Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Hani derler ya yazsam hayatım roman olur diye. Cahide Üçok'un, kendine uygun gördüğü ismi ile Cahit Uçuk, gerçekten roman gibi bir hayat yaşamış. Şanslıyız ki kalemi güçlü bir yazar kendisi. Bu roman gibi hayatını üç kitapta toplamış. Yapı Kredi Yayınları, Uçuk'un hayat hikayesinin başlangıç bölümünü oluşturan Bir İmparatorluk Çökerken'i yeniden basıyor. Ne yazık ki hikayenin devamının yer aldığı Silsilename I ve II'nin yeni baskıları yapılmıyor. Belki bu yazı vesile olur, çokca sorulan bu iki kitabın yeni baskıları yapılır.
Cahit Uçuk, ilk kitabın bıraktığı yerden devam ediyor hayatını anlatmaya. İlk kitap, çoğunlukla annesinin başından geçenlere ayrıldığı için üçüncü tekil kişi dilinde yazılmıştı. Bu kitap ise birinci tekil kişi dilinde. Kitabı okurken düşünmeden edemedim yazar bir kadınla evli olmanın ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu :) İnci Aral'ın kitaplarını okurken de aynı şeyi düşünmüştüm. Sonuçta iki kişinin yaşadıklarını biz tek kişinin gözüyle izliyor, okuyoruz. Kocaların kendilerini savunma hakkı yok.
Cahit Uçuk'un anılarında bir çok ünlü isim giriyor hikayeye. Nazım Hikmet'in çıkarttığı derginin ilk sayısında Uçuk'un ilk basılı yazısı yer alıyor mesela. Mahmut Yesari ile evleniyor. Ahmet Muhip Dranas, Çocuk Esirgeme Kurumu'nda çalıştığı dönem özel misafirlerine verdiği konuk evinin anahtarını veriyor Uçuk'a. Kendisini çok beğendiğini söyleyerek ilişki teklif ediyor alenen. Ankara'nın Selanik caddesinde bir evde oturuyor bir dönem evli kaldığı Calatasaray'ın ünlü futbolcusu Cici Nejdet'le. Turan Feyzioğlu, Uçuk'un halasının oğlu. Ziya Gökalp'de akrabası. 1930-1940'larda İstanbul'da yaşam nasılmış, insanların seyahat için çektikleri nelermiş diye merak edenlere özellikle öneririm.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.