Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
3 Ekim 2011 tarihinde İstanbul'da Bilişim Zirvesi etkinliğinde konuşma yapmak üzere ülkemize gelecek John Perkins'in çok satanlar listelerinden inmeyen kitaplarından birisi : Kafes. Hayatının önemli bir bölümünü kendi ifadesiyle "ekonomik tetikçi" olarak geçirip sonra bu böyle gitmez demeye başlayan Perkins, tanıklık ettiklerini yazmaya başlamış. Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları başlıklı bir dizi kitap yazmış. Kafes, bu kitapların ardından kaleme aldığı kitaplardan. Dilimize Murat Kayı tarafından çevrilen Kafes, APRİL Yayıncılık etiketiyle Şubat 2011'de yayınlanmış. Benim okuduğum ilk baskısıydı. İki kısımdan oluşan kitap, 280 sayfa.
Dünya Bankası kredileri, IMF programları, büyük borçlarla girişilen alt yapı yatırımları ülkemiz insanının duymaya alıştığı sözler. Alışık olmadığımız ise Perkins'in Kafes isimli kitabının Sorun başlıklı ilk kısmında anlattıkları. Perkins, özetle ülkelerin çeşitli gerekçelerle borç batağına sokulmasının, borç batağına giren ülkelere kamu yatırımlarını kısmaları ve kamu mülkiyetindeki tesisleri özelleştirmeleri telkinlerinin hep planlı şekilde yapıldığını anlatıyor. Bu planlara evet demeyen iktidarların değiştirilmesi için askeri darbeler dahil her türlü operasyonun gizli servislerle işbirliği içerisinde gerçekleştirildiğini tanıklıklarıyla açıklıyor. Kitapta bir çok ülkenin adı açık olarak yazılmış. Şili, Ekvator gibi ülkelerin yanı sıra komşumuz İran da kitapta adı geçen ülkeler arasında. Kendi ülkemiz kitapta sayılmasa bile özellikle 80 dönemi öncesi ve sonrasında yaşananlar ile ekonomik tetikçinin anlattıkları ilginç bir şekilde örtüşüyor.
Perkins, torununu kucağına aldığında ona nasıl bir dünya bırakmakta olduğunu dehşetle fark edip sürdürülemez yok oluşu durdurmak için bir şeyler yapmaya karar vermiş. Kafes'in Çözüm başlıklı ikinci bölümünde gidişi değiştirmek için neler yapılabileceğini açıklıyor. Bu noktada işin rengi değişiyor bana kalırsa. Perkins, dünya kaynaklarını yok etme pahasına kar en çoklamasını (maksimizasyon) hedefleyen kapitalizmin, aslında insan üretkenliğini ortaya çıkartan serbest piyasa rejiminin kötü uygulaması, hastalıklı bir biçimi olduğu tespitini yapıyor. Yani sistemin özünde sorun yok diyor Perkins. Hatalı olan uygulayıcılar, tüketiciler ve uygulamadaki aksaklıklar (kontrolsüz piyasa mesela). Perkins'e göre tüketicilerin ortak hareketleri ve zorlamaları ile şirketler hatalı (mesela uzak asyada insanlık dışı çalışma koşullarından) uygulamalarından vazgeçirilebilirler. Devletler, şirketleri sınırlayan yasaları yeniden çıkartmaları ile piyasanın işleyişine toplum yararına müdahalelerde bulunulabilir. Bu görüşlerinin uygulandığını düşündüğü sistem olarak ise Çin'i gösteriyor. Son dönemde üst üste büyüyen Çin'de çevre sorunlarının çözümü için de projeler geliştirildiğini vurguluyor. Kitabın bu kısmında, bir konuşması sırasında dinleyiciler arasında bir öğrencinin şirketleri tamamen ortadan kaldıralım önerisini ise gerçekçi bulmadığını yazıyor. Perkins'e göre sosyalizm uygulanabilir bir sistem değil. Piyasa, kontrol edildiği sürece verimli ve insanın üretkenliğini öne çıkartan bir sistem oluşturuyor.
Doğaya verdiği zararlar nedeniyle istenilse bile sürdürülemeyecek sisteme sistem içerisinden itirazların öne çıkartıldığı bir süreçten geçiyoruz. Perkins'in kitabı, bu sistem içi çözüm önerilerinden birisi. Sistemi kökten dönüştürülmesinin olanaksızlığı bir kez daha vurgulanıp, soğuk savaş dönemindeki kazanımlar öne çıkartılırken bunların sol alternatifinin dayatması ile verilmek zorunda kalınan ve alternatif ortadan kalkınca hızla geri alınan ödünler olduğu unutuluyor. Sistemin böyle gitmeyeceği kesin ancak insanlığın bulabileceği en iyi sistem, yaşamakta olduğumuz mudur? Bence daha iyisini hak ediyoruz.
John Perkins'in web sayfası var. Benim, kendi anladıklarımla sınırlı notlarımdan fazlasına Perkins'in sayfasından ulaşabilirsiniz...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.