Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Baştan itiraf edeyim. Her ne kadar blog sayfama reklam falan almamış olsam bile okunma sayısını takip ediyorum. Okunmak, yorumlanmak, takip edilmek sanırım tüm blog yazarlarını mutlu ediyor. Güncel haberlere ilişkin blogumda bir şeyler yer alıyorsa o dönemde okunma sayısında ciddi artışlar oluyor. Göksu Restaurant gibi Ankara'nın beğenilen mekanlarından birisine ilişkin ilk sayılabilecek yazılardan birisini yazmış olmam blog sayfama ulaşılma nedenlerinin başında yer alıyor. Bu gerçekten hareketle bugünlerde gündemde olan bir konu hakkında zamanında alıp kütüphanede unuttuğum bir kitap, pazar akşamı keyfi oldu.
Leyla Açba, son Osmanlı padişahı Sultan Vahideddin'in ilk eşi olan Emine Nazikeda Kadınefendi'nin 5. nedimesi olarak 1919-1924 yılları arasında saray görevinde bulunmuş bir Çerkes prensesiymiş. Sarayda yaşadıklarına ilişkin hatıralarını kaleme alan ender kişilerden birisiymiş. Leyla Saz, Safiye Ünüvar ve Prenses Ayşe Osmanoğlu dışında hatıralarını kaleme alan yokmuş. Harun Açba, Leyla Hanım'ın yeğeni, halasının anılarını döneme ışık tutan diğer eserlerden de yararlanarak yayına hazır hale getirmiş. Mart 2004 yılında L&M Yayınları tarafından yayınlanmış. Benim elimdeki kitap, 2005 Mart tarihli 3. baskısı.
1898-1931 yılları arasında yaşamış Leyla Hanım. Hatıralarını okumak bildiğim, aslında bildiğimi sandığım demek daha doğru olur, yakın tarihimize başka bir açıdan bakma şansı veriyor bu eser. Meşrutiyet döneminde Yıldız Sarayı'nda yaşananlara, saltanatın kaldırılışına, Osmanlı'nın sürgününe sürülenler, yağmalananlar gözüyle bakan eser pek yok. Kitabı bir kaç saat içerisinde okudum. Hayatı televizyonlardan öğrenmeyi daha kolay bulanlara önerim bu akıcı dilli, fotograflarla süslenmiş kitabı okumaları. Osmanlı'nın son dönemlerine tanıklık eden Feriye Sarayı neden tarihi eser olarak korunmamıştır? Yıldız Sarayı'nın büyük bölümü neden ziyarete kapalı tutulmaktadır? Tarihe sahip çıkmak konusunda mangalda kül bırakmayanlar bu konuları neden gündemine almaz?
Kitapta çok ilginç gelen bir bölümü aktarmadan yazıyı bitirmeyeyim. Yıl 1924. Leyla Hanım, İstanbul'dan Sivas'a halasının yanına gelmiş. O dönem halasının nasıl yaşadığını anlattığı satırlar şöyle (s.191):
"Bilahare hayatını Sivas Belediyesinde arasıra Fransızca tercümanlık yaparak geçirdiğini öğrendim. Ayrıca Sivaslı hanımlara her cumartesi akşamı piyano çalıp onları eğlendiriyormuş. Bu yüzden halama 'Fransız madame' lakabını takmışlardı."
Merhaba Özgür,
YanıtlaSilBloğunu bir süredir takip ediyorum ancak bu benim ilk yorumum. Öncelikle kitap etiketine sahip 100üncü yazın için çok tebrikler. Bunu görünce ilk olarak, umarım ben de bir gün kitap konulu 100. postumu yayınlayabilirim diye düşündüm.
İkinci olarak yazının konusunu oluşturan kitap hem ilgi çekici hem de son derece güncel bir tartışma ile bağlantılı diye düşündüm.
Muhteşem Yuzyıl dizisinin özellikle Hürrem Sultan'ın hayatı ile ilgili kitap satışlarını artırdığını duydum bir iki gün önce televizyonda. Sonra da güldüm çünkü ben de geçen hafta içerisinde dizi ve haremle ilgili bir yazı yazmıştım.
Bugün de senin bu yazını gördüm. Söylediklerine kesinlikle katılmakla birlikte eğer verilen haber doğru ise, bu tip dizilerin tarih konusunda toplumun ilgisini canlandırabileceğini düşünüyorum.
Yorum için teşekkürler. Dediğin doğru bir yerde. Televizyonda tutulan diziler geçmişe dönük okumalara yol açıyor. Aynı durumu 1970'leri anlatan dizi sonrası da görmüştük. Kitap satışlarının arttığı da doğrudur. Umarım satın alınan kitaplar okunuyordur. Eskiden okumuş olmak özenilen bir durumdu. Eğitimdeki fırsat eşitsizliğinin kurbanı olanlar imrenirdi okuma olanağı bulanlara. Şimdi başka bir iş becerememiş diye bakılıyor.
YanıtlaSilSabah epey vaktimi blog sayfanda geçirdim. Daha epey vakit geçirmem gerekiyor :)
Ben de senin bloğu vakit buldukça geriye doğru okuyorum :)Hatta öyle ki Çankaya^'da oturmama rağmen Lozan Parkını senden okuyarak öğrendim. Şimdi ilk fırsattta uğramak için havaların biraz ısınmasını bekliyorum. Teşekkürler güzel paylaşımların için.
YanıtlaSilDo you have a pdf version of this book?
YanıtlaSilNo I do not have
YanıtlaSil