak, ilerleyen günlerde derli toplu değerlendirme yazılarım için kaynak oluşturmak. Bu yazıları okuyana kadar tweetleri takip etmek isterseniz kullanıcı adım @sadecezgr.

sonunda Connected TV Summit

Aslına bakarsanız daha günlerce Londra sokaklarında kaybolabilirdim. Zamanımın kısıtlı olduğunu bilince, mutlaka görmek istediklerime öncelik verdim. İyi ki de öyle yapmışım. Neleri gördüm / düşündüm / öğrendim sorularının yanıtını başka bir yazıya bırakıp etkinliğe dair birşeyler yazayım. Ülkemizde düzenlenen etkinlerin başlama saati olur, her yerde olduğu gibi. Bizdeki fark, düzenleyiciler de dahil olmak üzere herkes o saatte etkinliğin başlamayacağını bilir. Katılımcılar ve düzenleyiciler buna göre hareket eder. Yurtdışında katıldığım bu ikinci etkinlik de tam zamanında başlayacak gibi. Saat 07.13 ve etkinliğin başlama saati 08 olarak duyurulmuştu. Düzenleyiciler, ben 06.45'te geldiğimde hazırlıklarını tamamlamış beni bekliyordu. Geldiğim yer uzak olunca, taa Ankara :), erken çıktım biraz. Etkinliğe gelen ilk delege ben oldum. İlk baktığım delege kartlarında tanıdık, bildik isimler oldu. Gözüme Vestel çarptı. Zaten ikinci gün bir panelde Metin SALT konuşmacı. Etkinlik ile...

Londra fotograflar - 2

Bu fotografı neden çektiğimi, Ankara'da yaşayanlar anlayacaktır. Başlangıçta pek anlam veremediğimiz sarı levhalar döşendi kaldırımlara. Cadde ve sokak boyunca tüm kaldırımda sarı levhalardan oluşan yollar yapıldı. Bir arkadaşım, bu levhalardan (görme engellerinin bastonuyla fark etmeleri için konuluyor) hiç bir yerde görmedik , demişti. Demek ki Londra'ya gitmemişler, belki de gittiklerinde dikkat etmemişler ve son olasılık bu levhalar o zaman yokmuş. Gerçi levhalar tüm sokak, cadde boyunca değil, yol geçişlerine yerleştirilmiş. Ama ülkemizde kaldırımların durumunu düşününce yol boyu olması engelli vatandaşlar için daha güvenli sanırım... TAS, Londra'da Türk mutfağı. Pahalı bir yere benziyor. St. Paul katedraline yakın. Zaten Ankara'da bolca tattığım için Londra'da denemedim :) Londra'da her nebze göre şerbet bulunuyor. Kimi Picadilly Circus'ta reklam panolarının fotografını çekerken, benim gibileri Karl Marks'ın ayak izlerini takip ediyor...

Londra fotograflar

National Gallery, büyük koleksiyonuna karşın ücretsiz gezebileceğiniz bir yer. Tarafalgar meydanında görkemli bir yapı. Ücretsiz rehberli turlar da var. Aşağıdaki fotografta London Eye var. Parlamento binası ve Big Ben adlı saat kulesinin karşısında. Kurulduğunda dünyanın en büyük dönme dolabıydı. Big Ben, Anadolu lisesinde okuyanların Mr. and Mrs Adams'la birlikte hatırlayacakları bir yapı. Parlamento binasının yanında, Londra'nın sembol yapılarından birisi. Bu yeşil alan fotografları Londra'nın banliyölerinde çekilmedi. Şehrin merkezinde, içerisinde hayvanların özgürce dolaştığı, kelimenin gerçek anlamıyla büyük parklar var. Bunlar Kraliyet Parkları olarak adlandırılıyor. Hyde Park, içlerinde en çok adı duyulan olsa bile diğerleri de en az Hyde Park kadar güzel ve etkileyici. Bisiklet, Londra'da beni en fazla etkileyenlerin başında geldi. Fotografta gördüğünüz gibi bisiklet ambulans bile var. Ben de bir başkentte yaşıyorum ve benim y...

