Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
16 Nisan 2013'te DVB-T2 şebekesi kurulmasının ilk adımlarını atmaya hazırlanırken çok çarpıcı bir makale okudum. Almanya'daki gelişmeleri irdeleyen bu makaleden öğrendiklerimi kalemimin yettiğince konu edeceğim. DTT Quo Vadis, Germany as a case study başlıklı makale, Avrupa Yayın Birliği tarafından yayınlandı. Yazarı Ulrich H. Reimers. Makalenin tamamına buradan erişebilirsiniz.
Prof. Reimers, 2003 yılında başlayıp 2008 yılında analog karasal yayınların sonlandırılmasıyla tamamlanan DVB-T şebekesinin kurulma sürecini ve izlenme oranlarına ilişkin verileri paylaşarak başlamış makalesine. Özellikle iki Almanya'nın birleşmesi sonrası Doğu'ya Batı'da varolan yayınları hızla ulaştırmak için uydu üzerinden televizyon yayını yaygınlaşmış. Bundan 18-20 yıl öncesi bu süreç ve kablonun yaygınlığı karasal analog yayınları birinci televizyonlardan uzaklaştırmış. Ülkemizde de birinci televizyonlarda karasal analogun payı, en iyimser tahminlerle %20'yi geçmiyor. DVB-T şebekesinde iki ulusal kamu yayıncısı (ARD ve ZDF) 4'er kanalları ile tüm ülkede yer alırken tecimsel yayıncılar kimi eyaletlerde yer almış. DVB-T'nin en yaygın kullanıldığı eyaletlerde bile toplam içerisindeki payı %25'i geçmiyormuş. Tecimsellerin bulunmadığı eyaletlerde ise DVB-T ile yayın izleyen hanelerin oranı %5'lerin altında kalmış.
DVB-T ile hal böyleyken DVB-T2 şebeke kurulursa parametreler nasıl seçilmelidir? Böyle bir şebekenin kurulması ne fayda getirir, neye mal olur? sorularının yanıtlarını bulabilmek adına Ağustos 2009 ile Haziran 2012 arasında Almanya'nın kuzeyinde bir sınama çalışması yapılmış. Çalışmaya araştırma kuruluşları, yayıncılar, cihaz üreticileri, araç üreticileri (mobil alışlar için) gibi konunun tarafları katılmış. Prof. Reimers'ın ilgi çeken çalışması temelde bu araştırmanın sonuçlarını irdeliyor. Ayrıntılarını makalenin tamamını okuduğunuzda öğrenebilirsiniz. Kısaca özetlemek gerekirse Almanya'da DVB-T2 şebekesinin hiç kurulmaması varolan DVB-T şebekesinin ise susturulması tartışılıyor.
Makalede dinamik yayıncılık olarak adlandırılan bir yapının ipuçları verilmiş. Dinamik yayıncılık, evlerde kullanılan alıcıların sabit bellek takılabilir olduğundan hareketle yayınları Broadcast (yayın:BC) ve Broadband (geniş bant:BB) birlikte kullanarak göndermek prensibine dayanıyor. Bunu yapabilmek için evlere yayınların şebekelerin az kullanıldığı saatlerde gönderilerek depolanması, izlenecek saatlerde bu önceden depolanmış içeriğin gösterilmesi öneriliyor. BB ve BC arasında akıllı bir sistem anahtarlama yaparak frekansların optimum kullanılması sağlanacak.
Öyle görünüyor ki biz DVB-T2 şebekesini kurana kadar Avrupa bu sistemi kaldırmayı düşünmeye başlamış bile.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.