Ana içeriğe atla

sahilde

Dalgaların sesini dinlemeyi seviyorum. Huzur veriyor. Kimi arkadaşlarım denize girip, suların içinde oynuyor. Bense denizi seyretmeyi, dalgaları dinlemeyi tercih ediyorum. Havalar soğumaya başladı. Kalabalık azaldı. Çocuk parkında yaramazların cıvıltıları yok artık. Salıncağın gölgesinde pinekleyen bir kaç arkadaş var parkta canlı namına.  Sabah, daha güneş doğmadan gelip oltasını sandalyeye sabitleyen adam da olmasa, sahile de gelen yok.  Kasabanın bu halini seviyorum. Tüm kasabanın tek sahibi bizmişiz gibi geliyor. Yemek bulduğumuz sürece değmeyin keyfimize.  Adam bugün balık tutabilecek mi acaba?

tariflerden tekniğe dönüş: Over-the-top TV (OTTTV)

Blogların çoğunda yazılar, belli bir konu etrafında oluşturulmuş. Türkçe yazılmış blogların, en azından benim gezdiklerimin, iki konusu var: yemek ve gezmek. Belki yapması/yazması kolay olduğu için, belki daha fazla ilgi çekeceği düşünüldüğü için bu iki konuda epey sayıda blog mevcut. 2004 yılı sonlarından beri yazmakta olduğum blog sayfam için ise böyle bir ana konu tespit etmek pek kolay değil. Yan taraftaki etiketlerden de anlaşılacağı üzere kitap, film, tiyatro (son seneler yeni yazı eklenmemesine karşın eskileri okunmaya devam ediyor), mekan (özellikle Göksu Lokantası), son zamanlarda tarif ve elbette teknik yazılar ekliyorum sayfama. Mutfakta geçirdiğim zaman arttıkça tariflere yeni eklemeler sürecek. İnternette teknik konularda ahkam kesenlerin bir bölümü okullu, bir bölümü ise alaylı. Hem okullu hem alaylı olarak çalıştığım yayıncılık sektöründeki gelişmelere ilişkin yazılar oluşturmaya devam edeceğim. Umarım birilerine yararı dokunuyordur...
Uzun bir girişten sonra gelelim yazımıza. HBB TV başlıklı bir yazı yayınlamıştım blogumda. Bu yazı daha sonra Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Bülteninde yayınlandı. OTT TV, bir yerde HBB TV'nin ardından televizyon sektörünün gittiği yöne ilişkin ikinci yazı niteliğinde. 
Hızlanan internet bağlantısı, düşen fiyatlar, artan bilgisayar sahipliği ve internete bağlı hane sayısı televizyon izlenme sürelerini, ülkemizde bile, düşürüyor. 
Önceden belirlenmiş yayın akışına bağlı kalarak televizyon izleme zorunluluğu, günümüz yaşam tarzıyla çok örtüşmüyor. 
Uzayan mesailer, yolda geçirilen zamanın değişkenliği akşam eve, televizyona 'kavuşma' saatini farklılaştırıyor. 
İstediğini, istediği zaman, istediği yerde izlemek isteyen yeni bir izleyici türü oluşuyor. 
Ülkemizde daha çok büyük kentlerde yaşayan beyaz yakalıları tarifleyen yukarıdaki cümlelerin benzerlerine OTT TV konusunda yazılmış bir çok yazıda rastlamak mümkün. Over-the-top, bir şeyin üzerinde anlamına geliyor. Bu bir şey internetten başkası değil. Temelde internet üzerinden sunulan televizyon hizmetinden bahsediliyor aslında. Televizyon sektörüne uzak olsa bile internet ile haşır neşir birçokları IPTV, Web TV terimlerini duymuştur. İkisi de internet protokolü üzerinden sunulan televizyon hizmeti olsa bile aralarında temel bir fark vardır. Web TV, hizmet kalitesi garantisi olmadan, herhangi bir abonelik gerektirmeksizin bilgisayar üzerinden izlenen televizyon için kullanılan terimdir. IPTV ise denetlenen özel ağ üzerinden, özel bir kutu aracılığıyla çözülerek bildiğimiz televizyon ekranından izlenen, belli bir hizmet kalitesinin (Quality of Service:QoS) garanti edildiği, abonelik gerektiren uygulama için kullanılır. 
