Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Deyim yerindeyse daha mürekkebi kurumamış bir ilk roman Eşik. Eylül 2011 basımı. Remzi Kitabevi'nden çıkmış. 2000 adet basılan roman 325 sayfa. Cumhuriyet Kitap'ta çıkan tanıtım yazısı / söyleşi sonrası edinmeye karar vermiştim Eşik'i. İşin doğrusu romanın ilk 100 sayfası hayal kırıklığına uğrattı beni. Diyaloglar yerine anlatıcı, iç ses ile süren sayfalar, hikayenin nereye gideceğini az çok tahmin etmek, karakterlerin keskin hatlara sahip oluşu. Ancak ilerledikçe, özellikle ortalarından sonra romana hakim olan Eylül (80 darbesi öncesi doğmuş, romanın ortalarında genç kız olma yolunda) ile babası arasındaki ilişkileri okudukça elimden bırakamaz oldum. Roman, annesi, babası ve dayısı 1970 ve 80 darbelerinden nasibini almış bir ailenin içinde yetişen Eylül'ü anlatıyor. Bunu yaparken bir yandan da sol içerisindeki tartışmalara / ayrışmalara değiniyor. Eylül'ün dayısı Atilla, tek erkek olmanın getirdiği tüm şımartılma ve pohpohlanma ile büyütülmüş yargıç (bir yerde vekil denilmiş, belki hem yargıç hem vekil) bir babanın oğlu. Sol ve yasa dışı bir partinin lideri. Kız kardeşi Ayşe ise abisinin gölgesinden çıkmaya çalışan ancak pek başarılı olamamış gazetecilik mezunu bir kadın. Hasan, ki Eylül'ün babası, liseden sonra okumamış, kendini "devrim mücadelesine" adamış, partinin iki numarası olmuş ve liderin kardeşini görüp etkilenince evlenmiş. Bu satırlarda tüm romanı anlatmayacağım elbette. 17,50 TL etiket fiyatını verip, yer yer hüzünle yer yer umutla okumanız gerekecek devamında neler olduğunu öğrenmeniz için.
Romanın bu kadar ilgimi çekmesinin en önemli sebebi bir insanın çocukluktan birey olmaya geçiş sürecinde babanın rolünü tartışması. Diyebilirim ki nasıl bir baba olunmaması gerektiğinin romanı Eşik. İnsan yetiştirmek, çocuk sahibi olmak büyük sorumluluk. Dünyaya soldan bakanlardansanız, bu kez işiniz daha da zorlaşıyor. Eşitsizlikleri, doğanın kuralı bu diye açıklamayınca başka gerekçeleri öne sürmek, iktidar ilişkilerinden dem vurmak gerekiyor / gerekecek. Tutum ve davranışların çocuk tarafından taklit edildiğini bilerek atman gerecek adımlarını. Henüz ikizler 2 yaşında olsa bile şimdiden başladılar ne konuşursak, nasıl davranırsak benzerini yapmaya çalışmaya. Çocuğun sırtına taşıyamayacağı sorumluluklar yüklemenin sonuçlarını çok somut şekilde gösteriyor Eşik.
Roman Eylül'ün büyümesine odaklanmış derken, sol içerisindeki tartışmalara yaptığı göndermeleri es geçmemek gerekiyor. Türk soluna mı özgü tüm dünyada da böyle mi bilemediğim bir şey Stalin'in bu kadar ayrışmalara neden olması. Bu konuda en beğendiğim tespit, en beğendiğim yazarlardan birisine Kaan Arslanoğlu'na ait. Şurada alıntıladığım Evrim Açısından Devrim kitabındaki sözler, fazla söze gerek bırakmıyor. Romanı okumuş olanlarla daha ayrıntılı, karakterlerin savruluşlarına dair şeyler konuşmak isterim. Ancak, kitaplarla ilgili düştüğüm notlarda hep henüz okumamışları aklımda tutuyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.