Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Demir Özlü'nün iki kitabını Kızılay'da bir sokak sergisinde 2 TL'ye satın aldığımı yazmıştım geçenlerde. Bence uzun bir öykü olan, ancak üzerinde anlatı türünde olduğu not edilmiş Kanallar'ın ardından Berlin Güncesi 1989 İlkbaharı'nı okudum. 1989, hem Berlin için hem tüm dünya için önemli bir tarih. Özgür ansiklopedi Wikipedia'daki bilgilere göre 9 Kasım 1989, Berlin duvarının yıkılış tarihi. Güncenin sonuna eklenen bölümü dışında, Batı-Doğu birleşmesinin olacağına dair bir not yok. Belki Berlin'in batısında misafir bir yazarın fark edemeyeceği gelişmeler olmuştu, belki de yazar bu gelişmeleri güncesine eklemedi.
120 sayfalık günce, Özlü'nün Batı Almanya kültür kurumu DAAD'nin çağrılısı olarak üç ay Batı Berlin'de kalışının gün be gün kaydından oluşuyor. İşin doğrusu Özlü'nün yaşamına dair bilgilere sahip olmadan kitabın, özellikle ilk 60-70 sayfasını okuyan, orta yaş bunalımı geçiren bir yazarın güncesini okuduğunu düşünebilir. Bir Türk yazar, aslında İsveç'te yaşamaktadır, 3 aylığına Berlin'e gelmiş ve arkadaşları ile her gün bir yerde içip, yazma konusunda dertlenmektedir. Oysa kitabın ikinci 60 sayfasında Özlü'nün ülkesine girişinin yasaklı olduğunu, askeri rejime karşı tutumu nedeniyle bu zorunlu sürgünlüğü çektiğini, sevdiklerinden uzak büyük bir yalnızlığın içinde olduğunu okuyoruz. Kitabın 107. sayfasındaki şu satırlar Özlü'nün yaşadıklarını en çıplak anlattığı bölümler bence:
Stockholm'u düşünüyorum. Ne var ki Stockholm'da? Kütüphaneler, sinemalar, körfezler, körfezler üzerinde giden gemiler, benim kendi iç yalnızlığım. Temiz bir havada, çok düzenli bir kentte, çok temiz sokaklarda yaşanan bir yalnızlık. Kentin bana ıssız gelen dünyasında, salt benim olan bir yalnızlık. (a.g.e 107)
Berlin Güncesi, Can Yayınları tarafından 1991 yılında yayınlanmış. Özlü'nün güncede bahsettiği romanları Bir Yaz Mevsimi Romansı ve İthaka'ya Yolculuk okuma listemin ön sıralarına yerleşti. Kitabın kapağının fotografını Can Yayınları'nın sayfasından aldım.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.