Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Türk edebiyatının üretken kalemlerinden İnci Aral'ın son eseri Sadakat. Şubat 2010 tarihinde Turkuvaz Kitap'tan birinci baskısını yapmış. Benim okuduğum gene Şubat 2010 tarihli 8. baskısıydı. Kadın ve erkeğin sadakat kavramına bakışının farklılığı üzerine kurgulanmış bir roman. Daha 3. sayfasında baş karakter olan Azra'nın kocasını öldürmekle suçlanarak tutukevine konulduğunu öğreniyoruz. Romanın sonu, başından belli yani bir yerde. Azra'nın kocası, ki ilk sayfalarda olmasa bile kısa sürede tanışıyoruz kendisi ile, romanın sonunda ölecek. Bunu bilmemize karşın romanı elimizden bırakamıyoruz. Benzer bir durumu Aral'ın okuyucuları Yeni Yalan Zamanlar üçlemesinin ikinci kitabı Mor'dan hatırlayacaklardır. Orada da romanın başından belliydi sonu. Gerçi bir fark var elbette. Mor'da cinayetin olduğu kesindi, Sadakat'ta ise cinayet ile suçlanan bir eş var. Neyse, romanı okumayanlar için okuma keyfini kaçıracak bilgiler vermeden bu bahsi kapatayım.
Kadın ve erkeğin evliliğe, cinselliğe, aşka bakışlarındaki farklılıklar ele alınmış romanda. Kitaplara ilişkin aldığım notlara kitaplardan alıntılar eklemeyi seviyorum. Sadakat'in 69. sayfasından kısa bir alıntı bu sorgulamanın somutlaştığı diyaloga ait:
'Uyum dediğin nedir? Çaresiz bir uzlaşma ve vazgeçiş. Evcilleşme ve sinme. Asıl sorun ne biliyor musun? Birinin ötekini, kayıtsız şartsız sahiplenmeyi hak görmesi...'
...
'Keskin beylik yorumlar bunlar. Seçtiğin ve aşkla sevdiğin insana bağlı kalmak istersin, onu değerli buluyorsan kaybetmekten korkar kıskanırsın.'
'Korku ve kıskançlık özgüven eksikliğinden ileri geliyor.'
'Ama ..., aşk fiziksel ve ruhsal bakımdan tekeşli ve gönüllü bir sözleşme.'
'Aşk geçer, sözleşmeler bozulabilir. Sonsuz sadakat olmaz. Sadakat insanın kişisel özgürlüğünü sınırlayan bir zorlamaya dönüşmemeli.'
'Kişisel özgürlükten kastın ne senin, cinsellik mi?'
'O da var tabii. Dip dibe yaşamak, sürekli aynı insanla aynı biçimde sevişmeki törpülenip birbirine benzemek ve olmuyorsa dizginlenmek...Sadakat bu işte!'
'Evlilik tablosuna küçük hava delikleri açmayı savunuyorsun demek. Kaşılıklı olarak tabii...'
'Belki de en iyisi evlilik bağına gerek duymamak'
69. sayfadaki bu diyalogda hangi karakter hangi sözü söylemiş bilerek belirtmedim. Kitabı okumadan da tahmin edebilirsiniz sanırım. Sadakat, ilişkilere fazlasıyla odaklanmış. Bence bu nedenle kimi karakterlerin derinlemesine işlenmesi eksik bırakılmış. Böyle olunca havada kalan karakterler olduğunu düşündüm romanı bitirdiğimde. Gene romanı okumayanların okumalarını keyifsiz kılmamak adına bu karakterlerin isimlerini vermeyeceğim. Çok merak eden olursa, ki hiç sanmıyorum, sadeceozgur@gmail.com adresine yazabilir.
İçimi karartan bir roman olsa bile 277 sayfayı iki oturuşta bitirdim. Kalemin gücü bu olsa gerek. İlişkiler üzerine düşünmek isterseniz bir de Azra'nın gözünden bakın hayata...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.