Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Yazının başında belirteyim ki son dönemlerde en keyif veren romanların başında geliyor Levent Mete'nin bu ilk romanı. Mete, Ankara Fen Lisesi ve Hacettepe Tıp Fakültesi'ni bitirmiş. Psikiyatri alanında İzmir'de çalışıyor. Roman, İletişim Yayınları'ndan 2000 yılında çıkmış. 131 sayfalık roman, klasik romanlardan farklı bir kurgu ile yazılmasından olsa gerek 1000 adet olan ilk baskısından sonra yeniden basılmamış.
Levent Mete'den okuduğum diğer roman Aşk Hastalığı adını taşıyordu. Aşk, hastalık mıdır? Aşık olmak nasıl bir ruh halidir? Kendinden vazgeçmek midir? Başkasını koşulsuz kabul müdür? Kitaptan bir alıntıyla:
"...Yaşamı bir fedakarlık olarak algılayan ve kendi gereksinimlerini unutarak başkaları için yaşayanlar, aşk için gereken gerilimi yaratamayacak kadar gevşek bir ruha sahiptirler. Onların arasından saçını süpürge eden anneler ve inançları uğruna ölüme giden militanlar çıkabilir, ancak tutkulu aşıklar çıkmazdı.
Öte yandan, kendinden başkasını düşünemeyen bencil ruhların da aşk için pek şansları yoktu. Orhan Cemil, 'Gösterecekleri sevgiyi çok ender bulunur bir armağan olarak gören bu insanlar, bu armağanı verecekleri şanslı kişinin kim olması gerektiğine bir türlü karar veremez ve hiç kimseyi buna layık bulamadıkları için sevgilerini yaşam boyu kendilerine saklamak zorunda kalırlar' diyordu. Evde kalmış kızlar ve yalnız yaşlanan erkekler arasında onlara bolca rastlayabilirdiniz..." (s53-54)
Ünlü romancı Orhan Cemil'in bir romanında kendisinden bahsettiğini ileri süren bir kadın, İzmir'de kırtasiye işleten, geçmişte pek tutmayan bir kaç kitap yazmış roman kahramanına Orhan Cemil'in gerçek yüzünü gösterecek bir roman siparişi verir. Levent Mete'nin romanı, bu sipariş romanın yazılma sürecinde Mete'nin kahramanının kendisini tanıma serüvenini konu ediniyor. Bu süreçte, ilişkiler, aşk, bedensel tutku kahramana ve okuyan bizlere ışık tutuyor. Daha önce dediğim gibi alışılagelmiş kurgulardan farklı bir kurgusu var romanın. Roman içinde roman bir yerde. En kolay okunan kitapların bile okuyucu bulamadığı ülkemizde böylesi bir tarz, ne yazık ki hak ettiği ilginin çok azını görmüş. Umarım sağlam kurgulu, okuyucudan beklentisi olan kitaplardan hoşlanan azınlığın dikkatini çeker.
Bahar ayında, ilişkiler üzerine yazılmış bu kadar fazla kitap okumak insan ruhuna iyi gelmiyor. Bir süreliğine başka kitaplar yer alacak sayfamda. En azından yaza kadar.
Levent Mete'den okuduğum diğer roman Aşk Hastalığı adını taşıyordu. Aşk, hastalık mıdır? Aşık olmak nasıl bir ruh halidir? Kendinden vazgeçmek midir? Başkasını koşulsuz kabul müdür? Kitaptan bir alıntıyla:
"...Yaşamı bir fedakarlık olarak algılayan ve kendi gereksinimlerini unutarak başkaları için yaşayanlar, aşk için gereken gerilimi yaratamayacak kadar gevşek bir ruha sahiptirler. Onların arasından saçını süpürge eden anneler ve inançları uğruna ölüme giden militanlar çıkabilir, ancak tutkulu aşıklar çıkmazdı.
Öte yandan, kendinden başkasını düşünemeyen bencil ruhların da aşk için pek şansları yoktu. Orhan Cemil, 'Gösterecekleri sevgiyi çok ender bulunur bir armağan olarak gören bu insanlar, bu armağanı verecekleri şanslı kişinin kim olması gerektiğine bir türlü karar veremez ve hiç kimseyi buna layık bulamadıkları için sevgilerini yaşam boyu kendilerine saklamak zorunda kalırlar' diyordu. Evde kalmış kızlar ve yalnız yaşlanan erkekler arasında onlara bolca rastlayabilirdiniz..." (s53-54)
Ünlü romancı Orhan Cemil'in bir romanında kendisinden bahsettiğini ileri süren bir kadın, İzmir'de kırtasiye işleten, geçmişte pek tutmayan bir kaç kitap yazmış roman kahramanına Orhan Cemil'in gerçek yüzünü gösterecek bir roman siparişi verir. Levent Mete'nin romanı, bu sipariş romanın yazılma sürecinde Mete'nin kahramanının kendisini tanıma serüvenini konu ediniyor. Bu süreçte, ilişkiler, aşk, bedensel tutku kahramana ve okuyan bizlere ışık tutuyor. Daha önce dediğim gibi alışılagelmiş kurgulardan farklı bir kurgusu var romanın. Roman içinde roman bir yerde. En kolay okunan kitapların bile okuyucu bulamadığı ülkemizde böylesi bir tarz, ne yazık ki hak ettiği ilginin çok azını görmüş. Umarım sağlam kurgulu, okuyucudan beklentisi olan kitaplardan hoşlanan azınlığın dikkatini çeker.
Bahar ayında, ilişkiler üzerine yazılmış bu kadar fazla kitap okumak insan ruhuna iyi gelmiyor. Bir süreliğine başka kitaplar yer alacak sayfamda. En azından yaza kadar.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.