27 dereceden 12 dereceye yolculuk

Bugüne kadar yol notlarını hep kağıt kalemle tuttum. Geçen yıl satın aldığımız netbook ile ilk yol notuna bu "çarpıcı" başlık yakıştı mı bilmem. Ortaokuldaydım sanırım geleceğimle ilgili hayaller kuruyordum. Para, iş, kariyer gibi kavramlara uzak olsam da o yaşlarda ileride nasıl bir hayat düşlediğimi sorunca kendime "yurt dışında takip etmek istediğim bir etkinliği, çok da hesap yapmadan gidebilecek kadar para, başka keyiflerime zaman ayırabileceğim yoğunlukta bir iş ve huzurlu bir ev" dediğimi hatırlıyorum hayal meyal. Şimdi bu notları yazarken bir kez daha şükrediyorum çocukluk hayalimin neredeyse tümüne sahip olduğum için. Hayat, kimine fırsatlar sunuyor, kiminin sabretmesi gerekiyor. Unutmamak gereken, nefes alıp verdiğimiz, yani emaneti teslim etmediğimiz sürece herşeyin daha iyi olmasına dönük umudumuzun devam ettiğidir bence. Sahip olmadıklarımıza üzülmek yerine sahip olduklarımızın kıymetini bilmek, biriktirmek yerine paylaşmak, sevmek ve başkalarının h...

Dahili DVB-T2 alıcılı (tunerli) televizyonlar: Samsung F serisi mi acaba?

Yazıya başlamadan bir açıklama yapmamda fayda var. Bu sayfaları tamamen amatör bir anlayışla hazırlıyorum. Neredeyse 10 yıldır süren blog yazılarımın hiçbirisini bir menfaat karşılığı yazmadım, yazmayı da düşünmüyorum. Tanıtımını yaptığım mekanlarda hesabı, bahşişleriyle birlikte elbette :), ödedim, kitapları satın aldım, teknolojileri okudum/araştırdım. Bu yazıya vesile olan bir pazar sabahı Samsung bayisindeki sohbet, bana çokça sorulan sorunun yanıtı olduğu için değerli ve bu yüzden yazı karşınızda... Malum, uzunca bir süredir sayısal karasal televizyonla yatıp onunla kalkıyorum. Aslında sektör çalışanlarının çoğunun farklı olduğunu sanmam. Özellikle özel yayıncıların verici işletmelerinde çalışanlar içten içe ne olacağız endişesiyle birlikte süreci takip ediyordur. Lafı uzatıp konuyu dağıtmadan sadede geleyim: Samsung'un yeni piyasaya çıkan F serisi televizyonları dahili DVB-T2 alıcıya sahiplermiş. Samsung'un ARMADA Alışveriş Merkezindeki bayisinin anlattıklarına göre...

sayısal karasal televizyon görüntü kalitesi ve test yayını

mpeg-4, DVB-T2, HD. Teknik kişiler için anlamlı olan bu kısaltmalar, son kullanıcı, yani izleyici için pek de anlamlı değil. Tüketici aldığı hizmetin, ürünün kalitesine bakar. Bunu düşünerek test yayınlarından bir kareyi paylaşmak istedim. Söz konusu kare TRT-HD yayını. Laboratuvarımızda sınama için Sony tarafından gönderilen dahili DVB-T2 alıcılı televizyonda, fotografta gördüğünüz ucu kırık çubuk antenle, Ankara'nın Etimesgut semtinde çekildi. Eğer televizyonunuzda dahili DVB-T2 alıcı varsa sayısal karasal yayın taraması yaparak, yanlış hatırlamıyorsam 2 HD 5 SD yayından oluşan deneme buketini görebilirsiniz. HD yayınlar ATV HD ve TRT HD, SD yayınlar ise NTV, CNN TÜRK, SAMANYOLU, KANAL TÜRK ve şu an adını anımsayamadığım bir kanal daha.

Pazr günü eğlencesi: Eymir gölü etrafında bisiklet sürmek

Sadece ODTÜ öğrenci ve çalışanlarının bir de göl kartı sahiplerinin girebildiği düşünülür Eymir gölüne. Oysa, eskiden olduğu gibi bugün de arabasız girdiğiniz sürece, kimse kimlik sormaz kapısında. Birisi TRT'nin Oran yerleşkesinin yanından inen yolun sonunda, diğeri Gölbaşı'ndaki TEİAŞ tesislerini geçince olmak üzere iki kapısı bulunur bu küçük göl ve çevresinin. ODTÜ arazisidir ve içerisinde piknik yapmak yasaktır. Son düzenlemeler sonrası üniversite arazisi olduğu için içeride alkol satışı yasaklanmıştır. Yakın zamanda üniversite yönetiminin aldığı bir karar ile Eymir gölü çevresine haftasonları araç girişi tamamen yasaklandı. Her iki kapının yakınında, ODTÜ'de görev yapan güvenliklerin kontrol ettiği park alanları oluşturuldu. Ücretsiz olan bu alanlara aracınızı bırakıp yürüyerek göl çevresine girebiliyorsunuz. İçeride her 10 - 15 dakikada bir hareket eden ring servisleri bekliyor. Lokantaların olduğu yerlerde durakları var. Dönüş için de aynı araçları kullanabili...

