Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Demir Özlü'nün iki kitabını Kızılay'da bir sokak sergisinde 2 TL'ye satın aldığımı yazmıştım geçenlerde. Bence uzun bir öykü olan, ancak üzerinde anlatı türünde olduğu not edilmiş Kanallar'ın ardından Berlin Güncesi 1989 İlkbaharı'nı okudum. 1989, hem Berlin için hem tüm dünya için önemli bir tarih. Özgür ansiklopedi Wikipedia'daki bilgilere göre 9 Kasım 1989, Berlin duvarının yıkılış tarihi. Güncenin sonuna eklenen bölümü dışında, Batı-Doğu birleşmesinin olacağına dair bir not yok. Belki Berlin'in batısında misafir bir yazarın fark edemeyeceği gelişmeler olmuştu, belki de yazar bu gelişmeleri güncesine eklemedi.
120 sayfalık günce, Özlü'nün Batı Almanya kültür kurumu DAAD'nin çağrılısı olarak üç ay Batı Berlin'de kalışının gün be gün kaydından oluşuyor. İşin doğrusu Özlü'nün yaşamına dair bilgilere sahip olmadan kitabın, özellikle ilk 60-70 sayfasını okuyan, orta yaş bunalımı geçiren bir yazarın güncesini okuduğunu düşünebilir. Bir Türk yazar, aslında İsveç'te yaşamaktadır, 3 aylığına Berlin'e gelmiş ve arkadaşları ile her gün bir yerde içip, yazma konusunda dertlenmektedir. Oysa kitabın ikinci 60 sayfasında Özlü'nün ülkesine girişinin yasaklı olduğunu, askeri rejime karşı tutumu nedeniyle bu zorunlu sürgünlüğü çektiğini, sevdiklerinden uzak büyük bir yalnızlığın içinde olduğunu okuyoruz. Kitabın 107. sayfasındaki şu satırlar Özlü'nün yaşadıklarını en çıplak anlattığı bölümler bence:
Stockholm'u düşünüyorum. Ne var ki Stockholm'da? Kütüphaneler, sinemalar, körfezler, körfezler üzerinde giden gemiler, benim kendi iç yalnızlığım. Temiz bir havada, çok düzenli bir kentte, çok temiz sokaklarda yaşanan bir yalnızlık. Kentin bana ıssız gelen dünyasında, salt benim olan bir yalnızlık. (a.g.e 107)
Berlin Güncesi, Can Yayınları tarafından 1991 yılında yayınlanmış. Özlü'nün güncede bahsettiği romanları Bir Yaz Mevsimi Romansı ve İthaka'ya Yolculuk okuma listemin ön sıralarına yerleşti. Kitabın kapağının fotografını Can Yayınları'nın sayfasından aldım.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.