Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Bugüne değin dört öykü kitabını okuduğum Demir Özlü'den okuduğum ilk roman Derinlik Yayınları'ndan ilk baskısını Mayıs 1976'da yapmış Bir Uzun Sonbahar oldu. Benim okuduğum Aralık 1979 tarihli ikinci baskısıydı. Ankara'da aradığımı bulabildiğim sahafların bir arada yer aldığı Adilhan Kitapçılar Çarşısı'nda Bilge Sahaf'tan aldım Özlü'nün romanını. Merak edenler ve bilmeyenler için Adilhan'ı tarif edeyim. Kızılay'dan Sıhhıye'ye doğru giderken yolun sağ tarafında, eskiden kitapçıları ve kotçu dükkanlarıyla ünlü Zafer Çarşısı var. Zafer Çarşısı'nın hemen yanında yer alıyor Adilhan. Sakarya caddesi tarafından gelirseniz, Bayındır 1 sokaktan da girişi var hanın. İçerisinde test kitapları satanları da var roman-öykü-gravür satanları da. Kısacası kitaba dair ne ararsanız var bu handa.
Bir Uzun Sonbahar, 1970 yılının sonbaharında İstanbul'da geçiyor. Romanı, kahramanının anlatımıyla okuyoruz. Arka kapakta Demir Özlü'nün hayatıyla ilgili verilen bilgiler ile romanın, adı romanda belirtilmemiş, kahramanının yaşadıkları örtüşüyor. Ancak tür olarak anı-anı roman denilmediği için yazılanları kurgu olarak kabul etmek gerekir sanırım. Hoş kurgu olsa da olmasa da okuyan açısından pek bir şey değişmiyor. Gene arka kapaktaki bilgilerden öğrendiğime göre Bir Uzun Sonbahar aslında bir devam romanı. 1979 yılında yayınlanan Bir Küçükburjuvanın Gençlik Yılları'nın devamı. İkinci roman, ilkinden önce yayınlanmış. 140 sayfalık roman bir oturuşta okunabiliyor. Demir Özlü'nün öykülerindeki dili sevmiştim. Romanında da süssüz, duru ve akıcı bir dil var. Cümleler uzun değil.
1970'li yıllar bir çok değişime gebe bir dönem. Böylesi bir dönemde İstanbul'da burjuva kadınlarıyla ilişkileri olan roman kahramanı yaşadıklarını ve düşündüklerini anlatıyor okuyanlara. Gülgün ve Nazan romanın kadın karakterleri. Burjuva ve küçük burjuva ahlak anlayışına yönelik tespitler yapılmış. Roman kahramanının 122. sayfada bir paragrafta söyledikleri genç okuyucuları bunalıma sürükleyecek kadar varoluşçu:
"Bütün bu yerler, pek kısa sürmeyen bir yaşamanın içinde ister istemez yerlerini alırlar. Hayat, sanıldığından çok daha uzundur. Yaşım, yirmi yaş çevresindeyken, çabuk öleceğimi sanırdım. İnsan belki de çabuk ölmeyi bilmelidir. İnsan yaşamı için bir romans, gerçekten içten-duyarak yaşadığı bir romans yeterlidir, ondan sonrası yeniden, yeniden yaşamaktır." s.122
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.