Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
İlginç bir ülkede yaşadığımı düşünüyorum. Yemeklerden sonra orta şeker Türk kahvesi ile suda eriyen granül kahve dışında çayın hakimiyeti yaşanan bir ülkede kahve zincirleri tutacak deseler inanmazdım. Zaten bu yüzden kimse bana yatırımları konusunda danışmıyor. Bu yatırım işlerinden anlamıyorum.
Starbucks'ı, bir kaç gün için gittiğimiz Tayvan'ın başkenti Taipei'de görmüştüm ilk olarak. O tarihte henüz Türkiye'de Starbucks yoktu. Yazının başlığı da kimseye bir şey ifade etmiyordu. Wikipedia bilgilerine göre 2003 yılında ülkemizde ilk dükkanını açan şirketin bugün 130'dan fazla şubesi var. Dünyada ise buradaki bilgiye göre 17000'den fazla dükkanı varmış. Bir zamanlar kimseye bir şey ifade etmeyen başlık ise bugün benim "Starbucksca" diye adlandırdığım bir dilin pek sık duyulmayan sözlerinden, tercümesi şöyle: çocuk boyu bardakta günün kahvesinden istiyorum. içerisine yağsız süt konulsun. Peki neden pek sık duyulmayan diyorum. Çünkü, kahve ile geç tanışan ülkem insanları, bu açığı kapatmak için olsa gerek, normal bardak boyu olan "short"u pek kullanmıyor. Küçük boy olarak adlandırılan, ki bence kahve için hiç de küçük sayılmayacak boyutuyla, "tall" sonra "grande" ve bence adının öksüz doyuran olması gereken 650 ml'lik "venti" sıklıkla duyulabiliyor. Ne diyeyim, iyi ki Starbucks gelmiş de ülke insanının kahveye açlığı giderilmiş.
Sabah sabah bu yazı da nereden çıktı diyorsanız, iki haftadır beni yaşadığım dünyadan alıp götüren Tutunamayanlar'ı bitirdim. Oğuz Atay'ın bu başyapıtını okumak için çok bekledim. Kafka (Dava, Şato, Dönüşüm), Dostoyevski (Öteki, Yer Altından Notlar) ve Gonçarov (Oblomov) başta olmak üzere epey okumuş olmak gerekiyor Tutunamayanlar'a başlamadan önce.
Yazıdaki fotografı Bebek Starbucks'ta çekmiştim 5 yıl kadar önce.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.