Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Nazlı Eray, yıllar önce severek okuduğum bir yazardı. Uzun zamandır kitabını okumamıştım. Eray'dan okuduğum kitaplarla ilgili hatırladığım en belirgin şey gerçeküstü olayları gerçeklerle katıştırarak yazışıydı. Geçenlerde Adil Han sahaflarını gezerken rastladığım Orphee'nin, Kaynak Yayınları'ndan çıkan Kasım 1983 tarihli ilk baskısını görünce hemen aldım. Deyim yerindeyse bir solukta okudum. 135 sayfalık Orphee, bilmediğim dünyalara bolca gönderme yapan bir romandı. Sonraki baskılarını Can Yayınları'ndan yapan roman 2006 yılında Robert Finn tercümesiyle A.B.D.'de de yayınlanmış.
Mitoloji, hiç bilmediğim bir alan. Orphee'nin kapak resmi ve ismi mitolojiye ilişkin olduğunu açık şekilde ortaya koyuyor olsa bile roman günümüzde geçiyor. Eray'ın gerçeküstü olayları gerçek olaylarla harmanlayarak yazışıyla Ankara şehri bir sahil kasabasına taşınıyor, Roma kralı Hadrian'ın heykeli posta güvercini aracılığıyla rüzgarlara yazdırdığı mektuplar gönderiyor. Daha önce yazdığım gibi bilmediğim mitoloji dünyasına ve okumadığım/izlemediğim Paris'te Son Tango romanına/filmine göndermelerle dolu bir roman Orphee. Tüm bu bilmeyişime karşın keyif ve heyecanla sonuna kadar okuyup son cümlesi sonrası acaba ne demek istedi diye meraklandım. Merakımı gidermem kolay görünmüyor olsa bile şansım yaver gitti. İnternette umutsuzca aranırken Orphee'nin 2006 yılında yapılan İngilizce baskısına Sibel Erol'un önsözünün eklendiğini okudum. Önsözü okuyunca, Orphee'nin kolay okunan metninin arkasında gizlenmiş göndermeleri anlayabildim.
Romanı okumayı düşünenlere, okumayı bitirdikten sonra Prof. Dr. Sibel Erol'un önsözünü, son söz olarak okumalarını öneririm. Metin İngilizce ama internette birçok çeviri yapan araç var. Bunlardan birisini kullanabilirsiniz. Benim okuduğum Orphee'nin ilk baskısıydı ve önsöz/sonsöz yoktu. Sonradan Can Yayınları baskılarında var mı bilmiyorum ancak keşke Prof. Dr. Erol'un açıklamaları Türkçe baskısının sonuna da eklense.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.