Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum. Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte. Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor. Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...
İzinli geçirdiğim bir öğleden sonrasında kendimi Kızılay sokaklarına bıraktım. Anı kitaplarında okuduğum eski Kızılay ile benzer yanı kalmamış olsa bile severim Kızılay'ın sokaklarını. Özellikle Karanfil ve Konur sokakların yeri başkadır. Konur sokakta İmge, Dost ve Turhan kitapevlerinde takip ettiğim dergileri karıştırmak, Mülkiyelilerde sokağın sesi eşliğinde oturmak... Mülkiyelilere geçmeden önce Turhan kitabevinin geniş dergi standında rastladım Sincan İstasyonu adlı edebiyat dergisine. 5 yıldır çıkmaktaymış. Hayal meyal dergi ile ilgili çıkan bir yazıyı hatırladım. Yazıyı okuduğumda dergiyi almayı düşünmüş sonra unutmuştum.
Mülkiyelilerde derginin sayfalarını karıştırırken rastladım Sofi'nin reklamına. Tam sayfa verilen reklamda, kitabın kapağının fotografı ve tanıtıcı küçük bir metin konulmuştu. Metnin, kitabın arka kapağında yazılı olduğunu, kitabı satın alınca öğrenmiş oldum. Metinde, algıda seçicilik bu olsa gerek dedirten, anahtar kelimeler gözüme çarptı: ODTÜ, elektrik. Kitabın yazarı Çınar Yaylalı 1964 mezunu bir meslektaşım, aynı zamanda okuldaşım. Çınar Bey mezun olduğunda benim doğmama 10, ODTÜ'den mezun olmama ise 31 yıl varmış. Kitabın tanıtım yazısında şu cümleler ise çok sevimli gelmişti: "O'nu kendi çocukları gibi gören iki çocuğu var. 1969'da evlendiği dünyalar güzeli eşi, büyük bir özveri ile hala ona tahammül ediyor."
Mayıs 2011'de Ürün Yayınları'ndan çıkan Sofi, 199 sayfalık bir öykü kitabı. Kitap, öykü kitabı olarak adlandırılsa bile öykü formatının dışında yazılar da mevcut. Hayatını farklı şehirlerde çalışarak geçirmiş Yaylalı, Sofi'de İtalya'da geçen dönemde yazdığı yazılara yer vermiş. Bunlar arasında çok başarılı bulduğum Sofi ve Hidayet Bey başlıklı öyküler de var, Mascarpone, Bugatti gibi bilgilendirici yazılar da var. Yazılar da öyküler de sürükleyici bir dil ile kaleme alınmış. Kitaptaki bir yazıdan öğrendiğimize göre Yaylalı, dili iyi kullanma konusunda özel özen gösterenlerden. Kitabın başındaki Pronto adlı öyküsünü, İtalya ile iş yapanların mutlaka okuması gerekir. Her edebi eser, gerçeğin yazarca yorumlanmasıdır mutlaka ancak bu öykünün tamamen gerçeği yansıttığını düşündüm okurken.
Çınar Yaylalı'nın önsözünü de bu tanıtım yazısına alıntılamak istedim. Ocak 2011'de Atirau - Kazakistan'da kaleme aldığı satırlarda Yaylalı şöyle demiş:
"Yazılarım İtalya'dan ve İtalyanlardan bahseder. Yazılarda adları geçenlerin İtalyan olmaları yalnızca hoş bir rastlantı. Ama öykülerimde herkes kendinden bir şeyler bulacaktır. Öyleyse düzelteyim, yazılarım insanlardan bahseder.
Aslında İtalyanlar diye bir şey yoktur, tıpkı Cezayirliler, Türkler, Almanlar, Fransızlar, Çinliler diye bir şey olmadığı gibi. Onun yerine dünyada yaşayan insanlar vardır, Orhun Volfgang, Antuan, Bekir, Lien-Vu gibi. İnsanlar geçici bir süre için farklı ulusal yapılara bölünmüşler, tekrar bir araya gelecekleri günü sabırsızlıkla bekliyorlar.
İnsan olmanın erdemine varmış insanları saygıyla selamlarım." (s.7)
Kitabın Motosikletliler başlıklı öyküsü ise benim favorim oldu. Neden favori öyküm olduğunu merak edenler için Çınar Yaylalı'nın kitabını edinmelerini önermekten başka yapabileceğim bir şey yok. Hızlı kitap okuyan birisi değilim. Buna karşın Sofi'yi iki saatte bitirdim. Kitabı almayı düşünenler için küçük bir uyarı. Kitabın adını SOFJ şeklinde yazmışlar kapağına. Kapağın fotografını sayfama ekledim. Oradan da görebilirsiniz. İç kapakta ve kitaba ismini veren öyküde doğru ismin Sofi olduğu anlaşılıyor. Ürün yayınlarının web sayfasında ise Sofj olarak belirtilmiş kitabın adı. Umarım satışlarını olumsuz etkilemez bu durum...
