Neredeyse iki yıl olmuş Huzursuz Ruhlar'ı okuyalı. Hala aklımda kitaptaki hikayeler. Birbiriyle bir şekilde bağlantılı öykülerden oluşan değişik bir kitaptı. Tarkan Barlas ile tanışmamı sağlayan Huzursuz Ruhlar'ın ardından Kir'i okudum. Şubat 2012 tarihli birinci baskısı Everest Yayınları'ndan çıkmış. 200 sayfalık roman neredeyse tek oturuşta okunuyor.
Kir, günümüz İstanbul'unda geçiyor. Kentin, hep bir yerlere koşturan beyaz yakalılarından, reklam piyasasında çalışan Sadık Bey'in etrafında gelişiyor olaylar. Türlü takıntıları olan, çevresiyle çok ilişki kurmayan birisi Sadık. Birbirinden bağımsız görünen karakterler (Hazım, Zeynep) roman ilerledikçe Sadık'ın yaşamına karışıyor. Roman, ortasından sonra tarz değiştiriyor. Eski hikayeler, yenilerine karışıyor. Sonlara yaklaştıkça sonuç nasıl bağlanacak diye düşünürken, Barlas tüm kurguyu topluyor ve ortaya gene aklımda uzun süre yer edecek bir roman çıkıyor.
Kir'de sınıflar arası mücadele sınıf atlamak isteyen Zeynep ile karakterize edilirken Hazım'ın düzenin bekçiliğini sorgusuz sualsiz üstlenmesi, Sadık'ın yaptığı ile ve daha genel olarak kendisine yabancılaşması romanı farklı okumalara taşıyor.
Romanda olayları yer yer anlatıcıdan, yer yer karakterlerin kendilerinden öğreniyoruz. Aynı olayı anlatıcı ile karakterin farklı anlatıyor. Bu sayede karakterlerin kendilerine bile itiraftan kaçındıkları gerçekleri öğreniyoruz. Zamanın ruhuna yapılan göndermeler kör göze parmak şeklinde yapılmamış.Bu bölümlerde kullanılan, abdest alırken ne kadar yıkansa bile geçmeyen ayak kiri gibi sembolik anlatımlar etkileyici. Alışıldık roman kurgularından sıkılıp yeni bir şeyler okumak isteyen, ama bunun için bedel ödemeye hazır okuyuculara hararetle öneririm Kir'i.
Benim bu yetersiz yazımı sonuna kadar okuduysanız Kir ile ilgili yazılmış çok daha yetkin değerlendirmeler için buraya tıklayabilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.