Artan bant genişlikleri sonucu, video gibi fazla yer tutan materyale internet üzerinden erişimin ve paylaşımın arttı. YouTube, DailyMotion, VidiVodo gibi sitelerde daha önce yayınlanmış televizyon programlarına istediğiniz zaman, istediğiniz yerde erişmek olanaklı hale geldi. Bu geniş arşive bilgisayar başında erişmek yerine televizyon ekranından erişmenin yollarını arayan sektörün bulduğu bir çözüm: OTT TV. Dünyadaki uygulama örnekleri, teknolojinin nereye gideceğini netleştirmiş değil. Farklı firmaların, farklı yaklaşımları var. iPhone, iPod, iPad gibi her biri çığır açmış ürünler üreten Apple firmasının Apple TV, hepimizin her gün kullandığı arama motoru Google'ın Google TV, BBC, ITV ve BT'nin kurucusu olduğu YouView, ABD merkezli Boxee, OTT TV uygulama örneklerinin öne çıkanları olarak sayılabilir. 
OTT TV, Web TV ile IPTV arasında bir yere oturmakta. IPTV gibi özel bir ağ üzerinden sunulmayan hizmet için hızlı internet bağlantısının olması yeterli. Ancak, Web TV'den farklı olarak IPTV gibi bildiğimiz televizyon kullanılarak görüntülenmekte. Televizyona görüntüleri aktarmak için farklı seçenekler mevcut. Apple TV, Boxee TV gibi bu amaca özel üretilmiş set üstü kutuları edinebileceğiniz gibi, kişisel bilgisayarınızı internetten indireceğiniz özel yazılım ile set üstü kutusu haline dönüştürebilirsiniz. Televizyon üreticileri, ethernet bağlantısı olan televizyonlar üretmeye başladı bile. Bu televizyonları kullanarak, hem sosyal ağ bağlantılarına (Facebook, Twitter) hem de internetteki içeriğe erişmek olanaklı. DLNA olarak kısaltılan Digital Living Network Alliance (Sayısal Yaşam Ağı Birliği) teknolojisi sayesinde ev içerisindeki cihazlar birbirleri ile haberleşir hale gelecek. DLNA uyumlu internet bağlantısını sağlayan modeminiz, televizyon ile, televizyon bilgisayarınız ile konuşacak. Kablo bağlantıları ile uğraşmadan birbiriyle haberleşen cihazlar sayesinde istediğiniz içeriği istediğiniz yerde istediğiniz cihaz ile izleyebileceksiniz.
İnternet üzerinden bu tür hizmetler verilmeye başlanınca akla gelen ilk soru klasik televizyon yayıncılarının ne yapacağı oluyor. OTT TV'nin mevcut uygulama örnekleri incelendiğinde ne yapması gerektiğine ilişkin ip uçları bulmak olanaklı. Birleşik Krallık merkezli OTT TV uygulamalarında (YouView, SeeSaw) BBC'nin ortakların başında geldiği görülüyor. Teknoloji ne olursa olsun, asıl olan içerik olmaya devam edecek. İçeriğin üretimi konusunda ise televizyon şirketlerinin yıllara dayanan deneyimi var. OTT TV'de internet bağlantısı sağlayan şirketlerin konumu belirsiz. Bir şekilde OTT hizmet zincirine dahil olmayan/olamayan hizmet sağlayıcıların, altyapılarını büyük oranda dolduracak videolar için farklı bir ücretlendirmeye gitmek isteyecekleri düşünülüyor. 
Dünyadaki uygulamalarının bu yılın ilk yarısında başlaması öngörülen OTT TV konusunda bir pencere açmak adına derlediğim bu yazı umarım yararlı olmuştur. Teknoloji, insan hayatını kolaylaştırdığı tartışılabilir ancak her geçen gün kendine daha bağımlı hale getirdiği kesin. Bu bağımlılıkların en önemlilerinden televizyonun azalan etkisini eski haline getirmeye dönük teknolojiler hakkında araştırma yapmak, yazılar yazmak beni üzse bile işim bu. Teknoloji sizi kullanacağına siz teknolojiyi kullanın...
yazıda konu edilen uygulamalara ilişkin ayrıntılı bilgi almak için:
http://www.youview.com
http://www.boxee.tv
http://www.seesaw.com
http://www.sony.com.tr/hub/bravia-lcd-televizyon/2/2/article/id/1237477791640
http://www.google.com/tv/

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat ...

