İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti. İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı. Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı. Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım. Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar.
İnci Aral'ın öykülerini okumaya devam. 2006 yılında yayınlanan Ruhumu Öpmeyi Unuttun adlı kitapta 10 öykü yer alıyor. Kitabın başındaki sunuş yazısında Aral, "bu kitaptaki öykü kişilerinin ortak noktaları, hayatlarının bir döneminde ölümle ilgili olağandışı bir deneyim yaşamış olduklarına inanmalarıdır" demiş. Bu sunuş yazısını okuduktan sonra heyecanlandım. Aral'ın diğer öykü kitaplarından farklı bir kitap ile karşı karşıya olduğumu anladım. Kitabı okudukça, bu tespitim doğruluğunu gördüm. Alaca karanlık kuşağı öyküleri tadında öyküleri okuyarak, hayal mi gerçek mi bilemeden sayfaları çevirdim. Kitap, 10 öyküden oluşuyor. Her öyküde yeni bir olay ile karşılaşmıyoruz. Kimi öyküler birbirinin devamı niteliğinde. Pembe kayışlı saat başlıklı öykü, Aral'ın başından geçen bir olaya ilişkin. Bu olay gerçekten yaşandı mı merak ettim okurken. Önemi var mı gerçekliğinin o da ayrı bir soru tabii. Alın Yazısı, trajikomik bir öykü. Heyecanla sonuna kadar okutup, aslında alın yazısının değişmezliğini vurguluyor belki de.
Beni en çok etkileyen öykü ise hiç şüphesiz Gelecek başlıklı olanı. Aşağıda alıntıladığım paragraftakine benzer hayatım olmadığı için kendimi şanslı sayıyorum. Anlatılan hayatın benzerini yaşayan çoğunluğu düşününce içim kararıyor. Oysa biraz özen göstersek, çok zor değil farklılaştırmak. Televizyonu hayatımızdan çıkartarak başlıyabiliriz işe. Neyse, Aral'ın güçlü kaleminden çoğumuzun sıkıcı hayatından bir kesit. Başarısız intihar girişiminden sonra hafızasını yitiren Turgut, karısına bakarken düşünür:
"En az kadının yaşında bir devlet memuruyum. Üç kuruş aylıkla ailemi geçindirmeye çalışıyorum. Karım çalışmıyor, sıkı bir ev ekonomisi uyguluyor. Bu kıyı mahallede, bu kötü evde oturuyoruz. Oğlan okumak istemiyor. Geceleri horluyorum. Karımla hafta bir, adet yerini bulsun diye yatıyorum ve bankadaki kızları dikizliyorum. Akşamları ay çekirdeği yiyerek televizyona bakıyoruz. Her şey, her zaman çok sıkıcı, yaşamak acıklı-gülünç bir oyun ve...
Ölümüm uzun sürecek görünüyor..." ( s.98)
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.