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Hüküm Gecesi / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Seneler önce okuduğum Yaban'ı saymazsam Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okuduğum ikinci roman oldu Hüküm Gecesi. 1926'da yazılmaya başlanılan eser, 1927'de yayınlanmış. Roman Osmanlı'nın son dönemine tanıklık eden Ahmet Kerim adlı kurgu karakterin gözünden anlatılıyor. İttihat ve Terakki'nin kabinenin içinde yer almadığı hükümet, sopalı seçim, Hürriyet ve İtilâf'ın kurduğu hükümet, Trablusgarp bozgunu, Uşi Anlaşması, Balkan bozgunu, Bab-ı Ali baskını... Anlatılsa roman olur denilen bir dönem, Hüküm Gecesi'nin tarihsel arka planı.  Romanın başkahramanı Ahmet Kerim'in Yakup Kadri'ye benzerliği dikkat çekici. Öyle ki romanın bir yerinde Ahmet Kerim İstanbul'un Sodome ve Gomore'yi andırdığını söylüyor, ki hepimiz Y. Kadri'nin aynı adlı romanını hatırlıyor. Y. Kadri'nin yaşam öyküsüne baktığımda o tarihlerde, tıpkı Ahmet Kerim gibi, gazetelerde çalıştığını okudum. Kurgu karakterler dışında Ali Kemal, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Ahmet ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Rangers - Fenerbahçe maçı devre arası yorumlarım

Blogumda futbola dair yazı sayısı fazla değil. Böylesini ise ilk kez deniyorum. Saat itibariyle 14 Mart 2025'e girdiğimiz bu dakikalarda, İstanbul'da 3-1 kaybettiği maçın rövanşında en az iki farklı galibiyet arayan Fenerbahçe'nin ilk yarısını 1-0 önde bitirdiği maçın devre arasına dair görüşlerimi kayda geçiriyorum. İlk yarıyı tek cümle ile özetlemem gerekirse, iyi oynamasak da golü bulduk, derdim. Rangers'ın oyunun kontrolünü elinde tuttuğu, arada kalemizde tehlikeli pozisyonlara girdiği, bizimse bir türlü organize ataklar geliştiremediğimiz bir ilk yarı izledik.  İkinci yarıda, uzatmalara gitmek için iki farklı galibiyet şart. Başka bir ifade ile, gol yemeden en az bir gol daha bulmalıyız. Talisca ve El Nesri gibi her an skora katkı yapabilecek oyuncuların olduğu Fenerbahçe, bunu başaracaktır.  Maç sonu yorumlarımı da sıcağı sıcağına kaydedeceğim. 

kar ve

Gördüğünüz fotoğrafı 2020 yılı Ocak ayında Ankara'da çekmiştim. Bu kadar çok olur mu bilmiyorum ama hava tahminleri yanılmazsa, salı ya da çarşamba günü İstanbul'a 2025'in ilk karı yağacak.  Şubat tatilinde yağmayan kar, okulların açıldığı ilk haftayı beklemiş gibi  görünüyor.  Yağmur yağdığında bile kilitlenen trafik, kar ile ne hale gelecek göreceğiz.  İkinci dönemde tüm öğrencilere başarılar diliyorum.  Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun. 

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm. 

Çobanoğlu Restaurant / Eymir Gölü - ANKARA

Senelerdir gidip geldiğim ve her seferinde huzur bulduğum Eymir Gölü ile ilgili ayrıntılı rehber hazırlama işine giriştiğimde, göl kıyısında yer alan mekânları ayrıca tanıtmam gerektiğini fark ettim.  Göl çevresinde araç trafiği tek yönlü olunca, Çobanoğlu'na araç ile ulaşmak epey sürüyor. Gölbaşı tarafındaki kapıyı kullanarak göl kıyısına girdiyseniz, göl çevresindeki turunuzun şık bölümünün son tesisi Çobanoğlu. Adını, geniş bahçesindeki Çobanoğlu çeşmesinden alan bu tesis, kahvaltı, gözleme, ızgara çeşitleri ve sıcak-soğuk mezeleri ile sağlam bir mutfağa sahip.  Eymir gölü, genişçe akan ve kıvrımlarla ilerleyen bir nehre benziyor, haritadan baktığınızda. Bu yüzden, Çobanoğlu'nda otururken küçük bir göl görüyorsunuz. Göl kıyısındaki diğer tesisler ise Çobanoğlu'ndan görünmüyor.  İster bahçesinde oturun, ister soba ile ısıtılan içerisinde çok keyif alacağınızı düşünüyorum Çobanoğlu'nda. TRT tarafındaki kapıdan, yürüyerek ya da bisiklet ile, trafiğin tersi yön...