Mülkiyelilerde derginin sayfalarını karıştırırken rastladım Sofi'nin reklamına. Tam sayfa verilen reklamda, kitabın kapağının fotografı ve tanıtıcı küçük bir metin konulmuştu. Metnin, kitabın arka kapağında yazılı olduğunu, kitabı satın alınca öğrenmiş oldum. Metinde, algıda seçicilik bu olsa gerek dedirten, anahtar kelimeler gözüme çarptı: ODTÜ, elektrik. Kitabın yazarı Çınar Yaylalı 1964 mezunu bir meslektaşım, aynı zamanda okuldaşım. Çınar Bey mezun olduğunda benim doğmama 10, ODTÜ'den mezun olmama ise 31 yıl varmış. Kitabın tanıtım yazısında şu cümleler ise çok sevimli gelmişti: "O'nu kendi çocukları gibi gören iki çocuğu var. 1969'da evlendiği dünyalar güzeli eşi, büyük bir özveri ile hala ona tahammül ediyor."
Mayıs 2011'de Ürün Yayınları'ndan çıkan Sofi, 199 sayfalık bir öykü kitabı. Kitap, öykü kitabı olarak adlandırılsa bile öykü formatının dışında yazılar da mevcut. Hayatını farklı şehirlerde çalışarak geçirmiş Yaylalı, Sofi'de İtalya'da geçen dönemde yazdığı yazılara yer vermiş. Bunlar arasında çok başarılı bulduğum Sofi ve Hidayet Bey başlıklı öyküler de var, Mascarpone, Bugatti gibi bilgilendirici yazılar da var. Yazılar da öyküler de sürükleyici bir dil ile kaleme alınmış. Kitaptaki bir yazıdan öğrendiğimize göre Yaylalı, dili iyi kullanma konusunda özel özen gösterenlerden. Kitabın başındaki Pronto adlı öyküsünü, İtalya ile iş yapanların mutlaka okuması gerekir. Her edebi eser, gerçeğin yazarca yorumlanmasıdır mutlaka ancak bu öykünün tamamen gerçeği yansıttığını düşündüm okurken.
Çınar Yaylalı'nın önsözünü de bu tanıtım yazısına alıntılamak istedim. Ocak 2011'de Atirau - Kazakistan'da kaleme aldığı satırlarda Yaylalı şöyle demiş:
"Yazılarım İtalya'dan ve İtalyanlardan bahseder. Yazılarda adları geçenlerin İtalyan olmaları yalnızca hoş bir rastlantı. Ama öykülerimde herkes kendinden bir şeyler bulacaktır. Öyleyse düzelteyim, yazılarım insanlardan bahseder.
Aslında İtalyanlar diye bir şey yoktur, tıpkı Cezayirliler, Türkler, Almanlar, Fransızlar, Çinliler diye bir şey olmadığı gibi. Onun yerine dünyada yaşayan insanlar vardır, Orhun Volfgang, Antuan, Bekir, Lien-Vu gibi. İnsanlar geçici bir süre için farklı ulusal yapılara bölünmüşler, tekrar bir araya gelecekleri günü sabırsızlıkla bekliyorlar.
İnsan olmanın erdemine varmış insanları saygıyla selamlarım." (s.7)
Kitabın Motosikletliler başlıklı öyküsü ise benim favorim oldu. Neden favori öyküm olduğunu merak edenler için Çınar Yaylalı'nın kitabını edinmelerini önermekten başka yapabileceğim bir şey yok. Hızlı kitap okuyan birisi değilim. Buna karşın Sofi'yi iki saatte bitirdim. Kitabı almayı düşünenler için küçük bir uyarı. Kitabın adını SOFJ şeklinde yazmışlar kapağına. Kapağın fotografını sayfama ekledim. Oradan da görebilirsiniz. İç kapakta ve kitaba ismini veren öyküde doğru ismin Sofi olduğu anlaşılıyor. Ürün yayınlarının web sayfasında ise Sofj olarak belirtilmiş kitabın adı. Umarım satışlarını olumsuz etkilemez bu durum...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.