Civitas - Suadiye / İstanbul

Sadeceözgür, 2004 doğumlu bir blog. Başlangıç senelerinde, "mekân" etiketli bir çok yazı yayınladım. O tarihlerde Google Haritalar hizmeti yoktu hayatımızda. Artık, ben de bir çok kişi gibi, Google Haritalar'a yazdığım yorumlar ile gittiğim mekânları değerlendiriyorum. Bu yüzden "mekân" etiketli son yazım 2019 tarihli ve o yazı film yıkatıp negatiften baskı alabileceğiniz mekânlarla ilgili .  Bu giriş paragrafının ardından gelelim bu yazıyı neden hazırladığıma. Malûmunuz, İstanbul sokakları ve kafelerini keşfetmeye devam ediyorum. Bu keşifleri, zaman zaman blogda da paylaşmaya karar verdim. Civitas , bu serinin ilk yazısına konu oldu.  İstanbul'un Anadolu Yakası'nda, Marmara kıyılarına yakın, güzide semtlerinden Suadiye'deki bir kafe Civitas . Mekâna ilk ziyaretimde sadece kahve içmiş, vitrindeki tatlıların görüntülerine hayran kalıp, bir daha gelmeliyim diyerek, ayrılmıştım. İstanbul gibi devasa bir şehirde yaşayınca, bir daha, bir sene sonraya den...

Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin / Barış Bıçakçı

Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum.  Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte.  Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor.  Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...

yürüyen merdiven

Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu.  Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı.  Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu.  Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı.  Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim.  Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...

ışık ve gölge

Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı  çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor. 

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

renk ahenk

Birbirinden ince bir çizgiyle ayrılmış, farklı boyut ve renklerdeki çokgenlerden oluşan fotoğraf bana hayatı hatırlattı. Bu kareyi çekip bir blog yazısının öznesi yapma fikri oluştuğundan beri yazı kafamda şekilleniyor. Yazıp yazıp siliyorum. Bir saat önce harika diye düşündüğüm içeriğin, bir saat sonra saçmalık olduğuna karar veriyorum.  En doğrusu, yazıyı kafamın içinden çıkartıp bloga aktarmak. Yoksa yazıp silme döngüsü bitmeyecek.   Çokgenleri her gün karşılaştığımız olaylar dizisine benzetiyorum. Her birisi kendi içinde farklı renklere boyanmış, kimi canlı ve coşkulu; kimi daha soluk ve karanlık. Birbirinden ince çizgiyle ayrılmış da olsalar bütünü oluşturan parçalardan ibaretler aslında. Anlamları, diğer parçalarla birlikteyken ortaya çıkıyor. Bir metro durağında gördüğüm bu sanat eseri bende böylesi çağrışımlar yaptı. Videolarla çevrili dünyamızda, umarım yazılarım gününüzü güzelleştiriyordur. Videoya inat, yazmaya devam edeceğim. Okuyanların çoğalması dileğiyle......

avluda

Soğuk bir kış. Bulutsuz, masmavi gökyüzü havanın ayaza döndüğünün kanıtı. Güneş var ama ısıtmıyor. Avluda bir ileri bir geri yürüyorum.  Eldivenin içinde bile kaskatı kesilmiş ellerimi birbirine sürterek ısıtmaya çalışırken içeriden gelecek iyi haberi bekliyorum. Ne kadar da uzun sürdü değerlendirmeleri.  Bir saat önce sözlü sınavın sonunda, siz dışarıda bekleyin, birazdan sonucu açıklarız deyip beni kapının önüne koyarlarken işin bu kadar uzayacağını hiç tahmin etmemiştim.  Gidip bir kafede beklesem, ama ya bir şey sormak için seslenirlerse. En iyisi soğuğa aldırmadan beklemeye devam etmek.  Hayat da böyle bir şey değil mi zaten. 

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...