Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Türk edebiyatının üretken kalemlerinden İnci Aral'ın son eseri Sadakat. Şubat 2010 tarihinde Turkuvaz Kitap'tan birinci baskısını yapmış. Benim okuduğum gene Şubat 2010 tarihli 8. baskısıydı. Kadın ve erkeğin sadakat kavramına bakışının farklılığı üzerine kurgulanmış bir roman. Daha 3. sayfasında baş karakter olan Azra'nın kocasını öldürmekle suçlanarak tutukevine konulduğunu öğreniyoruz. Romanın sonu, başından belli yani bir yerde. Azra'nın kocası, ki ilk sayfalarda olmasa bile kısa sürede tanışıyoruz kendisi ile, romanın sonunda ölecek. Bunu bilmemize karşın romanı elimizden bırakamıyoruz. Benzer bir durumu Aral'ın okuyucuları Yeni Yalan Zamanlar üçlemesinin ikinci kitabı Mor'dan hatırlayacaklardır. Orada da romanın başından belliydi sonu. Gerçi bir fark var elbette. Mor'da cinayetin olduğu kesindi, Sadakat'ta ise cinayet ile suçlanan bir eş var. Neyse, romanı okumayanlar için okuma keyfini kaçıracak bilgiler vermeden bu bahsi kapatayım.
Kadın ve erkeğin evliliğe, cinselliğe, aşka bakışlarındaki farklılıklar ele alınmış romanda. Kitaplara ilişkin aldığım notlara kitaplardan alıntılar eklemeyi seviyorum. Sadakat'in 69. sayfasından kısa bir alıntı bu sorgulamanın somutlaştığı diyaloga ait:
'Uyum dediğin nedir? Çaresiz bir uzlaşma ve vazgeçiş. Evcilleşme ve sinme. Asıl sorun ne biliyor musun? Birinin ötekini, kayıtsız şartsız sahiplenmeyi hak görmesi...'
...
'Keskin beylik yorumlar bunlar. Seçtiğin ve aşkla sevdiğin insana bağlı kalmak istersin, onu değerli buluyorsan kaybetmekten korkar kıskanırsın.'
'Korku ve kıskançlık özgüven eksikliğinden ileri geliyor.'
'Ama ..., aşk fiziksel ve ruhsal bakımdan tekeşli ve gönüllü bir sözleşme.'
'Aşk geçer, sözleşmeler bozulabilir. Sonsuz sadakat olmaz. Sadakat insanın kişisel özgürlüğünü sınırlayan bir zorlamaya dönüşmemeli.'
'Kişisel özgürlükten kastın ne senin, cinsellik mi?'
'O da var tabii. Dip dibe yaşamak, sürekli aynı insanla aynı biçimde sevişmeki törpülenip birbirine benzemek ve olmuyorsa dizginlenmek...Sadakat bu işte!'
'Evlilik tablosuna küçük hava delikleri açmayı savunuyorsun demek. Kaşılıklı olarak tabii...'
'Belki de en iyisi evlilik bağına gerek duymamak'
69. sayfadaki bu diyalogda hangi karakter hangi sözü söylemiş bilerek belirtmedim. Kitabı okumadan da tahmin edebilirsiniz sanırım. Sadakat, ilişkilere fazlasıyla odaklanmış. Bence bu nedenle kimi karakterlerin derinlemesine işlenmesi eksik bırakılmış. Böyle olunca havada kalan karakterler olduğunu düşündüm romanı bitirdiğimde. Gene romanı okumayanların okumalarını keyifsiz kılmamak adına bu karakterlerin isimlerini vermeyeceğim. Çok merak eden olursa, ki hiç sanmıyorum, sadeceozgur@gmail.com adresine yazabilir.
İçimi karartan bir roman olsa bile 277 sayfayı iki oturuşta bitirdim. Kalemin gücü bu olsa gerek. İlişkiler üzerine düşünmek isterseniz bir de Azra'nın gözünden bakın hayata...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.