Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Öykü kitapları okumayı seviyorum. Toplum Böceği'ni de severek okudum. 11 öyküden oluşan 119 sayfalık kitap Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkmış. İlk baskısını Ocak 2012'de yapmış. Benim okuduğum Kasım 2012 tarihli ikinci baskısıydı. 11 öykünün kimi uzun, kimiyse çok kısa. Tümünün ortak yanı ise akıcı dil ve dil oyunları. Aşağıdaki alıntıya benzeyen cümleleri sevenler Toplum Böceği adlı öykü kitabını da sevecektir:
...Tarifi zor duygulara kapıldım. Hani soğuk bir kış günü, hiç beklenmedik bir anda karşılaşılan eski sevgili tamamen rastlantı eseri en çok üşümüş olan yerinize, sözgelimi burnunuza dokunuverir de içiniz ısınır ya; veya zamanın çok daha yavaş akmaya başladığı akkor bir Temmuz öğleden sonrasında için için erimekte olan asfaltın üzerinden kocaman, kırmızı burunlu bir kamyon geçer de acaba nereye gidiyor diye düşünüverirsiniz bu düşüncenin hiçbir yere varmayacağını bile bile; ya da İzmir-Manisa kavşağında size yol soran ve adını dahi bilmediğiniz insanlar için endişe eder, gün boyu acaba aradıkları yeri buldular mı diye düşünmeniz yetmezmiş gibi üç gün, üç hafta, üç ay hatta üç yıl sonra, olur olmadık bir yerde ve hiç beklenmedik bir anda, size üç gün, üç hafta, üç ay ya da üç yıl önce İzmir-Manisa kavşağında yol sormuş olan kara kuru delikanlının yüzü geliveriri gözlerinizin önüne de durduk yere kendinizi tabanınızdan ta burun deliklerinize kadar zaman denilen ilette batmış bulursunuz...İşte böyle şeyler hissettim.... s.65
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.